Belki de siyaset o kadar gerdi ki, bu pazar günü güzel bir konu istedim. İçten istemişim sanırım, Tanrı duymuş olmalı. Hem farklı bir alanda girişimcilik öyküsü olarak konu güzel, hem de bizzat konunun öznesi güzel.
Denk geldi 1983 Türkiye güzeli Neşe Erberk’le buluştuk. Unvanı eski ama kendisi hala çok güzel ve zarif.
Şöhret, podyum, renkli dünyalar gerilerde kalmış onun için. Zaten hiç düşünmüyor, istemiyor.
Şimdi aklı fikri Türkiye’de ilk kez başlattığı girişiminin başarılı olmasında. Kolay değil yaklaşık sekiz yılda Türkiye genelinde, adını verdiği 18 yetenek geliştirme merkezine ulaştı.
Kurduğu sistemi yaygınlaştırmak için gece yarılarına kadar çalıştığını ve kimsenin onunla tatile gitmek istemediğini anlatıyor gülümseyerek.
Üzerinde durduğu konu, çocuklarda yeteneklerin 0-3, en fazla beş yaşa kadar keşfedilmesi ve yedi yaşa kadar da yetenek eğitiminde belli bir aşamaya gelinmesi yönünde. “Üçüz yetiştirmek zor değil mi dediklerinde gülümsüyorum. İnanın kendimi bin 500 çocuğun annesi olarak görüyorum” diyen Erberk, işkadını olmanın öyküsüyle birlikte Türkiye’de okul öncesi eğitim sistemine yönelik önerilerini paylaştı.
* * *
- Podyum ardından sinema derken, renkli ve bol kazançlı bir dünyaya devam edebilirdiniz.
Evet ama inanın aklım hep iş kurmaktaydı. Sanırım Boğaziçi’nde işletme eğitimi almanın etkisiyle böyle düşündüm.
- Siz mankenlik ajansı kurmuştunuz ve ajansıız o dönem için ülkenin önde gelen mankenlik ajansıydı, yetmedi mi?
Ajansı kurarken bile “Ajans mı anaokulu mu” diye düşünmüştüm. 1986’da mezun oldum, 87’de işimi kurdum. Ama daha 23 yaşındaydım ve velilerin bu yaşta birine çocuklarını emanet etmekte tereddüt yaşayacaklarını düşününce ajansa yönelmiştim.
- Peki sonra nasıl dönüş yaptınız?
18 yıl ajansa devam ederken, hamile kaldım ve 1999 yılında Aralık ayında üçüzlerim doğdu. Aklıma hemen yetenek geliştirme merkezi fikri geldi. 1,5 yıl boyunca çocuklarımı büyütürken, araştırma geliştirme sürecine girdim. Kendi çocuklarımla birlikte evde, yetenek geliştirme üzerine deneysel çalışmalar yapmaya başladım. Mahallenin çocuklarını toplayıp eğitiyordum. İşi olan anneler çocuklarını bana bırakmaya başladılar.
Ve ben böyle bir iş fikrinin Türkiye’de yanıt bulabileceğine emin oldum. 2002’de Neşe Erberk, Joyfull House Yetenek Geliştirme Merkezi’ni açtık.
- Ajans ne oldu ?
2 -3 yıl ajansla birlikte okul devam etti. Ajansı ağabeyime bırakarak anaokulu işine ağırlık vermeyi tercih ettim. Birkaç yıl, ‘Manken ajansı var çocuk eğitiminden ne anlar’ dediler. Yeni bir konsepti anlatmak kolay olmadı.
- Nasıl bir sistem uygulamaya başladınız?
Robert Kolej’de okudum. O yıllarda tek öğretmenimiz yoktu ,sınıf sınıf dolaşırdı öğretmenler. Bu yöntem aklımdaydı. Amerika’da gelişen programları inceleyince aynı sistem karşıma çıktı. Dünyada bu alanda etkili olan Montesorry sisteminden de esinlendim. Çocuk tüm gününü bir sınıfta geçirmiyor. Müzik ve bale odası, oyun odaları, kütüphane ve deney odaları mevcut. Çoçuklar mutlaka 35 dakikada bir sınıf değiştiriyorlar. Yabancı dile en yatkın olduğu süreci iyi değerlendiriyoruz. İngilizce eğitimimiz yoğun ve kalıcı. Ayrıca çocukların yeteneklerine yönelik özel dersleri de yine okul içinde veriyoruz.
- Türkiye’de okul öncesi eğitim son yıllarda hız kazanmaya başladı. Sizce bugün hangi noktadayız ?
Benim başladığım dönemlerde okul öncesi genel eğitim oranı yüzde 18’lerdeydi şimdi yüzde 28’lere gelmiş durumda. Ancak hala büyük boşluk var.
- Gülben Ergen devlet adına okul öncesi eğitim kampanyasına öncülük ediyor...
Gülben benim eski mankenim. Büyük yol aldı ve şimdi önemli bir sosyal sorumluluk projesi içerisinde. Projeyi çok doğru buluyorum. Ben de bu tür projelerde gönüllü görev almaya hazırım.
- “Özel-devlet fark etmez yeter ki sayı artsın” diyorsunuz.
Kesinlikle ayrıca eğitim danışmanları yoluyla sistemler gözden geçirilmeli. Ancak Milli Eğitim’in okul öncesi eğitimi sıkı denetlemesi gerektiğine inanıyorum. Anaokulu adı altında akılalmaz yerler var. Çocuk oralarda hayata korkuyla başlıyor.
- İzmir Bornova’da 18. okulunuzu açtınız, sonuçta franchising sistemi veriyorsunuz ama oldukça katı kurallarınız olduğundan söz ediliyor. Bu kadar büyümekten korkmuyor musunuz ?
Yenilikleri keşfetmeyi çok seviyorum. O yüzden anaokullarımız dinamizm içinde ve sanırım bu yönümüz sayesinde taklit edilemiyoruz. Neşe Erberk adını veren bir anaokulu açmak kolay değildir. Çünkü bunun için tek kriteri para olarak görmüyorum. Bu işi ne kadar tutkuyla yapmak istediklerine bakıyorum. Gizli şartım da çocuk sahibi olmaları. Ancak adımı verdiğim okullarda eksik ve yanlışlıklara tahammülüm yok. Gerekirse herşeyi göze alıp ‘kapatalım diyorum.Türkiye genelinde 81 noktada ve Kıbrıs’ta olmak üzere yola çıktım. Hedefim çok büyük. Bundan sonraki amacım ilköğretim okulu kurmak. O yolda ilerlemek istiyorum.
- Yani ‘işkadınlığından vazgeçmem, eski şöhreti de özlemem’ diyorsunuz.
Kesinlikle hayır, o günleri ancak fotoğraflara bakarak hatırlıyorum. Şöhretin dünyasında prensiplerinizle yaşamak zor ve yıpratıcı. Ben halimden çok ama çok mutluyum.
Erberk üçüzleri Alin, Lara ve Selin’le
İzmir muhteşem bir kent
Güzelliğinden dolayı yıllardır kendisine “İzmirli misiniz” diye sorulduğunu söyleyen Erberk, “İzmirli değilim ama ileride yaşayacağım kent orası olacak diye yanıt verdim” diyor. İzmir’de ikinci anaokulunu Bornova’da açan Erberk, “Göğsümü gere gere adımı verebileceğim bir okul açtık. Zaten İzmir deyince içime huzur doluyor, her seferinde koşa koşa geliyorum” diyerek İzmir sevgisini anlatıyor.
Kurduğu iş açısından da İzmir’in doğru bir lokasyon olduğuna işaret eden Erberk, bilinçli ailelerle, uyguladığı sistemi daha kolay paylaşabildiğini söylüyor.
“İş kuracaklar 24 saat işin içinde olmalı
Erberk, iş kurmak isteyen özellikle girişimci kadınlara “Önce iyi bir araştırmacı olmalılar, ihtiyaç duyulan konuları doğru saptamalılar. İhtiyaca yanıt vermek işdünyasında püf noktası ama bunu standartları netleştirerek yapmak lazım. Hiçbirşeyi yarım ağızla istemeyi sevmiyorum, Ve tabii sabırla, yılmadan çalışmak gerekiyor. İşin içinde 24 saat bizzat olmayacak kişiler iş kurmayı göze almamalı” diyor.