Deniz Kilislioğlu

Deniz Kilislioğlu

deniz.kilislioglu@ntv.com.tr

Tüm Yazıları

Rusya’nın tahıl koridoru anlaşmasına dair rahatsızlıklarını, 21 ve 28 Ağustos tarihli yazılarımda paylaşmıştım. Bu hafta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bu rahatsızlığı açıkça dile getirince, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Rus lidere “Haklı...” diyerek destek verdi. Balkan ülkeleri ziyaretinden dönüşte uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada dikkat çeken ifadesi şuydu:

“Sayın Putin’in dediği gibi o gemiler yine ya gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere doğru gidiyor. Belki de Sayın Putin, Rus ürünlerini bundan dolayı göndermiyor.”

Haberin Devamı

Anlaşmaya göre Ukrayna tahılı fakir ülkelere gidecek, Rus gübresi, hammaddesi de uluslararası pazarlara çıkacaktı. Bugüne kadar Rus gemilerinin çıkamamasının sebebinin, gemilerin yeterli güvenceyi alamaması olduğunu düşünüyorduk. (Rusya’nın kaygısı gemilerinin batılı limanlarda alıkonulması ve sigorta şirketlerinin bu riski almamış olmasıydı.) Ancak Erdoğan’ın kullandığı bu ifade, “Rusya ne istiyor?” sorusunu gündeme taşıdı.

Bu hafta bu konuda ABD tarafından da açıklamalar geldi. Washington’ın iddiasına göre Moskova’nın ürün ihracatında herhangi bir aksama yok. Bu açıklamayı yapan isim, ABD Dışişleri Bakanlığı Yaptırımlar Koordinasyon Ofisi Başkanı James O’Brien. O’Brien “Gübre pazarlara her zaman olduğu gibi ve aynı oranda ulaşıyor” dedi. Bakanlık yetkilisi, Rusya’nın pazarlara farklı yollarla erişim sağlayabildiğini, bu sebeple de anlaşmaya ihtiyaç duymadığını ifade etti ve Moskova yönetimini suçladı. Hafta boyu gelen farklı açıklamalara bakıldığında akıllara gelen soru şu: “Kim doğru söylüyor?”

Şangay Masası

Rusya mallarını çıkaramıyor mu, yoksa bilinçli olarak çıkarmıyor mu? Moskova’nın beklentisi ve bu anlaşmaya dair hedefi ne? Bu sorulara yanıt ararken, Birleşmiş Milletler İstanbul’da imzalanan anlaşmanın çökmemesi için Batı ve Rusya arasında mekik dokuyor. Çarşamba günü üst düzey BM yetkilileri ve Rus yetkililer şikayetleri görüşmek üzere Cenevre’de buluştu. Muhtemelen Ankara da toplantıya dair bilgilendirildi. Zira Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın haftaya Semerkand’da yapılacak Şangay İşbirliği Örgütü Liderler Zirvesi’nde Rus Lider Vladimir Putin ile yapacağı görüşmede tarafların iddialarını bilmesi, soruna çözüm arayışları için önemli olacak.

Haberin Devamı

Ukrayna Savaşı’nın maliyeti

Merkezi ABD’de bulunan Dünya Bankası, Cuma günü Ukrayna Savaşı’nın maliyetine dair bir rapor yayınladı. Çarpıcı veriler vardı... O rapora göre Ukrayna ekonomisi savaş yüzünden yaklaşık 100 milyar dolar kayıp yaşadı. Raporda Haziran ayına kadar üretimde yaşanan düşüş, bunun ekonomik hayata etkisi, savaşa bağlı harcamalar, yoksulluk sınırı oranları alt başlıklar olarak sıralandı. Ukrayna’nın acil ihtiyaçları, yeniden yapılandırılması için de tahmini rakamlar paylaşıldı. Ama, savaş çok yakın bir tarihte bitse bile 7 aydır devam eden büyük yıkım yüzünden ülkenin toparlanması yıllar alacak gibi görünüyor. Ukrayna’nın bağışçı ülkelerden beklentisi 2023 yılında her ay için 5 milyar dolar vermesi.

Şangay Masası

Savaşın Ukrayna ekonomisine etkisi

(Dünya Bankası Raporu)

Ekonomiye doğrudan etki: 97 milyar dolar

Haberin Devamı

Üretimdeki kesintilerin yol açtığı kayıp: 252 milyar dolar

Yeniden yapılandırma için gereken para: 350 milyar dolar

Acil ihtiyaçlar için gerekli para: 105 milyar dolar (Acil ihtiyaçlar: Hastane, okul ve yerleşimlerin yeniden inşası ve ısınma için gaz ihtiyacı)

Yoksulluk oranı: Yüzde 21 (Savaştan önce yüzde 2’ydi)

Yeni Kral ve Mevlana

Yıl 2007’ydi. Konya, İngiliz Kraliyet ailesinden Galler Prensi Charles’ı ağırlıyordu. Biz de o ziyareti izlemek için şehirdeydik. Prens’in Konya’ya ilgisinin altında yatan sebep Mevlana ve Mesnevi kültürüydü. Charles’ın kamuoyuna pek çok kez yansımış bu ilgisini, Kraliçe 2. Elizabeth’in ölümüyle bir kez daha hatırlatmak istedim.

Prens Charles soğuk bir Kasım gününde, eşi Cornwall Düşesi Camilla Parker ile Mevlana Müzesi’ni geziyordu. Basın mensuplarının alana girmesine izin verilmediği için Prens’i çok uzaktan takip ediyorduk. Mevlana Müzesi’nde tahminlerin çok ötesinde vakit geçirmesi herkesin dikkatini çekmişti. Bir saati aşan bekleyişimizi dün gibi hatırlıyorum. Sonradan öğrendiğimize göre Prens yazma eserlere muazzam ilgi göstermiş, eserlerle ilgili bilgi almıştı. Prens Charles ve eşi Konya’da sema gösterisi de izledi. O dönemin Prensi bugünün Kralı, Mevlana ve Mesnevi kültürüne ilgisini “Doğu ve Batı: Maneviyat Kıssaları” başlıklı konuşmasında anlatmıştı:

Şangay Masası

“Mevlana Hazretleri’nin eserlerine Batı dünyasında büyük ilgi duyan çok sayıda kişinin olduğunu görmek beni son derece etkiliyor. Bu kişilerin hayatlarındaki eksikliği hissedip, Mevlana’nın şiirsel maneviyatında buldukları şeyin ne olduğunu sorgulamaktan kendimi alıkoyamıyorum. Belki de bu hepimizin hissettiği ancak Mevlana’nın mükemmelen idrak edip bizlere de aktardığı yüreklerimizdeki o özlem olabilir mi? Ya da ruhumuzu aydınlatmak için iç dünyamıza yansıttığı parlak ışık mıdır bizleri çeken? Ya da hem yüreklerimizi hem de zihnimizi kendisine sürükleyen çağrısının evrenselliği, mukaddes olanı algılayışı mıdır? Bizlere hatırlattığı gibi, kandiller farklı olsa da ışık aynı ışıktır...”

Kur’ân-ı Kerim’e atıf

Charles o konuşmasında Kur’ân-ı Kerim’e atıf yapmış, “Bir İslam alimi olmamama rağmen ayetleri okuduğumuzda yine aynı ilkenin geçerli olduğunu göreceğimizi düşünüyorum” demişti. “Kimse kendisi için istediği bir şeyi mümin kardeşi için istemedikçe gerçekten iman etmiş olmaz. Kur’an-ı Kerim, ‘Hani sizler birbirinize düşman idiniz de O (Allah) gönüllerinizi birleştirmişti ve onun nimeti sayesinde kardeş olmuştunuz’ demiyor mu?” ifadelerini kullanmıştı. Bu sözlerle hem tasavvufa hem Mesnevi kültürüne hem de İslâm medeniyetine olan ilgisinin altını çizmişti.

Galler’in anlamı

Kraliçe’nin ölümüyle tahta çıkacak Charles, Galler Prensliği unvanını da oğlu William’a bıraktı. Bir bakıma “babadan oğula” bir unvan teslimi oldu. Bu, tarihi 1300’lü yılların başına uzanan bir gelenek. İngiltere Kralı 1. Edward’ın oğlu Galler’de doğmuştu ve İngiliz tahtının varislerine “Galler Prensi” unvanı verme geleneği böylece başladı. Elbette bu bir zorunluluk değil ama o tarihten sonra İngiltere kral ve kraliçelerinin hayatta kalan en büyük oğlu bu unvanı aldı. Varislerin Galler bölgesi ile ilişkileri her zaman önemli oldu. Prens William’ın Galler ile bağları kuvvetli… Kraliyet Hava Kuvvetleri’nde arama kurtarma pilotu olarak görev aldığı dönemde Galler’deki Anglesey Adası’nda yaşamıştı.