Bu hafta dünyanın gözü Kazakistan’da, Asya’da İş Birliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı’nın (CICA) 6. Zirvesi’ndeydi. Dünya, o zirvede Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in kullandığı “Avrupa için Türkiye’de büyük bir gaz merkezi kurulabilir” sözlerini tartıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu çıkışla ilgili “Bu iş için Trakya en önemli yer olarak görülüyor” dedi ve Enerji Bakanlığı’na, Rusya ile çalışma yapma talimatı verdiğini duyurdu.
Tabii burada önemli olan Ukrayna savaşıyla Rusya’ya yaptırım kararları alan Avrupa’nın tutumu. Zira AB ülkeleri (Almanya, Macaristan, Sırbistan gibi ülkelerde çıkan çatlak seslere rağmen) Rusya’dan alınan dogal gazı ve Moskova’ya bağımlılığı yıllar içinde azaltma kararı verdi. Bu artık stratejik bir karar ve temel enerji politikası. AB açısından önemli olan gazın hangi güzergahtan geldiğinden çok Rusya’dan gelmiyor olması. Bu anlamda Azeri- Türkmen ve Kazak gazının Avrupa’ya ulaştırılabilmesi üzerinde duruluyordu. Dolayısıyla Avrupa’nın isteği önümüzdeki süreçte bu projelerde belirleyici olacak.
Neden böyle dedi?
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da bunun altını çizdi, “Katkı vermek isteriz” ifadelerini kullandı ama “Bu arz talep meselesi. Ne kadar ülke gaz almaya hazır, tüm boyutlarını beraberce çalışmak lazım” diye de ekledi. Peki Avrupa Birliği’nin stratejik hedefi “Rusya’ya bağımlılığı yıllar içinde azaltmakken” ve Putin bunu çok iyi bilirken, neden bu çıkışı yaptı?
Bununla ilgili birkaç yorum ve analiz var. Bunlardan ilki, uzun yıllardır Kuzey Akım 1 ve 2 projeleri sayesinde Almanya başbakanlarıyla iş birliği yapan Putin’in, benzer iş birliğini tercih etmeyen Scholz yönetimine ve Almanya’ya “Tek alternatifimiz siz değilsiniz” mesajı vermek. Bu ihtimal, Moskova’dan gelen “Türk Akım projesi Kuzey Akım’ın alternatifi değil” açıklamasıyla zayıflamış durumda. Bir diğer yorum, Putin’in Batı ile mücadelesinde Türkiye’yi biraz daha yanına çekme çabası. Buna ek olarak yapılan bir başka analiz ise, sadece Batı ile değil Ukrayna ile Türkiye’nin arasını açmak şeklinde. Zira uzun yıllar Rus gazını Avrupa’ya taşımada kritik güzergâh olan Ukrayna’nın özellikle savaş sonrasında bu tablodan çok memnun olmayacağı açık.
Son ve öyle olup olmadığını yıllar içinde göreceğimiz bir başka analiz ise şu: Ukrayna Savaşı’nda sahada istediği başarıyı alamayan Vladimir Putin, ileride yeniden bir Batı-Rusya diyaloğu başlayacaksa bunu Türkiye üzerinden yapmak istiyor ve enerjiyi de bu anlamda bir manivela olarak kullanma arayışında. Bu analizlerin hangisi gerçekleşecek bunu bize zaman gösterecek.
Rusya adımı attı
Türkiye’nin de öncülüğünde 22 Temmuz’da İstanbul’da tahıl koridoru için anlaşmalar imzalanmıştı. Anlaşma 120 gün için geçerli olacak ve herhangi bir tarafın itiraz etmemesi halinde kendiliğinden uzayacaktı. Ancak Rusya bir süredir “kendi hammadde ve gübresini sevk edemediğini” iddia ederek mutabakata uyulmadığından şikayetçiydi. (Bu konuyla ilgili ayrıntıları 28 Ağustos ve 11 Eylül tarihli yazılarımda bulabilirsiniz.)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bu hafta yaptığı açıklamada bu konuyu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Kazakistan’da yaptığı görüşmede ele aldığını hatta Erdoğan’ın kendisine “tahıl akışının yeniden yapılandırılması gerektiğini” söylediğini anlattı. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan riskin farkında ve sorunu çözmeye çalışıyor. Ancak Rus lider, BM Genel Sekreteri’ni aynı çabayı göstermemekle hatta “süreci yürütmekte “başarısız” olmakla suçluyor.
Moskova, sürece dikkat çekmek için sadece mesajlar vermekle yetinmiyor. Bu hafta Birleşmiş Milletler’e endişelerini bir mektupla iletti. Hatta “taleplerinin karşılanmaması durumunda, 22 Kasım’da yani gelecek ay süresi bitecek anlaşmanın yenilenmesini reddetmeye hazırlandığını” da iletti.
Rusya’nın BM Cenevre Daimî Temsilcisi Gennady Gatilov, “Rusya açısından hiçbir şey değişmediğini görürsek görürsek, bizi mazur görün, duruma başka şekilde bakmaya başlayacağız” dedi. Rus diplomat Moskova’nın bu konudaki somut taleplerine dair ayrıntı paylaşmadı. Özetle önümüzdeki bir ay Cumhurbaşkanı Erdoğan mesaisinin önemli bir bölümünü anlaşmanın devam edebilmesi için harcayacak gibi duruyor.
Hangisinin ömrü daha uzun olacak?
Eylül başında Birleşik Krallık’ın yeni Başbakanı olan Liz Truss’ın koltuğu daha iki ay dolmadan sallanmaya başlandı. Truss, ekonomi ve vergi politikaları yüzünden hedefte. Truss son olarak Maliye Bakanı Kwasi Kwarteng’i görevden aldı ve bu kararının gerekçesini “İnsanların iyi işler bulabileceği bir ülke; düşük vergili, yüksek oranda büyüyen bir ekonomi istiyorum” dedi. Ama hem politikalardaki zikzaklar hem de Truss’ın yönetim şekli ve tavrı, belki de biraz üslubu Birleşik Krallık’ta önemli bir kesimi rahatsız etmeye başladı.
Truss istifayı düşünüp düşünmediğine dair sorular karşılık olarak “görevine devam etmekte kararlı olduğunu” söylüyor ama erken seçim söylentileri yine de İngiltere’nin gündeminde. Her zaman sert manşetleri ile bilinen, hatta siyasilere belki de en acımasız şekilde eleştiriler yönelten İngiliz basını, Truss’ı zorlamaya devam ediyor. Son örnek “Daily Star” gazetesinin youtube kanalında yaptığı yayındı. O yayında tek bir kare var. Bir sehpa üzerinde Liz Truss’ın portre resmi ve hemen yanında bir marul. Başlık şu:
“Liz Truss’in ömrü bu maruldan daha uzun olabilecek mi?”
Yayın, devam edecek. İngiliz gazetesinin bu youtube yayınını her an ortalama bin kişi izliyor. (Bu arada marulun ömrü buzdolabında en fazla bir hafta olsa da solunum ısısı düşük olan marulun raf ömrü en fazla 21 güne kadar uzayabiliyor.)
Ne olmuştu?
(BBC derlemesi)
23 Eylül’de Maliye eski Bakanı Kwasi Kwarteng yeni bir paket açıkladı,
Paket borçlarla fonlanacak 45 milyar dolarlık vergi kesintisi öngörüyordu ve en yüksek gelir grubunun vergi dilimi yüzde 45’ten yüzde 40’a çekilecekti,
Bu karar piyasalarda kaos yarattı. İngiliz sterlini ABD doları karşısında 1.03 ile tarihin en düşük seviyesine geriledi. İngiltere Merkez Bankası piyasalara müdahale etti,
Kwarteng tepkiler üzerine vergi indiriminden geri adım attı ama koltuğunu koruyamadı.