Birçok tartışmanın ardından İzmir Limanı özelleştirildiğinde tarih 4 Mayıs 2007’ydi. Demek öyle bir sevinçmiş ki; İstanbullu gazeteciler ve İzmirli gazeteci olarak içinde olduğum ekip 26 Mayıs’ta Hong Kong’taydık.
Dünyada 45 liman işleten Hutchison Whampoa’nın Hong Kong’daki dev limanını göstererek, bir anlamda benim gibi özelleştirme öncesi biraz kaygı taşıyanlara, “Bakın limanı dünya devi aldı, içinizi ferah tutun” mesajı verilmek isteniyordu.
36 geminin aynı anda yanaştığı liman gerçekten devasaydı ve en çok da Hutchison’un sahibi Lika Shing’in Hong Kong’un neredeyse yarısına sahip olması dikkatimi çekmişti.
Limanın kontrol merkezi gözdoldurucu olmasına rağmen o kadar da etkileyici gelmemişti.
Kısaca izlenimlerim bunlardı ve herkes mutluydu.
Global Holding’in patronu Mehmet Kutman, mutlulukla Hutchison’ın dünyadaki tüm ülkelere öncelikle limanla girdiğini, telekom ve enerjide de büyüdüğünü anlatıyordu. Egeli ihracatçılar adına geziye katılan Eli Alharal ve Servet Eröcal, İzmir’e böyle bir kuruluşu kazandırmanın keyfiyle sürekli gülümsüyorlardı.
HPH Port Grup Başkanı John Meredith, HPH Avrupa Finans Direktörü Clemence Cheng HPH’nin dünya limanlarında, dünya ticaretinin yüzde 15’inin trafiğini yönettiklerini belirterek, kuracakları sistemle İzmir Limanı’nı da Hong Kong’dan kumanda edeceklerini anlattılar.
Rüzgarlar ters esmeye başladı
Hutchison Whampoa’nın yüzde 25, Global -Deutsche Bank’ın yüzde 70, Egeli ihracatçıların yüzde 5 ortaklığındaki konsorsiyum, ilk olarak hukuksal sıkıntıyla karşılaştı, limanı devralamadı. Danıştay süreci yaklaşık iki yıl sürdü.
Taraflar aslında davaların lehlerine döneceğini düşünseler de ‘global’ sürprizle karşılaştılar. Global kriz, tüm hesapları altüst etti. Dünyanın güçlü finans kuruluşları battı. Birçok şirketin borsa değerleri eridi. Yüzde olarak en fazla değer kaybeden hisseler sıralamasında Mehmet Kutman`ın şirketleri de yer aldı. Bu şirketlerin hisseleri bir yılda onda birine geriledi. Hesaplarını, büyüyen dünya ticareti üzerine kuran Hutchison ise yaklaşık yüzde 40’a varan dış ticaret şokuyla karşılaştı. Konsorsiyumda ilk net etki, kendisini Deutsche Bank’ta gösterdi. Konsorsiyumun finans ayağı koptu.
‘Özel hukuk kuralları olmalı’
Yaşananlardan en çok şüphesiz Egeli ihracatçılar muzdarip. Konsorsiyumun küçük ortağı EİB Limaş’ın Yönetim Kurulu Başkanı Sabri Ünlütürk, İzmir için “şanssız köy” diyor. Yaşadıkları şansızlıklara inanmakta zorlansalar da özellikle şu noktanın üzerinde duruyor Ünlütürk:
“Bu tür büyük özelleştirmelerde yasal düzenleme muhakkak gözden geçirilmeli. Bu konularda dava açmak özel hukuk hükümleri gerektirmeli. Limanlar, ticareti hızlandıracak en önemli unsurlardır. Bir takım sudan sebeplerle dava açılmasının önüne geçilmeli.”
“Hukuksal süreç olmasa, şimdi yatırımların bir bölümü krize takılsa bile liman çok sayıda gemiyi ağırlar olurdu” diyen Ünlütürk’e göre özelleştirmenin yapıldığı günlerde kimsenin çekincesi yoktu. Deutsche Bank’ın konsorsiyumdan çekilmesiyle ortaklıkta sıkıntı oluştu. Yoksa tüm yatırımcılar yatırım almaya, herkes risk almaya iştahlı bir konumdaydı. Limanın çok yüksek fiyata alındığını kimse sorgulamıyordu.
Şu anda hala Global’in de Hutchison’ın da vazgeçmemiş olması Egeli ihracatçılar için önemli, sadece Hutchison’ın 20 kişilik ekibinin birkaç kişiye inmesi üzmüş onları.
‘İkna etmeye çalışıyoruz’
Şu anda her iki muhataplardan; yaşananların geçici olduğunu, 49 yıllık bir süreci göz önünde bulundurmalarını istediklerini anlatan Ünlütürk’ün, gelinen noktada yorumu şöyle:
“Konsorsiyum ortaklarımız fizibiliteyi gözden geçirecekler. Sorun bu miktarda bir paranın yüksek kalmış olması. Ancak yasa ‘ben ihaleyi yaptım fiyat bu’ diyor. Konsorsiyumun fiyatı değiştirmek gibi bir şansı yok. Bu son hak. Hutchison, ‘Biz olmayacağız’ demiyor, yalnızca konsorsiyumda sahip oldukları oranı artırmak istemiyorlar. Global Holding’in de ‘Vazgeçmedik’ demesi bir umut. Biz şu an katalizör görevi üstleniyoruz. Tüm İzmirliler bu konuda destek olmalı...”
“Eğer olmaz, konsorsiyum finansman temininde istenilen sonuca ulaşamazsa ne olur” diye sorduğumuzda, Ünlütürk, şu yanıtı veriyor: “Türkiye ve İzmir büyük kaybeder. 5-6 ay içinde yeniden ihaleye çıkılsa dahi muhtemelen yine yargıya giderler. Sonuçta yine en az iki yıl beklemede kalınır.”
250 milyon dolarlık tevsii
Peki limanın tüm bunlara dayanma gücü var mı? Biraz kıpırdanma olunca liman ağzında bekleyen gemilerin sayısının hızla artması, kentin dış ticaretini ne kadar etkiler? Limanda öncelikle edindiğimiz izlenim, ne olursa olsun artık bir sonuca varılması gerektiği yönünde. Özelleştirme sürecinin başından bu yana yatırımlar neredeyse tamamen durmuş. Özüne baktığınızda 40 yıllık eski vinçlerle aksatmadan işlerini sürdürmeleri bile mucize.
Şartnamede yer alan 750 bin metrekarelik alanın tevsisisinin ise DLH eliyle 250 milyon dolara mal edilebileceği yorumları yapılıyor. Karlı bir iş olarak belirtilen limancılıkta gelirin yalnızca beşte biri harcamaya gidiyor. Eğer bu gelir bir süre, İzmir Limanı’na bırakılırsa diğer kalan yatırımlarla birlikte limanın iddialı bir hale gelmesi de mümkün.
Krizden önce yıllık 150 milyon TL kazanan limanın kazancı şu anda krizle 100 milyon TL’ye düşmüş durumda.
Ayrıca özelleştirme ihalesine giren ancak fiyatı yükseltemeyen Arkas Holding de özelleştirme süreci yenilenirse ihaleye girmeyi düşündüğünü açıkladı.
Elbette bugün gelinen noktada liman trafiğine katacağı farklı katkıları nedeniyle Hutchison beklentisi sürüyor.
Süreç bu noktadayken, asıl önemli olan İzmirlilerin limanlarına sahip çıkabilmeleri.
“Turizm kenti mi, kongreler kenti mi olsun” vizyonunu biçme tartışmaları sürerken, İzmir’in dünyada kentlere istihdam ve ayrıcalık yaratan liman kenti olduğunun, daha çok farkında olunabilmeli.
Hiç değilse Ekonomik Koordinasyon Kurulu’nun takip gündemine alınacak kadar önemsenmeli...