ABD’deki tarihi başkanlık seçiminde, ilk kez sandık başına giden seçmenlerin yüzde 72’si Obama’ya oy vermişti. Amerika’da bile seçimlerin seyrini gençler değiştirmişti.
Türkiye’de ise gençler artık siyasette zor hatırlanıyor.
“Gençler ne düşünüyor, referandumdan beklentileri neler” neredeyse kimse sormuyor.
Oysa onlar, 18 -25 yaş grubu seçmen kitlesi oylarıyla “kilit” olabilecek bir sayıya sahip.
Ama herşeyden önce önemli olan ne düşündükleri, ne bekledikleri...
* * *
Geçen gün Youth Media Research ile Marketing Türkiye’nin yaptığı Referandum Anketi elime ulaştı.
Türkiye’nin birçok kentinden 2 bin 87 gencin katıldığı ankete göre gençlerin yüzde 64’ü referandumda ‘Hayır’ oyu kullanacak. Gençlerin yüzde 51’i Kemal Kılıçdaroğlu’nu, ‘samimi’ buluyor. Buna karşın referandum sürecinde AK Parti’nin daha ‘akıllıca’ hareket ettiğini düşünenlerin oranı yüzde 43.
* * *
Ancak kimse alınmasın, anketlere karşı çoğunlukla mesafeliyim.
Zaten kritik olan, anketin sansansyonel sonuçları değil gençlerin referanduma, siyasete, hatta 12 Eylül’e bakışları.
Kadere bakın ki; 30 yaş altı genç seçmen kitlesi 1980 darbesini tam bilmiyor. Çoğu genç darbeyi “evet duyduk” diye geçiştirmiş. Ve 80 darbesinin baş aktörü Kenan Evren, bu genç kitlenin önemli bir bölümü için ‘Marmaris’te yaşayıp nü tablolar çizen bir ihtiyar’...
Ama şu yaklaşımları çok mühim; “Bu anayasa değişikliğinin gerçekçi çözüm getirdiğine inanmıyoruz”
Barış gününde barışı özlemek
BUGÜN 1 Eylül, dünya barış günü.
Siyasete bakınca yaşananlar özellikle Barış Günü’nde bir yönüyle komik, çoğu yönüyle hayli trajik geliyor.
Malum, referandum, “tarafını seç” yarışmasına döndü.
Anayasa “toplumsal mutabakat belgesi” demektir. Bizim siyasetçilerimiz toplumu, anayasa üzerinde bile ayrıştırmaya çalışıyor.
Sanırım daha bir süre kulaklarımda “taraf olmazsan bertaraf olursun” tehditi çınlayacak.
* * *
Bu arada, kürt kanadının önde gelen tarafları, üniter Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kırılarak, fedaratif bir yapıya dönüşmesini istediklerini açıkladılar. Yani, federatif bir yapıyla kürtlerin yerel meclisi, kolluk kuvvetleri, özerk politikaları ve bayrağı olacak. Güneydoğu’da Kürt bayrağı, Türk bayrağının yanında dalgalanacak. Bunlar korkutma ya da ürkütme politikası da değil. Net talepler. Hatta “Bu bir kırılma noktasıdır, geriye dönüş olmaz” dediler.
Ama kaderin cilvesine bakın ki, şimdi biz bu yaklaşımların ne getireceğini tartışmak, kutuplaşmayı ve bölünmeyi önleyen politikalar üretmek, eşit yurttaş hissettirecek gerçekçi bir anayasa etrafında buluşmak yerine, “Referandumda evet mi hayır mı diyeceğiz, demezsek kim kimi bertaraf edecek, kim nereye mühür basacak, kim daha güçlü çıkacak” adına can hıraş yarışıyoruz.
Parti liderleri “Ya daha yüksek evet ya da daha çok hayır çıkarsa ne yaparız” ın endişesini taşıyor.
* * *
Oysa bilim ve aklın yanına ekleyebileceğiniz üçüncü kelimedir barış.
Ama gözler ihtiras, kan, intikam duyguları ile bürünmüşse cahillik kılıcını çeker, hem de utanmadan barış adına çeker. Birileri barış için en kanlı, en şiddetli ayrımların savunucuları kesilirler.
Diğerleri? Onlar da zor tedavi edecekleri yara yerine, küçük bir kesiğe merhem yarışındalar şimdi.
Bilmem, dünya barış gününde, her geçen gün barış için birşeyler yapmaktan daha da uzaklaştığımızı görebiliyor muyuz?