Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı (OECD) tarafından yayınlanan Bir Bakışta Toplum 2024 Raporuna göre, OECD ülkelerinde doğurganlık oranları son yıllarda önemli ölçüde düşerek 1960 yılında kadın başına 3,3 çocuktan 2022 yılında yarı yarıya azalarak 1,5’e gerilemiştir. Bu bakımdan, doğurganlık oranı kadın başına 2,1 çocuk olan ikame seviyesinin altına inmiştir. Bu düşüşün toplumların ve ailelerin çehresini değiştirmesi ve potansiyel olarak ekonomik büyüme ve refah üzerinde önemli bir etkiye sahip olması beklenmektedir. Kadınlar daha geç çocuk sahibi oldukları ya da hiç çocuk sahibi olmadıkları için doğurganlık oranları düşmektedir. Kadınlar iş ve aile hayatını birleştirebildiğinde doğurganlık artmaktadır. Bugünkü yazımda, rapordaki tespitlere değineceğim.
Yaşlı anneler
1960’lardan bu yana toplam doğurganlık oranında yaşanan uzun vadeli düşüş, 2000’lerde geçici olarak durmuş, ancak 2007-08’deki küresel ekonomik krizden sonra yeniden başlamıştır. 2022 yılına gelindiğinde, OECD’de kadın başına düşen çocuk sayısı ortalama 1,5 iken, İtalya ve İspanya’da 1,2’ye düşmüştür. 2023 yılında kadın başına düşen çocuk sayısının 0,7 olacağı tahmin edilen Kore’de ise bu oran en düşük seviyededir. OECD ülkeleri arasında 2022 yılında doğurganlık oranı, kadın başına 2,9 çocuk ile İsrail’de en yüksek seviyeye ulaşırken, onu kadın başına 1,8 çocuk ile Meksika ve Fransa takip etmiştir.
Doğumlar giderek daha geç yaşlarda gerçekleşmektedir. 2000 yılında 28,6 olan doğum yapılan ortalama yaş 2022 yılında 30,9’a yükselmiştir. Aynı zamanda çocuksuzluk da artmaktadır. İtalya (%23) ve İspanya’da (%24) 1975 kuşağında doğan her dört kadından biri kalıcı olarak çocuksuzdur. Japonya’da bu oran %28’dir.
İş- aile yaşamı uyumu
Geçtiğimiz on yıllar boyunca kadınlar eğitim düzeylerini artırmış ve işgücü piyasasına katılımlarını güçlendirmiş, bu da (daha fazla) çocuk sahibi olmanın fırsat maliyetini artırmıştır. Eğer kadınlar iş ve aile arasında seçim yapmak zorunda kalırlarsa, bazıları (daha fazla) çocuk sahibi olmayı seçecek ve böylece işgücüne katılımlarını sınırlandıracak, diğerleri ise ücretli çalışmayı ve daha az çocuk sahibi olmayı ya da hiç çocuk sahibi olmamayı seçecektir.
Kadınlar iş ve aile yaşamı uyumunu sağlayabildiğinde doğurganlık artmaktadır. Kadınların iş ve aile hayatını birleştirebilmeleri ve ekonomik hayata katılabilmeleri, daha iyi ekonomik sonuçlara ve daha yüksek doğurganlık oranlarına yol açmaktadır. Bu durum, geçmişte doğurganlıkla negatif ilişkili olan kadın istihdam oranlarının günümüzde neden doğurganlıkla pozitif ilişkili olduğunu açıklamaya yardımcı olmaktadır.
İş ve aile yükümlülüklerini birleştirmek için daha fazla seçenek ve toplumsal eşitliğe daha fazla vurgu yapılması, ailelerde ve çift kazançlı hanelerde toplumsal rollerin değişmesine katkıda bulunmuştur. Ücretli ebeveyn izni, uygun fiyatlı kaliteli çocuk bakımı, kadın ve erkeklerin istihdamda yer almasına yardımcı olur ve bunların hepsi doğurganlık oranları üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir. Ailelere yönelik mali destek, özellikle de konutla bağlantılı olduğunda, giderek daha önemli hale gelmektedir.
Konut maliyeti etkili
Gençlerin karşılaştığı gerçek ve algılanan zorluklar, potansiyel ebeveynlik planlarını engelliyor. Çocuk sahibi olma konusundaki kişisel tercihler, ekonomik ve mali güvence, çocuk yetiştirmenin maliyeti, sosyal normlar, kişisel ve tıbbi koşullar, işgücü piyasası koşulları ve aile politikası ortamı gibi çok çeşitli faktörlere bağlıdır. Hane geliri, bu gelirin ebeveynler arasında nasıl paylaştırıldığı, çocuk bakımı ve konut maliyeti gibi temel ekonomik değişkenler çocuk sahibi olup olmamayı, ne zaman çocuk sahibi olunacağını ve bir ailenin kaç çocuk sahibi olabileceğini etkileyebilmektedir. Çocukların artan doğrudan ve dolaylı maliyeti doğurganlık oranlarının düşmesine katkıda bulunacaktır ancak genç insanlar arasında çocuk sahibi olmaya yönelik değişen tercihler de bu kararda bir rol oynayabilmektedir.
Gençlerin mali açıdan bağımsız hale gelmeleri, işgücü ve konut piyasalarında yer edinmeleri daha zor hale gelmiştir. Rapora göre, artan konut maliyetlerinin toplam doğurganlık oranları üzerinde olumsuz bir etkisi olduğu tespit edilmiştir. 1990’ların sonlarından bu yana konut maliyetindeki artış, çoğu OECD ülkesinde kayda değer boyutlardadır. Kore’deki gibi özel eğitim maliyetleri de (daha fazla) çocuk sahibi olmanın önünde bir engel oluşturabilmektedir.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024