Yargıtay’ın CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkındaki davalarda verdiği onama kararı, geçen haftanın öne çıkan tartışma konusuydu. Başta CHP olmak üzere muhalefet partileri karar için, “siyasi” ve “bir kez daha iktidarın İstanbul’un alınmasını hazmedemediğinin göstergesi” diyor. Karardan iktidar sorumlu tutuluyor ve ‘fayda sağlamaya çalışırken, zarar göreceği’ savunuluyor. Muhalefetin eleştirilerini ve kararın AK Parti’ye olumsuz etkisi olup olmayacağını sorduğum bir AK Parti yetkilisi ise soruma, “Hayır” cevabını verdikten sonra sözlerini şöyle sürdürdü:
“Asıl, CHP’nin içinde Kılıçdaroğlu’na faydası olacak bir karar. Siyasi rekabette bir anlamı yok ama CHP içi rekabette bir anlamı var.”
İşin enteresan tarafı, AK Partili ismin saptamalarını, bazı CHP kaynakları ve gözlemler de teyit eder nitelikte.
Öncelikle, Yargıtay’ın onaması, Kılıçdaroğlu’na 2017’de Enis Berberoğlu hakkındaki yargı kararından sonra başlattığı Adalet Yürüyüşünü hatırlatma imkânı tanıdı. Kılıçdaroğlu’nun milletvekillerine “derhal” İstanbul’da il başkanlığına gitme talimatı vermesi bunun göstergesi. 27 Temmuz 2020 tarihli “Kılıçdaroğlu’nun Gücü” başlıklı yazımda da ifade etmiştim. Adalet Yürüyüşü’nün, CHP’liler üzerinde yarattığı etki, Kılıçdaroğlu açısından, İstanbul Belediye Başkanlığı için aday gösterildiği dönemdeki “Gandi Kemal” etkisinin bile önüne geçmiştir. Ayrıca verilen talimat, CHP’lilerin çok önemsediği “eylemselliği” de sağladı.
‘Canan’ vurgusu...
Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul il başkanlığı önünde, bir tarafına Kaftancıoğlu’nu, diğer tarafına da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu alarak yaptığı konuşmada kullandığı ifadeler ve sergilediği tavır ile sadece iktidara mesaj göndermedi. Partililerine de, her iki yanındaki isme de, “tercihini” gösterme fırsatını kullandı. Muharrem İnce’nin cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklarken, “Gel bakalım Muharrem” dediği için eleştirilen Kılıçdaroğlu, Kaftancıoğlu’nu da ilk adıyla andı ama vurgusu farklıydı. “Canan’ın arkasında koca bir halk var”, “Canan yüreklidir, Canan cesurdur, Canan bizimdir… Herkes duysun” diyerek Kılıçdaroğlu il başkanına sadece sahip çıkmakla kalmadı. Ayrıca partililere ve Kaftancıoğlu’nun görüşlerini paylaşan, temsil ettiği değerleri, siyaset yapma biçimini onaylayan parti dışı çevrelere de, sahip çıkışının ne denli güçlü olduğunu gösterdi. İki ismin konuşmanın sonunda birbirine sarılması da bunu perçinledi.
Kılıçdaroğlu o konuşma sırasında, Karadeniz gezisine dair tartışmalardan sonra İmamoğlu ile kamuoyu önünde ilk kez yan yana gelmiş oldu. CHP Genel Başkanı verdiği bir demeç ile kayıtlara İmamoğlu’nun Karadeniz’de gördüğü ilgiden “çok memnun olduğunu” geçirmişti. Ama aynı demeçte “Belediye başkanlarımızın işlerine kilitlenmeleri gerekiyor. Seçildikleri dönemin sonuna kadar görevlerini sürdürmeliler” vurgusunu yapmayı da ihmal etmemişti. Kılıçdaroğlu böylece gezi için yapılan “adaylık yoklaması” yorumlarına, belediye başkanlarına ve tabii özellikle İmamoğlu’na konsantre olması gereken noktayı bir kez daha hatırlatarak cevap vermiş oluyordu. Kaftancıoğlu’nu kucaklayan Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’nun da en azından elini havaya kaldırıp, onun da arkasında olduğunu gösterebilirdi. İmamoğlu da moral bulurdu. Yapmadı.
İşte CHP’den bir gözlemci ile AK Partili ismin değerlendirmesinin örtüştüğü nokta, tam da burası.
***
Aslında “değişim” diyecek “masayı güçlendirecekti”….
İmamoğlu’nun Karadeniz gezisi hakkında CHP içinden başka bir değerlendirmeyi daha aktarmakta fayda var.
Gezi aslında ‘karla mücadele sırasında ortaya çıkan tahribatın onarılması için’ bir süre önce belirlenen strateji çerçevesinde bir araç olarak planlanmış. İmamoğlu’nun İstanbul’da o dönemki eleştirileri telafi etmek ve Cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışmasında daha fazla yıpranmamak için, “Kılıçdaroğlu’nu ve altılı masayı destekleme” politikasını benimsediği belirtiliyor. İmamoğlu’nun 5 Nisan’da katıldığı televizyon programında, “Her CHP’linin, ki ben de CHP’liyim, cumhurbaşkanı adayı kendi partisinin genel başkanıdır. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Benim de adayımdır” açıklaması da bu çerçevede “örnek olay” olarak aktarılıyor. Ancak bu, İmamoğlu adaylık iddiası olmaksızın o geziye çıktı anlamına da gelmiyor.
“İmamoğlu aslında gezide ‘değişim’ ve ‘altılı masaya destek’ mesajlarını işleyecekti, bunu yaptı da ama ortaya öyle bir tablo çıktı ki daha çok yıprandı” yorumunu duyduktan sonra, İmamoğlu’nun Karadeniz konuşmalarına tekrar baktım.
Rize’de otobüsün üzerinden yaptığı konuşmada İmamoğlu, “Ben de o ittifak masasının, 6 liderin ortaya koyduğu düşüncenin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak, Belediye Başkanı olarak en güçlü neferi olacağıma hepinizin huzurunda söz veriyorum” dedikten sonra, “bu milletin en az yüzde 60’ının bir değişim istediği bir ortamda hep birlikte başaracağız göreceksiniz” ifadesini kullanmış. Fındıklı Belediyesi önündeki hitabında da 6 liderin kurduğu masanın önemine dikkat çekmiş ve “Çünkü mevzu vatan. Vatansa, gerisi teferruattır. Dolayısıyla bu bakış açısıyla yürünen bu yolda peki bu iş sadece siyasi partilerin işi mi? Değil. Milletin işi. Milletçe başarmalıyız” diye konuşmuş. Trabzon Ortahisar’da da masanın en çok çalışan neferi olacağının tekrarlamış. İmamoğlu orada sözünü, “Karadeniz gezisinden aldığı enerjiyle İstanbul’a zımba gibi döneceğini” söyleyerek bağlamış ama sonuç pek de öyle olmadı gibi...