Türk futbolunun tek sorunu Video Asistan Hakemliği mi? Yoksa gözlemcilerin yetersizliği mi? Belki de VAR konuşmalarının deli gibi merak edilmesinin yarattığı gizemdir yaşanan kaos ve krizlerin nedeni.
Kulüpler iflas etmiş, yayın gelirleri tarihin en düşük seviyesine gerilemiş, oyun kalitesi sıfırlanmış, marka değeri erimiş, FIFA’dan transfer yasakları gelmiş, futbol anarşisi başkanlar düzeyine çıkmış, rekabetin adı kavga olmuş da; kimin umurunda.
Çok acı ama; “yaşanan tüm dertlerin sorumlusu hakemdir” algısının yaratılması, üstelik bunun yönetenler eliyle yapılması, büyük kandırmacanın en çarpıcı bileşenidir.
Son örnek hafta içinden. Futbol Federasyonu medya mensuplarına Riva’da bir sunum yapmış. Sanırım dahi danışmanların gündemi değiştirmeye dair ürettikleri dâhice projelerinden biriydi.
“Devrim” diye nitelendirilen başlıklar hep hakemlikle ilgili;
- VAR konuşmalarının açıklanması,
- Süper Lig’e yabancı gözlemci getirilmesi,
Trabzonspor için ligdeki önemli virajlardan biriydi Kasımpaşaspor maçı. Durumun ciddiyetini anlatmak için söylüyorum; son üç haftada kaybedilen puan sekiz. Veya kazanılan bir puan. Kalesinde 7 gol görmüş, karşılığında sadece iki gol atabilmiş bir takımdan söz ediyorum. Dün akşam bu kötü verilere yenileri eklendi. Durum daha vahim oldu.
Kimse kusura bakmasın ve kullandığım tabire kızmasın, bunun adı rezilliktir. Trabzonspor’un aciz duruma düşmesine sebep olan kimler ise, hesap vermeli ve sonlanmalı.
Tatsız görünen tabloyu sadece kadro yetersizliğine bağlamak hatadır. Sakatlar, ayrılanlar, takımdan gönderilenler ve Afrika kupasında forma giyenler ciddi eksiklik elbette. Kulübün ekonomik durumu malum. Ara transferde şapkadan tavşan çıkmayacağına göre sezon eldeki oyuncularla tamamlanacak. Öyleyse mazeret üretmek yerine çözüm bulacak bir “akla” ihtiyaç var. Bu noktada görev kime düşüyor? Teknik direktöre. Abdullah Avcı madem kriz döneminde geri döndü ve inisiyatif aldı, eksi de artı
Lig sonu yaklaştıkça her sezon olduğu gibi kulüplerin hedefine hakemler ve Merkez Hakem Kurulu’nun yaptığı atamalar konuyor.
İşin ilginç yanı herkes konuşuyor. Kulüp başkanı konuşuyor, teknik direktör konuşuyor, futbolcu konuşuyor.
Ve pozisyonları yorumlarken bazen öyle komik durumlara düşüyorlar ki. Haksız verildiğini düşündükleri bir penaltıyla ilgili laf cambazlığı yapıp neredeyse kuralı koyanları bile kendinden şüphe eder hale getirebiliyorlar.
Üstelik bunları sıradan değil, “koca koca” takımların teknik direktörleri, yöneticileri yapıyor. Hem hakim, hem hakem, hem savcı yerine koyuyorlar kendilerini. Ağızlarından çıkacak tek bir sözcüğe bakan binlerce fanatik taraftarı tahrik etme pahasına.
Lafı uzatmayacağım. Çağrım Türkiye Futbol Federasyonuna. Nasıl olsa istediğiniz vakit yeni talimat çıkarıp, değiştirebiliyorsunuz. O yüzden zamanlamanın önemi yok.
Ülkemizde en üst iki ligdeki tüm kulüplere hakem koçluğunu zorunlu kılın. Her kulüp bir hakem hocası istihdam etsin. 24 saat onlarla olsun.
Başkanına,
Farklı Galatasaray yenilgisinden sonra normal koşullarda Trabzon’da yer yerinden oynardı. Şimdi ne yönetimden, ne teknik direktörden, ne taraftardan sesini yükselten var. Bu kabullenmişlik Trabzonspor’un geleneklerine hiç uygun değil.
Bordo-mavililer yanlış kadro planlamasının bedelini ödüyor. Evet; Afrika kupasına gidenler, ayrılanlar, kadro dışı bırakılanlar ve sakatlıklar teknik direktörün işi zorlaşıyor. Lakin sorumlu kim? Düşman ilan edilen medya mı?
Rize zor deplasmandır. Hele ağır bir travmada iseniz. Trabzonspor cephesinde durumu şöyle izah edeyim; lider görevinde Mendy, topu ileri taşıyacak olan Visca, gol umudu Enis Destan. Kalanlar ya savunma pozisyonunda, ya oyunun içinde kalma çabasında idi. İlk on dakikadan sonra kontrol Rizespor’a geçti. Kaleci Uğurcan’ın kurtarışları malumun ilanını geciktirdi. Rizespor’un ilk yarının son dakikasında Emirhan ile bulduğu gol tehlikenin işaretiydi ama VAR uyarısıyla geçersiz sayıldı.
Trabzonspor için zorlu bir 45 dakika daha vardı. Zorlu diyorum çünkü inisiyatifi alamadı. Rizespor gole yakın
Kadro kalitesi ve bireysel oyuncu performansı açısından Galatasaray’ın favori olduğu bir maçtı. Trabzonspor sezonun yarısı tamamlanmasına karşın “istikrar” sözcüğüne her anlamda uzak bir takım. Abdullah Avcı’nın pek çok gerekçesi vardır elbette. Bazen “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” ama hayal satmaktan iyidir gerçekçi olmak.
Yoksa, böylesi ezici skorların altından kalkmak ve hesap vermek zor olur! Doğrusu uzun yıllardır Trabzonspor’un sahasında böyle ağır bir yenilgi aldığını görmemiştim.
Sayın Avcı size sesleniyorum; çıkın varsa derdinizi anlatın. Kulüp başkanına övgüler yağdırmak yerine öz eleştiri yapın. Sanal düşmanlar yaratmak yerine sorunlara çözüm üretin. Maharet güzel konuşmakta değil, güzel futbol oynatmaktadır.
Gelelim maça; Galatasaray’da Mertens, Zaha, Kerem Aktürkoğlu, Kerem Demirbay, Barış Alper, hatta Kaan Ayhan gibi skora her an katkı sağlayabilecek çok isim vardı. Ya Trabzonspor’da? Tek başına çırpınan Visca dışında yarım porsiyon
Türk futbolunun geleceği ile ilgili radikal kararlar bu kadar kolay alınmamalı.
Liyakat ve ehliyet sahibi olmayan, ancak yetkilendirilmiş bazı insanların sistemi deneme tahtasına çevirdiği bir süreçten geçiyoruz.
Üşenmedim saydım; Futbol Federasyonu son iki yılda tam 73 kez talimat değişikliği yapılmış. Eksiği olabilir.
Hani derler ya “dere geçerken at değiştirilmez”, şimdil “maç oynanırken kural değiştirilir” garipliğine alışmamız isteniyor.
Disiplin talimatından tutun, Kadın ligleri statüsüne tüm talimatlar ile onlarca kez oynanmış.
Yıllarca federasyonu takip ettik. Uyulması gereken konular uzmanları tarafından titiz bir çalışmayla sezon başında yayınlanır, önemli bir müdahale gerekiyorsa devre arası beklenirdi.
Artık nedeyse her hafta adamına ve kulübüne göre talimat yapılıyor.
Afrika Kupası ve sakatlıklar derken ligde her takım eksik kadro ile çıkıyor maçlara. Dolayısıyla herkesin şikayeti ortak. Trabzonspor da öyle... Hücumdaki en etkili silahları Trezeguet ve Pepe’den sonra Onuachu’nun da apar topar milli takıma çağrılması, Teknik Direktör Abdullah Avcı’yı sıkıntıya soktu.
Oysa maçın hemen başında öne geçmenin avantajını uzun süre kullandı bordo-mavili ekip. Antalyaspor’un sayısız gol denemesinde kaleci Uğurcan, Benkoviç’in çizgiden uçarak çıkardığı top, Baniya’nın yerinde müdahaleleri ve direklerden dönen vuruşlar, zihinlerde kalan pozisyonlardı. Evet, tüm bunlar Trabzonspor kalesinde yaşandı ve feci bir kazayı tek golle ucuz atlattı.
Karadeniz ekibinde savunmanın göbeğinde bir süredir Baniya-Benkoviç ikilisi görev yapıyor. İyi bir uyum yakaladılar. Ev sahibi takımın Jehezkel ile bulduğu eşitlik sayısındaki hata dışında, farkı önleyecek müdahaleleri vardı.
Hemen önlerindeki Berat ve Mendy hücumu hiç düşünmedi. Oysa onlardan beklenen, sahayı boyuna
“Büyük lokma ye, büyük konuşma” demiş atasözü. Tam da Samet Aybaba için söylenmiş sanki.
Rıza Çalımbay’ın teknik direktörlükten ayrılmasından sonra şöyle demişti Beşiktaş Futbol Genel Koordinatörü Aybaba:
“Bu takımın patronu benim. Teknik direktörün de üstündeyim.”
“Güç zehirlenmesi mi yaşıyor?” diye düşündüğüm Aybaba, aynı ifadeleri yeni teknik direktör Fernando Santos için de kullanabilir mi?
Örneğin, Portekizli hocaya “hoş gelmişsin ama, burada raconu ben keserim” diyebilir mi?
Yürüyüşü, duruşu, tavrı “Godfather” (Baba’yı) anımsatan Santos’a birileri Aybaba’nın sözlerini tercüme etse, yaşlı kurdun yorumu ne olurdu acaba?
Çalımbay’ın kalbini kır, Sergen Yalçın’a stepne muamelesi yap, Serdar Topraktepe’yi küçümse, diğer Türk hocaları beğenme.