Bir ülkede devlet politikası, “Üretimi artırmanın önünü açmak ve bu yolla istihdam yaratmak” üzerine kurulur. En genel tarif sanırım budur.
Türkiye ise inanılır gibi değil, neredeyse tersi.
Nasıl yapıldı, nasıl başarıldıysa üst üste farklı alanlarda üretim gücümüzü kaybettik.
Pamuktaki üstünlüğümüzü yitirdik, tütünde son sıralara yerleştik, canlı hayvanda yine ülkeyi ithalata mahkum ettik ve öğreniyorum ki kağıdın hammaddesi selülozdaki üretim gücümüzü de tamamen kaybetmişiz.
Demek ki bugün rekor işsizlik rakamları da özünde, zamanla altımız oyularak böyle ortaya çıkıyor.
Türkiye kağıt üretimine 1936’da İzmit’te kamu iktisadi kuruluşu olarak SEKA’nın kurulmasıyla başladı. Ardından SEKA’lar uzun yıllar Türkiye’nin kağıt ve selüloz üretiminde dinamo görevi gördü. Daha sonra SEKA’ların sancılı özelleştirmeleri yaşandı ve özelleştirmeyle birlikte ülkede selüloz üretimi de tamamen durdu.
Kağıt sektörü hammadde açısından yüzde yüz dışa bağımlı hale geldi. Yaklaşık 50 yıllık güç bitirildi.
Bugün sektörde 1 milyon tona yakın birinci hamur, kuşe ve ofis kağıdı tüketiliyor. Yerli üretici olarak tamamı özel sektöre ait 6 firmanın toplam kapasitesi 340 bin ton. Türkiye her yıl 650 bin ton kağıt ithal ediyor.
İthalatın artışıyla sektörde yer alan birçok firma kapasitelerini yarı yarıya düşürdü.
Tek isim hariç. Yıllık cirosu yaklaşık 93 milyon dolar olan Alkim Kağıt ise sektörün bu sancılı sürecinde, kapasitede yüzde 20 artışın yanı sıra yeni yatırıma gitme kararı aldı.
Şu anki tesis 75-90 bin ton/ yıl kapasitedeyken, yeni kurulacak tesis 130-140 bin ton/yıl kapasiteli olacak. Yani neredeyse iki kat büyüyecekler.
“Özel orman arazileri oluşturulmalı”
Ancak büyüyerek daha rekabetçi olacaklarını anlatan Alkim Grubu Başkan Yardımcısı Ferit Kora ile tesisleri gezerken sektörün geleceği üzerinde durduk.
Selülozda Türkiye nasıl bu kadar dışa bağımlı hale geldik?
Selüloz üretimini SEKA’lar yapıyordu. Özelleştirme sürecinde yeterli yatırım yapılamadı, teknoloji eski kaldı. Özelleştirmeler de başarılı olamayınca Türkiye’de selüloz üretimi tamamen durdu.
Yeniden selüloz üretimine başlanamaz mı ?
Türkiye yurtdışında örnekleri görülen, özel orman arazilerini oluşturamıyor. Oysa özel ormanlarla yeniden selüloz üretimine başlayabiliriz. Orman köylüsünün de önü açılır. Üstelik Türkiye’nin konumu, hızlı gelişen ağaç türleri açısından uygun ama konu bir türlü devlet politikası haline getirilmiyor. Devletin bu üretimi teşvik etmesi gerekiyor. Ayrıca selüloz fabrikaları büyük yatırım ister. Devlet burada da teşvik edici olmalı.
Özel orman arazilerinin kurulması sorun yaratmaz mı, ormanı yakıp üzerine konut bindirmek gibi alışkanlıklarımız var bizim.
Hayır ona göre önlemi alınmalı. Ormanların verimli olabilmesi için kurumuş ağaçların kesilerek canlandırılması gerekiyor. Artık dünyanın her gelişmiş ülkesinde özel ormanlar var. Türkiye’de selüloz üretiminin bitmesiyle orman köylüsü de zor durumda kaldı. Şimdi yabancı ülkelerin üreticilerini destekler hale geldik.
SEKA özelleştirmeleri daha doğru yapılamaz mıydı?
Bu konuya hiç girmeyelim. Çünkü bir değil, birçok neden var. Yalnızca “yazık oldu” diyelim yeter.
Sektör daralırken, siz nasıl büyüyor sunuz?
Fabrika maksimum verim anlayışı ile tam kapasite çalışıyor. Kurulduğumuzdan beri aynı bayi teşkilatlarımızla düzenli satış yapıyoruz. Uzun dönemli hammadde stoğu ile çalışıyoruz. En büyük avantajımız da kendi enerjimizi kendimizin üretmesi oldu. Şimdi rekabet gücümüzü artırarak, ülkenin yıllık 650 bin tonluk ithalatından pay almak öncelikli hedefimiz. Ayrıca dünya devleriyle yarışta gücümüzü artırmamız lazım. Sadece Türkiye’de değil, bölgede de lider olmalıyız.
Yeni fabrika ne zaman tamamlanacak ve ne kadarlık bir istihdam yaratılacak?
İnşaat 18 ay sürecek. Direk 125, bayi ve nakliye ile birlikte 450 kişiye istihdam sağlanmış olacak.
Tam 62 yıldır yatırım yapıyorlar
Alkim’in düzenli ve sağlıklı büyümesinde kurucu Cihat Kora’nın etkisi elbette büyük.
1927 Turgutlu doğumlu Cihat Kora, Balkan göçmeni. Ailesi maddi zorluk yaşarken, Cihat Kora girdiği tüm sınavları kazanarak ortaokul, liseyi parasız yatılı okuyor. İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ne burslu giriyor. Daha üniversiteyi bitirmeden 1948 yılında ağabeyi kimya mühendisi Vedat Kora ile Alkim’in temelini oluşturacak ilk imalathaneyi kuruyorlar.
Zamanla imalathane büyüyor, kimya fabrikaları haline dönüşüyor. Burada dikkatimi çeken bir anısı var Cihat Kora’nın.
Hafızası oldukça güçlü, “daha dün gibi” diyerek anlatıyor:
“Marshall yardımı Türkiye’yi Amerika’ya aşırı borçlandırmıştı. Merkez Bankası, Amerikan firmalarına ödeme yapmak için bazı taahhütlerle birlikte yatırım çağrısında bulundu. Her şirket başaramadı, biz başardık ve kendimize Amerikalı ortak edindik. Hedeflerimizi büyükttük. Ancak Merkez Bankası ödemelerinde sıkıntı devam edince Amerikalı ortağımız aniden geldiği gibi üç yıl sonra aniden ayrılmak zorunda kaldı. Zor zamanlar yaşattılar bizlere”
1975’de kardeşi Vedat Kora’yı bir uçak kazasında kaybetmeleri ise aileyi derinden sarsıyor.
Konya Cihanbeyli, Denizli Çardak, Afyon Dazkırı’da kimya tesisleri kuruluyor. Benim de Cihat Bey’le tanışıklığım Denizli Çardak’taki tesislerin kuruluşuna dayanıyor.
Aile 1997 yılında İzmir Kemalpaşa’da Alkim Kağıdı kurarak yeni bir alana adım attı.
Cihat Kora bugün ilerlemiş yaşına rağmen, Türkiye’nin gündemini yakından takip ediyor, yaşadıklarını gülümseyerek, her zamanki beyefendi tavrıyla anlattı:
Alkim’i kurduğunuzda bu kadar uzun ömürlü olacağını tahmin etmiş miydiniz?
Evet çünkü ihtiyaç olan bir konuda doğru yatırım yaptık. Güvenilir olduk. Procter and Gambel, Lever, Henkel, Şişecam gibi büyük firmalarla çalıştık, hiç sorun yaşamadık. 40 yıldır bağlantımızın hiç kesilmediği müşterilerimiz var.
Herşey güllük gülistanlık gitmedi sanırım, en çok ne üzdü sizi?
En zor günlerimi ağabeyimi kaybettiğimde yaşadım.
Çocuklarınıza vazgeçmeyin dediğiniz tavsiyeniz var mı ?
Çalışma hayatında her zaman insanla teması esas aldım. Çalışanlarımı da kolay kolay değiştirmem. Hatırını sormadan hiçbir çalışanımın yanından geçip gitmem. Çocuklara da vasiyetim öncelikle çalışanlarla iyi temaslar kurmalarıdır.Şükür ki bu son krizi hiç işçi çıkartmadan atlattık. Bir de ben kimyacıyım ve çevreye verilecek zararı iyi bildiğim için arıtma tesislerini şart koşuyorum. Kağıt tesisi için bile önce arıtma tesisi kurulmasını istedim.
Türk ekonomi ve sanayisinin canlı tanığı gibisiniz? Şu anki durumu nasıl buluyor sunuz?
Türkiye’nin sosyal çalkantılı bir dönemden geçiyor olmasından çok rahatsızım. Artık bu zamanda daha halkın ihtiyaçlarına yanıt verebilen bir devlet anlayışı olmalıydı. Ayrıca Atatürk ilkelerine sonuna kadar sahip çıkmamız gereken bir dönem. Bu yaştayım ve yaşanan bağnazlığı aklım almıyor. Ben hayatım boyunca Türk -Kürt ayrımı duymadım, kardeşim kadar sevdiğim kürt arkadaşlarım oldu. Oyunlara gelmeden bilim kültür ve refah seviyesinin artması için çalışılmalı. Türkiye büyük oyunu ancak böyle bozar.
Hala haftada bir kez toplantılara katılıyormuşsunuz...
Toplantıda çocukları dinliyorum, tecrübelerimi aktarıyorum ama içim rahat, gayet iyi götürüyorlar. Zaten onun dışında işle ilgilenmiyorum. Kemalpaşa’daki çiftlikte eşim Gülen’le birlikte ürettiğimiz sebze ve meyvelerle çok mutluyuz.
İşin, başarının sırrı?
Severek yapmakta. Kimyayı, çalışanlarımı ve eşimi çok sevdim. Hepsiyle yarım asırdır mutluyum.