Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk olarak 30 Ağustos’ta kullandığı “iç cepheyi güçlendirme” kavramı siyasetteki yeni gündem başlığı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli kavrama desteğini söyledi ve Meclis açılış töreninde de DEM Parti grup yöneticileriyle el sıkışarak bunu eyleme döktü. Ancak bu, kavrama ilişkin tartışmaları hızla bir başka boyuta taşıdı. Aceleyle taşınan o boyut, bir tokalaşmadan yeni bir Çözüm Süreci çıkarılmasına uzandı. Benzeri, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştükten hemen sonra, AK Parti-CHP koalisyonuna vardırılan yorumlarda da vardı.
AK Parti İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Basri Yalçın’a bunu sordum. Cevabını aktarmadan önce Yalçın’ın, Dr. Christopher Clark’ın Uyurgezerler adlı kitabına atıf yaptığını söylemek gerek. 1. Dünya Savaşı’na yol açan krizin arka planını anlatan kitap için Yalçın, “Savaşa giderken karar alıcıların nasıl uyurgezer olduğunu anlatıyor” dedi. Sonra da İsrail’in şımarıklığının bölgeyi ve dünyayı ateşe atma ihtimali olduğunu, Türkiye’nin özgüvenle maddi tedbirlerini aldığını kaydeden Yalçın; “Toplumsal olarak da dostunu düşmanını bilmeye, siyasi farklılıkları gidermeye, böylesi karışık bir dünyada güçlü bir toplumsal zeminle iç cepheyi güçlendirmeye, yeni bir toplumsal zemine ihtiyaç var” dedi. AK Parti olarak mümkün olan en geniş toplumsal mutabakatı oluşturmaya çalıştıklarını söyleyen Yalçın’a yeni Çözüm Süreci yorumlarını bundan sonra sordum. Yalçın özetle şunları söyledi:
“Yeni gerçeklikle karşı karşıyayız. 2011-2012 döneminde değiliz. Sınırımızda artık düşmemiş yönetim yok. Türkiye’nin toplumsal olarak çok daha bütünlüklü olması lâzım. Sınırımızda büyük tehlike var. Biz sadece kayıkçı kavgasına mı tutuşacağız? Bazı siyasi partilerin bu süreci bozguna uğratmak üzere denemeler yapabileceğini de tahmin ediyoruz. Ama AK Parti olarak bizim görevimiz, mümkünse yeni reformlarla toplumsal beraberliği güçlendirmek. El sıkışmaların altında yatan mesele de bu. Ben başı sonu belirlenmiş, çeşitli hedeflere matuf bir sürecin inşa edildiği kanaatinde değilim. Bu yumuşamalar, el sıkışmalar şuraya varacak diye bir dayatma içinde değiliz. Meselenin sadece el sıkışmalara sıkışmasını da istemiyoruz. Çözüm Süreci gibi bir alana sıkıştırmamak lâzım. Biz (bunu) topluma hitap olarak görüyoruz.”
Dijital dünya raporlaştırılacak
Başkanlığının bir yıllık faaliyetlerini ve gelecek dönem çalışmalarını anlatmak için gazetecilerle bir araya gelen Yalçın’ın açıklamalarında, dijital dünya, sosyal medya geniş yer tuttu. Erdoğan’a yakında sunulacak iki ayrı raporun dijital dünyanın uluslararası ve Türkiye siyasetine etkileriyle ilgili olduğunu belirtti. Yalçın’ın verdiği örneklerden bu konuda önümüzdeki dönemde bir dizi düzenlemenin gündeme geleceğini anlamak zor değil. Genel Başkan Yardımcısı, son dönemin irkilten, iç içe görünüm sergileyen konuları; iki genç kadının vahşice katledilmesi, cinsel taciz, dijital mecraların kontrolsüzlüğü ve suç yuvası görünümü, cezasızlık algısı ve yargı denetimi gibi konularına tekil, güncel yaklaşımların eksik olacağını vurgulayarak, “cerrah titizliği gerektiren”, sosyal gerçekliği algılayan çalışmalar yapılması gerektiğini belirtti. Yalçın kısaca şunları söyledi:
İnsanlar artık sanal dünyanın etkisiyle yeni öğrenme biçimi ediniyor. Başka suç türlerinin ithal edilme riski var.
Resmi kurum açıklamalarını önemsemeyen tutum ortaya çıkıyor. Bu hepimizi rahatsız ediyor.
Mahkemelerin karar alma biçimi toplumu tatmin ediyor mu? Bunların denetlenmesiyle ilgili pozisyon almamız gerekiyor. Bir uygulama yapıldığında toplumun da buna ihtiyaç olduğunu düşünmesi gerekiyor; yargının elinin bağlandığını düşünmemesi gerekiyor.
Cezalar caydırıcı mı? Caydırıcılığı sadece hadım etme meselesi olarak konuştuğumuzda konu sulanmış oluyor.
18 yaşından önce ehliyet vermeyip trafiğe salmadığımız çocuklarımız, sosyal medyada nasıl suç işleyeceklerine dair yönlendirmelere sınırsız biçimde ulaşıyor. Özgürlükler nerede başlar nerede biter? Bunun sınırı nereye kadar? Bunları siyasi pozisyonlarımızdan bağımsız olarak tartışabilmeliyiz.
Gerçek dünyayı nasıl hukuk düzeni haline getirdiysek sanal dünyayı da hukuk alanına dönüştürebiliriz. Discord gibi alanlarda insanların kim olduğuna dair fikrimiz yok. Devletten buna önlem alması bekleniyor. Devlet ‘IP adresini paylaş’ diyor, ‘hayır paylaşmam’ deniyor. O zaman devlet vatandaşını nasıl koruyacak? Toplumda büyük infial yaşandığında, katil ortaya çıktığında IP adresini veriyorlar.
Bunun siyasi bir kampanyaya dönüşmesini istiyoruz. Dayatma içinde değiliz. Dijital dünyada neler yapılmalı? Sosyal medya alanı nasıl düzenlenmeli bunları tartışıyoruz.
Düşüncemiz sosyal mecraları kapatmak değil. Düzenlenmezse kapatmak zorunda kalırsınız, o zaman da yasakçı görünürsünüz. Zaten tuzak da bu, kapatmaya zorlamak ve bunun üzerinden şamata çıkarmak. Düzenlemenin siyasi sonucu olabileceğini görüyoruz. Bunu topluma olabildiğince açık anlatma sorumluluğumuz var.