Dilek Gappi

Dilek Gappi

dilek.gappi@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

HEP unutmak istediğimiz ve her daim başımızın üzerindeki Demoklesin Kılıcıdır deprem tehlikesi.
Deprem kuşağındaki bir ülkenin, en koyu deprem kuşaklarının üzerinde yaşayan insanları olarak bile, hiç başımıza gelmeyecek gibi düşünmeyi isteriz.
Bu istek de çoğu zaman hayatımıza karşı alabileceğimiz en önemli tedbiri erteletir durur. Sonra devreye rant sevdaları girer, göz boyayan icraatlerle prim kazanmak varken görünmeyecek önlemlere milyarlar akıtmak da yetkililerin işlerine gelmez elbet.
Tedbirler hep bir sonrasına ertelenir.
Yüksek şiddette olması kuşkulu bir deprem için yüzlerce önlem alacaksın, milyar Tl’leri harcayacaksın! Hadi canım...
Ayrıca deprem olduğunda kim, hangi yetkilinin peşine düşecek?
Marmara depreminde yaşadık, müteahhit Veli Göçer’in isminin altına süpürülmedi mi tüm eksikler? O da birkaç yıl yatıp çıktı. Önlem almayan diğer hükümet ya da yerel yetkililer ceza aldı mı? Tabii ki hayır.
* * *
Zaten konu cezayla çözülebilecek bir konu değil, önemli olan deprem bilinci yaratmak. Bu ülke 50 bin insanını kaybedip en büyük cezayı almışken, gerisinin ne önemi var.
Peki biz İzmir’e bakalım.
Bu konuda en yetkin isimlerden birisi, İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Başkanı Tahsin Vergin, yapılmayanların feryadını ortaya koyuyor.
“Hükümetin, yerel yetkililerin ve hatta biz inşaat mühendislerinin de yapması gerekenler var. Odalara yetki verin” diyor. Peki İzmir’de ne yapılıyor ?
Öncelikle tespitlere göre Çiğli’den başlayarak Güzelbahçe’ye kadar deniz suyuyla temas eden yapılar tehlikede. Bu yapıların çoğunun sülfat ve klor etkisiyle donatıları korozyona uğramış, kolonları hasar görmüş. Gerekli önlemler alınmazsa İzmir’in inci gerdanlığının incileri dökülebilir.
* * *
Ve tabii önemli önceliklerden biri okul ve hastaneler. İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Sadık Can Girgin, İzmir Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü tarafından yapılan kamu binaları envanter çalışmasına göre tespitleri iletti bize.
İzmir’de 969 ilköğretim okulu ve 310 orta öğretim kurumu bulunuyor. 2004 -2010 yılları arasında ön laboratuar incelemesi yapılan okul sayısı 357.
Yani 922 okul hiç incelenmedi. İncelenenlerden 168’inin test ve proje çalışmaları devam ediyor. Geri kalan 189 okuldan; güçlendirilmesi düşünülen 109 okulun 74’ünün güçlendirilmesi tamamlanmış, 7’sinin güçlendirme işlemi devam ediyor. Ayrıca İzmir’de bulunan 29 adet resmi hastanenin güçlendirilmesi gereken 18 adedinden sadece 5’inin güçlendirilmesi tamamlanmış, 8’inin yıkılarak yeniden yapılmasının uygun olacağı tesbit edilmiş durumda.
Geri kalanlarda ise bürokratik işlemler halen devam ediyor.
Yaklaşık 10 yıl oldu. Bir daha ki depreme kadar idare edilirse zaten sorun yok.
Sadık Can Girgin de “Ortaya çıkan tablodaki bilgiler bize deprem gerçeğinin yetkililerce ne derecede ciddiye alındığını göstermektedir” diyor.
* * *
Yapı güvenliği ve yapı denetimi konularında da tüm ülke gibi daha çok eksiğimiz var. Hala bu kentin körfeze bakan yüzü hariç arka bölgelerinin çoğunda, ikinci üçüncü katı çıkmayı bekleyen hazır kolon filizleri var. Yine seçimler geliyor ve emin olun ki onların çoğu bir süre sonra kat olacak. Birkaç göstermelik yıkımın dışında, bir süre sonra hepsi konut olarak kullanılmaya başlanacak.
Gözümüzün içine baka baka, o evler gecekondu mafyası tarafından kiraya verilecek ve ruhsatlı yapıları savunan bizler, bu ülkenin en çilekeş yoksul insanlarıyla başbaşa kalacağız.
Baştan önlem almakta geciken belediyeler sonradan bu yoksul vatandaşların üzerine gitmekten elbette çekinecekler.
Bir yerlerden başlamak bu kadar mı zor? Kent topraklarından hiçbir bedel ödemeksizin en fazla rantı sağlayan insanımızdan tutun, yerel yönetimlerden, kalitesiz yapı yapan müteahhitlere kadar zincirin suç halkası büyük.
İnsanoğlu elini ilk ateşe uzattığında hızla geri çekmişti daha sonra ateşi kullanmayı öğrendi.
Bizler bu ülkede ise yüzyıldır hala oturduğumuz konutları depreme dayanıklı yapmayı öğrenemedik, öğrenmek istemedik. Nasılsa sadece bazılarının elleri, yürekleri yanıyor.
O da unutulup gidiyor...