Amiyane bir tabir vardır.
“Kaşınıyor” denir...
Yani adamın durup dururken bela istediğini ifade etmek için daha çok sıradan insanlarımızın kullandığı ama çokça kullanılan bir tabirdir bu.
İşte Türkiye’de siyaset böyle.
Yani, amiyane tabiriyle, kaşınıyor.
***
Bölgemizde, etrafımızda iç sorunu, dış sorunu olmayan devlet kalmadı. Çoğu bölük pörçük. Zamanında bu devletlerin birçoğunun sınırları cetvelle çizilmişti.
Büyük devletler tarafından çizilmişti.
Şimdi de tarih tekerrür ediyor.
Terör var, savaş var, kargaşa var.
Niye?
Sınırları yeniden çizmek için.
Yine bunu büyük devletler yapıyor.
Güçlü devletler yapıyor.
Büyükler sulhu değil, savaşı körüklüyor.
Birleşmeyi değil, ayrışmayı tahrik ediyor.
Hepsinin askeri gücü, istihbaratçıları aleni bir şekilde o bölgelerde çalışıyor.
Onların istediği, getireceği “demokrasi” olsa neyse ama, onlar bu ülkelere kargaşa getiriyorlar.
Bölünme getiriyorlar.
İstedikleri, bekledikleri ve olacak olan yeni sınırları gösteren yeni bir harita.
***
İşte şimdi sıra Türkiye’de.
Türkiye’de iç savaş istiyorlar ve destekliyorlar.
Türkiye’de iç kargaşa, dış baskı işte bunu gösteriyor.
Teröristler bu silahları nereden buldu?
Nasıl geçiniyorlar?
Eğitimi nereden, kimden alıyorlar?
Onları destekleyenler “dost” bildiğimiz “düşman” devletler değil mi?
Ve biz uyuyoruz.
Bunları görüyor ama boş veriyoruz.
Birbirimizi yiyoruz.
***
Türkiye adeta ikiye bölündü. Hiç, “Sen de doğru söylüyorsun” diyen yok. “Sen ne dersen, ne yaparsan yanlış, ben ne dersem doğru...”
Her konuda ve her zaman particilik olur mu?
Bölmüşler, birbirine düşürmüşler...
Politikacılarımız adeta buna razı.
Onlar memleket aleyhine olsa da, birbirlerinin kuyusunu kazıyorlar.
“Geçici de olsa bir araya gelelim, ayağa kalkalım, bizi parça parça yapmak isteyenlerin karşısına yekvücut olarak dikilelim” demiyorlar.
Türkiye’nin birliğini, beraberliğini, gücünü göstermek, büyüklüğünü ispat etmek için harekete geçen yok, ortak hareket eden yok.
Adeta kaşınıyorlar.
Bırakın artık bu zavallılığı.
Kendinize gelin.
Düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürmeyin, önemli konularda birlik, beraberlik görüntüsü verin.
Normale dönün.
Olmaz mı?
Düşmanlarımızı sevindirmeyin.
CHP
Eski hamam, eski tas
Kılıçdaroğlu yine başkan. Yani CHP’nin kötü kaderi değişmiyor. Kılıçdaroğlu tesadüfen başa geldi, olaylar onu bu mevkie itti ve kaldı.
CHP’de lider yok. Daha doğrusu bulunamıyor.
Bu yüzden AKP kazanıyor, CHP tatmin edici olsa halk ona oy verir. CHP’ye toplumda güvensizlik var.
Alternatifi yok diye oyları AKP topluyor. Ve seçimi kazanıyor. Gerisi boş laf.
Tekrar edelim, halk, “Daha iyisi yok” diye oyunu AKP’ye veriyor. Kılıçdaroğlu iyi insan olabilir ama o başkan oldukça CHP bu halkın ekseriyetini kazanamaz. Bunu ben değil, seçim sonuçları söylüyor. CHP ileri gideceğine geriliyor. Bir türlü umut partisi olamıyor.
Yeni plan yok, proje yok, AKP’yi geride bırakacak halk yararına yeni şeyler yok.
Kılıçdaroğlu sık sık ağır konuşuyor ve bunu marifet sayıyor. Başka bildiği yok gibi... Bu konuşmalar oya tahvil edilebilse yüreğim yanmayacak...
HAYIR
Erkek hep böyle mi?
Türk erkeğinin birçoğu öyle mi?
Bana son günlerdeki bir olay bu soruyu sordurdu.
Yani fesatça bir düşünceye sevk etti. Sizde bu olayı biliyorsunuz. Bir fırın ustasının yarattığı bir olay.
Usta Bey fırında çalışırken piyango da çekiyor.
“Hah işte hayallerim gerçek oldu. 1milyon liralık ikramiye bana çıktı” diyor ve ilk yaptığı eşini, evini terk etmek oluyor.
Ve kısa bir süre sonra piyango numarasını yanlış gördüğünü, 1 milyon liralık ikramiyenin kendisine çıkmadığını anlıyor. Ve kös kös eşine geri dönüyor.
Film gibi, oyun gibi değil mi? Şimdi merak edilen eşin davranışı.
Acaba bu erkek ayıbına karşı o ne yaptı?
Kapıyı açmadı mı yoksa?
Aniden para sahibi olan erkeklerin çoğu acaba bu fırın ustası gibi mi olur?
DİZİLER
Seyirci notunu verir
Dizileri TV’ye koyanların bir kısmı kusura bakmayın seyirciyi enayi sanıyor.
Oysa hep söylüyorum, seyircinin birçoğu onların çoğundan daha fazla bu dizilerden anlıyor ve ona göre izliyorlar.
Bakıyorsunuz bir dizi konuşmalara boğuluyor, yani sade suya tirit.
Bazı izlemeyen, mukayese edemeyenler de ukalalık ediyor, atıp tutuyor. Oysa iyi bir dizi olaydan olaya geçmeli, sürprizler sergilemeli, birçok hayatı, yaşamı gözler önüne sermeli, aksiyon devamlı olmalı, beklenmedik olaylar, beklenmedik gelişmeler sergilemeli, inandırıcılığı zayıf olmamalı, tabii yan olaylar da inandırıcı olmalı.
Evet seyirciyi ekrana bunlar bağlıyor. Gerisi masal.
İşte “Muhteşem Yüzyıl Kösem”de de böyle. Beren Saat bu diziyi kurtaramazdı, kurtaramadı. Dizi başına 90 değil, 190 bin lira da olsa Beren Saat bu diziyi kurtaramaz. Çünkü dizide iş yok.