Geçtiğimiz dönemde siyasi partiler arasında yaşanan yarışta önemli gündem maddelerinden biri de işsizlikti. Yıllarca ekonomik büyümenin bir türevi gibi görülen istihdamın korunması ve işsizlikle mücadele, bir süredir siyasi partilerin gündeminin merkezine yerleşti. Bunda, dünyanın pek çok ülkesi için kronikleşen ve yapısal bir probleme dönüşen işsizlikteki artış eğiliminin büyük etkisi var. İşsizlik problemi, sosyal politikalara ve özellikle sosyal yardımlara ilişkin tartışmalar açısından da büyük önem arz ediyor.
Dünya Bankası’nın uyarısı
Dünya Bankası ‘Küresel Ekonomik Beklentiler’ raporunda Türkiye’nin de aralarında olduğu gelişmekte olan ülkeler için 2015’in zor bir yıl olacağını vurguladı ve büyüme beklentilerini 2015’te yüzde 4.4, 2016’da yüzde 5.2 ve yüzde 2017’de 5.4’e revize etti.
Rapor, düşen petrol fiyatlarının Türkiye ekonomisine beklenen katkıyı yapmadığı tespitinde bulunuyor. Ekonomideki yavaşlamanın, siyasi belirsizlik nedeniyle yatırımcı güveninin azalmadan kaynaklandığı kaydediliyor.
Hane halklarının yurt içi tüketim harcamalarının artmasıyla kurtulabileceğinin ifade edildiği raporda, 2015 yılı için Türkiye ekonomisine ilişkin büyüme tahmini yüzde 3 olarak belirtilmiş.
TÜİK’in verilerine göre Mart 2014 itibariyle yüzde 9.9 olan işsizlik oranı yüzde 10.6’ya ulaşmış durumda. Bu oran, son bir yılda 322 bin kişinin daha iş aradığı halde bulamadığını ortaya koyuyor. Mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlikte bir miktar düşüş olduğu görülüyor. Bir önceki ay yüzde 10.2 olan mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranı, mart ayı itibariyle yüzde 10’a gerilemiş. Öte yandan, sektörel açıdan değerlendirildiğinde, sanayi (43 bin) ve hizmetler (54 bin) sektöründe istihdam kaybının söz konusu olduğu ortaya çıkıyor. Bu durum, hizmetler sektöründe 2011’den bu yana ilk kez iş kaybı yaşandığı anlamına geliyor.
İşsizlik nasıl azaldı?
İşsizliğin mart ayı itibariyle düşmesinde etkili olan faktörlerden ilki, yavaş da olsa Avrupa ekonomilerinde görülen toparlanma. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin ekonomilerinin canlanmaya başlaması, Türkiye’nin ihracat verilerindeki artışı beraberinde getirdi. Ayrıca, hane halkı tüketim harcamalarındaki artış da işgücü piyasasına yansıyor. Bu eğilimin devam edeceği tahminleri doğrultusunda, işgücü piyasası açısından sınırlı da olsa bir iyileşme eğiliminden bahsedebiliriz.
Ancak unutmamamız gereken husus, koalisyon hükümetinin kurulup kurulmayacağı ve erken seçime gidilip gidilmeyeceği... Bu bağlamda, işgücü açısından önemli olan yapısal reformların gündemin gerisinde kalması söz konusu olabilir.
Diğer taraftan, haziran sonrasında mezun olacak çok sayıda gencimiz işgücü piyasasına katılacak ve iş aramaya başlayacak. Fakat ne yazık ki, genel işsizlik oranının iki katına ulaşmış olan bir genç işsizliği söz konusu. Yetişkinlere oranla daha yüksek işsizlik baskısı altında olan gençlerimiz, ‘işsiz olmak’ yerine ‘öğrenci olma’ tercihini sürdürme yoluna gidebilirler. Dolayısıyla, gençler için daha fazla sayıda işe ihtiyaç var.