YIL 1987. Sokakta terk edilmiş halde bulunan biri kız biri erkek bebek, polisler tarafından Behçet Uz Çocuk Hastanesi’ne getiriliyor.
Bebekler yeni doğan servisine yatırılıyor. Kız bebek belli ki diğerinden çok daha zor koşullarda bulunmuş.
Yaşaması güç, çok zayıf, öldü, ölecek.
O kadar küçük ki, dönemin başhekimi Dr. Şükrü Cangar, ekibiyle birlikte ona “Damla” adını koyuyor, yaşaması için sürekli başındalar. Bir süre sonra bebek kendini toparlamaya başlıyor. Ekip o kadar seviniyor ki, Damla’nın yaşamasını pasta kesip kutluyorlar
Bir süre sonra NATO’da görevli Amerikalı bir aile evlat edinmek için hastaneye müracat ediyor. O dönemde yasalar gereği, hastanenin uygun raporuyla evlat edinilebiliyor.
Aile daha sağlıklı görünen erkek bebeğe yöneliyor. Şükrü Hoca belki de bebeğin çok zor koşullarda bulunmasının da etkisiyle, kız bebeği almalarını tavsiye ediyor. İşlemler yapılıyor.
Daha sonra Amerika’ya dönen aile, kızlarını, Damla’yı da yanında götürüyor.
Aile, Mary’nin, yani Damla’nın talebiyle, 23 yıl sonra geçen gün Türkiye’ye geldi ve Şükrü Hoca’yı hastaneden adresini iz sürerek buldu.
Damla Mary Osborn, Amerika’nın önemli bir üniversitesinde çocuk gelişim ve eğitim bölümünü bitirmiş. Simsiyah saçlı güzel kız şimdi doktora yapmaya hazırlanıyor.
Şükrü Hoca “Bana birkaç dakika öyle sıkı sıkı sarıldı ki” diye anlatırken, duygularını gizleyemiyor, gözleri buğulanıyor.
Anne Barbara, baba Pat Osborn, Şükrü Hoca’ya bıraktıkları teşekkür notunda, “Bizim için Türkiye gezisinin en güzel tarafı sizi tekar bulmak oldu. Bizimle geçirdiğiniz zamanlar ve şahane bir aile kurmamazı sağladığınız için size çok teşekkür ederiz” yazmışlar.
* * *
Hastaneye başhekim olarak verdiği 29 yıl emekten sonra Şükrü Hoca, hala boş durmuyor.
Günlerini yine çocuklar için, Başkan Vekilliği yaptığı Behçet Uz Çocuk Hastanesi Vakfı (BUVAK) adına harcıyor şimdilerde.
Yönetim kurulunda büyük bir onurla birlikte çalışıyoruz hocamla. Önceki gün, Vakfa oldukça duygusallaşmış halde geldiğinde anlattı Amerika’dan gelen konuklarını.
Çocukluğunda yolu Behçet Uz Çocuk Hastanesi’ne düşmüş birçok orta kuşak İzmirli, o dönemin başhekimi Dr. Şükrü Cangar’ı yakından tanır.
Beyefendiliği, çocuk hastalarına baba şefkati göstermesiyle Behçet Uz Çocuk Hastanesi’ne büyük emeği geçmiştir.
Hastaneye gelen dar gelirli ailelerin çocuklarını ücretsiz tedavi etttiğini, tedavisi biten çocukları daha sonra evlerini arayarak takip ettiğini çok duymuşumdur.
Aslında konu Behçet Uz Çocuk Hastanesi ve onun fedakar doktorundan açılmışken, Onkoloji Bölüm Başkanı Doç.Dr. Canan Vergin’den de sözetmeden geçemem.
* * *
Daha dört-beş yıl öncesine kadar hastanenin koşulları öyle zordu ki..
Onkoloji servisinde iki hastanın tek yatakta yattığı günleri unutamıyorum. Bu zorlu günlerde servis şefi Canan Hoca, bir yandan lösemi,kanser gibi bir çocukta oluşabilecek en zor hastalıkları şefkatle tedavi ediyor, öte yandan uluslararası kongreleri takip ediyor bir taraftan da, söylediğim için kızacak ama maaşının neredeyse yarısını zor durumdaki ailelere harcıyordu.
Devlet, hasta çocuğun tedavi masrafını karşılasa bile, özellikle dar gelirli ailelerin başvurduğu Çocuk Hastanesi’nde anne ve babaların dertlerine Canan Hoca çözüm bulmaya çalışıyor ve dayanamıyor destek veriyordu, hala hastanede aynı özveriyle görev yapıyor.
Kısacası Dr. Canan Vergin tanıdığım az sayıda “kanatsız melek” lerden biridir.
Hayatımın iltifatını yapmış gibi görünsem de, içim rahat.
Bu iki isim her iltifatı sonuna kadar hak ediyor.
* * *
Behçet Uz Çocuk Hastanesi’nin yeni başhekimi Prof. Dr. Nurettin Ünal da hastane için büyük şans olmaya başladı.
Hastane yeni projeleriyle, Türkiye’de çocuk hastalıkları konusunda araştırma merkezleri de olan örnek bir modele dönüşebilir.
Onlar, önemli çalışmalara imza atarlarken, hastalık kelimesinin hiç yakışmadığı çocuklarımız için sivil toplumun desteğine de büyük ihtiyaç var.
Gönül ister ki “Çocuk” konusunda hassas olan İzmirliler, Egeliler BUVAK’ta buluşabilsin, Canan Vergin, Şükrü Cangar gibi özverili doktorlarımızla birlikte emek harcayabilsin.
Elbette konu sağlık olunca daha ne öyküler, ne özveriler vardır.
Bu yazıyla, meslek ölçüsü para değil, insana hizmet olan tüm doktorlarımıza da selam göndermiş olalım.