Bitkisel beslenme yüzünden ölümler, ünlüler söz konusu olduğunda daha çok gündeme geliyor. Fenomen Zhanna Samsonova’nın ölümü üzerine bu konuyu yeniden masaya yatırıyoruz. Bir uzman olarak diyorum ki; her şeyin başı yeterli ve dengeli beslenmek…
Vegan influencer Zhanna Samsonova’nın ölümü, geçen hafta gündem oluşturdu ve birçok soruyu beraberinde getirdi. Pek çok sosyal medya hesabında ve yazılı basında, “Vegan diyetiyle açlıktan öldü” manşetleriyle haberler yayımlandı. Maalesef bu üzücü haberin altında başka bir gerçek yatıyor. Yaklaşık 30 senedir insan sağlığı ve beslenmesi adına çalışan bir uzman olarak bu genç kadının ölüm sebebinin tek başına vegan beslenme olmadığını net bir şekilde söyleyebilirim.
Yeterli ve dengeli beslenmenin önemini her fırsatta vurgulamanın yanı sıra beslenmede uçların ne kadar tehlikeli olduğuna da işaret ediyorum. Haberlere göre Zhanna, son yıllarda sadece meyve ve meyve sularından oluşan bir beslenme programı uyguluyormuş. Bu noktada konu hangi beslenme düzeni olursa olsun, eğer hayatınızdan bir besini veya besin grubunu çıkarıyorsanız mutlaka yeterli ve dengeli beslenebilmek adına tedbir almalı, eksik kalan besin gruplarını diğer besinler veya takviyeler yoluyla vücudunuza almalısınız. Özellikle vegan ve vejetaryen beslenmede düzenli hekim kontrolü ve kan tahlillerinin takibi çok daha önemli. Dolayısıyla Zhanna’nın hayatını kaybetmesinin altında da tek tip beslenmenin getirdiği yetersiz beslenme ve bunun yetersizliğinin sebep olduğu sağlık sorunları yatıyor.
Bu haberin üzerine birçok kişi bitki bazlı beslenme konusunda endişe yaşadı. Endişenizi çok iyi anlıyorum. Bitki bazlı beslenmeyle ilgili eminim şimdiye kadar birçok şey duymuşsunuzdur. Bu konuda okuduğum bir çalışma gösteriyor ki, bitki bazlı beslenmeye uyumun artması, tüm nedenlere bağlı ölümlerin riskini yüzde 10, koroner kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin riskini yüzde 23 oranında azaltabiliyor. Nasıl mı? Bitkisel besin kaynakları vitamin ve minerallerin yanı sıra lif, çoklu doymamış yağlar, oligosakkaritlerden zengindir. Özellikle kardiyovasküler hastalıklar, kolesterol, obezitenin azaltılması, bitkisel kaynakların daha çok tercih edilmesiyle ilişkilendiriliyor. Hayvansal kaynaklar, özellikle yüksek doymuş yağ içeriğiyle obezite ve kalp damar hastalıkları konusunda tehlike yaratıyor.
Doğayı da koruyor
Son yıllarda iklim krizinin ön plana çıkmasıyla bitki bazlı beslenmeyi daha çok konuşur olduk. Çünkü bitki bazlı beslenme, insan sağlığına olduğu kadar gezegen sağlığına da faydalı. Bu konuda Nature Food dergisinde yayımlanan bir çalışmadan bahsetmek istiyorum. Beslenme ve çevre ilişkisine bir kez daha detaylı olarak odaklanılan çalışmada, bitki bazlı diyetlerinin yüksek miktarda et tüketimi olan (günde 100 gramdan fazla) diyetlere göre yüzde 75 daha az sera gazı emisyonuna, su kirliliğine ve arazi kullanımına yol açtığı belirtiliyor. Araştırmaya göre, vegan diyetler yaban hayatın yok edilmesini yüzde 66, su kullanımını ise yüzde 54 oranında azaltabiliyor. Seçimlerinizi gözden geçirin! Palm yağı içeren gıdaları tercih etmemekle işe başlayabilirsiniz. Bu tercihi ve talebi azaltmamız durumunda, ormanların sağlığı için de bir adım atmış oluruz. Bitkisel protein içeren kuru baklagillere, ceviz, fındık ve yağlı tohumlara tabağınızda yer açarak başlayabilirsiniz.
Zhanna Samsonova
Limitleri çoktan aştık!
Bugün 11 Ocak 2024 desem inanır mıydınız? Evet, doğru duydunuz; 2024’ün ilk günlerini yaşıyor ve kaynaklarını tüketiyoruz. Küresel olarak bir yıllık doğal kaynağımızı 214 günde tükettik. “Limit Aşım Günü” dünya için 2 Ağustos olarak belirlendi, Türkiye için ise bu tarih 22 Haziran’dı. Global Footprint Network’un hesaplamalarına göre tüm ülkeler, dünyanın kaynaklarını Türkiye gibi tüketseydi 2.1 dünyaya ihtiyacımız olacaktı. Yani ülke olarak çoktan limitleri aştık demek mümkün. Şimdi soru şu: Dünya Limit Aşımı Günü’nü nasıl geri alabiliriz?
Yeşil susanlardan mısınız?
Yeşil yıkama, yeşil aklama (Green washing) terimlerini daha önce duymuş olabilirsiniz. Bu terim, markaların ve işletmelerin yaptığı yanıltıcı ve yanlış bilgilendirmelerle ürünlerini çevre dostu gibi göstermeleri olarak tanımlanabilir. Eminim bu yazıyı okurken yeşil yıkama yapan pek çok marka aklınızdan geçiyordur. Bu konuyu bir de “hiçbir şey yapmayanlar” olarak değerlendirmeye ne dersiniz? Yeni negatif sürdürülebilirlik sözlüğüne giren bir terimle daha tanışın: Green noushing; yani yeşil susmak. Bu terim, şirketlerin iyi niyetli olsalar bile sürdürülebilirlik hedefleri hakkında kasıtlı olarak sessiz kalmalarını ifade ediyor. İklim kriziyle mücadele etmek yerine kendilerini aklamak isteyen şirketler, bu terimle sıklıkla yüzleşmek zorunda kalacak gibi duruyor. Yeşil yıkayanlardan, yeşil susanlardan değil, yeşil konuşup yeşil beslenenlerden olmak zamanı geldi de geçiyor.