Çalışanların yeterli ve sağlıklı beslenmesi iş sağlığı ve güvenliği ile bağlantılı riskleri önemli oranda azaltır. Bu noktada yemek yardımlarının doğru kurgulanması şart. Gelin bu konuyu daha yakından inceleyelim...
İşverenlerce çalışanlarına yapılan yemek yardımlarının, çalışanların bir ayın bütün çalışma günlerinde beslenme ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek seviyede olmasının birçok faydası var:
1. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre yeterli ve sağlıklı beslenme, çalışan performansı üzerinde yüzde 20’ye varan oranlarda pozitif yönde etkide bulunabilmektedir. Yine, iş sağlığı ve güvenliği ile bağlantılı riskleri de önemli oranda azaltmaktadır.
2. Yemek yardımlarının çalışan sağlığı üzerinde de olumlu etkileri bulunmaktadır. Yeterli ve sağlıklı beslenemeyen çalışanların, tedavisi maliyetli hastalıklara yakalanma ihtimali artmakta, bu durum da işverenler üzerinde sağlık ödemeleri başta olmak üzere çeşitli ek külfetler yaratabilmektedir.
3. Yemek yardımları veriliş amaçları doğrultusunda kullanıldığında yarattıkları ek talep etkisi sonucunda restoran, lokanta, kafe ve büfe işleten küçük esnaf başta olmak üzere çiftçiler, paket servis kuryeleri ve ticaret erbabı gibi birçok kesimi olumlu etkilemekte. Artan talep yeni istihdama da zemin hazırlamaktadır.
Suistimal edilirse...
Yemek yardımlarının bu faydaları üretebilmesi için temel şart, beslenme amacıyla kullanılmalarıdır. Aksi durumda nakit yemek yardımlarında gördüğümüz gibi ilginç suistimal örnekleriyle karşı karşıya kalabiliyoruz.
Yeri geldiği için belirtmekte fayda var. Suistimallerin yanı sıra, sahadaki uygulamadan gördüğümüz kadarıyla nakit yemek yardımları büyük oranda beslenme amacı haricinde kullanılıyor. Nitekim, yapılan bir araştırmaya göre yemek yardımlarının nakit olarak verilmesi durumda ne yazık ki çalışanların yüzde 97’si bu yardımı yemek yemek için harcamayacağını, kira, kredi kartı borcu gibi diğer giderlerine kullanacaklarını, öğle yemeğini geçiştireceklerini ya da öğün atlayacaklarını belirtmiştir.
Yemek yardımlarının bu faydaları üretebilmesi için bir başka şart ise yemek bedeli istisnası olarak ifade edilen sosyal güvenlik primi ve gelir vergisinden istisna edilecek yemek yardımı tutarlarının, çalışanların bir ay içerisindeki bütün çalışma günlerini karşılayabilecek seviyede olmasıdır. Bu konuda da yemek bedeli istisnasının önemi ortaya çıkıyor.
Mevcut olan yeter mi?
Yemek bedeli istisnası özellikle çalışanlar açısından son derece önemlidir çünkü işverenler çalışanlarına verecekleri yemek yardımı tutarlarını belirlerken kendilerini istisna tutarına göre konumlandırma eğilimindedirler.
Daha yüksek vergi ve sosyal güvenlik primi istisnası tutarları çalışanların daha fazla yemek yardımı alabilmelerine yardımcı olurken, düşük istisna tutarları ise aksi yönde etkide bulunabilmektedir.
Mevcut durum itibariyle istisna tutarlarının hem gelir vergisi tarafında hem de sosyal güvenlik primi tarafında yetersiz kaldığını belirtmek zorundayım. Sosyal güvenlik primi tarafındaki 105.75 TL ya da gelir vergisi tarafındaki 110 TL ile bugün büyükşehirlerimizde özellikle iş merkezlerine yakın bölgelerde beslenme ihtiyacının karşılanabilmesi mümkün değildir.
Sorunu rahatlıkla çözmek için bir öneri...
Sosyal Güvenlik Kurumumuzun işverenleri çalışanlarına daha fazla yemek yardımında bulunmaya teşvik eden yaklaşımını değiştirerek yemek bedeli istisnasını günlük asgari ücretin yüzde 23.65’ine endekslemesi sonucunda çalışanların ve işverenlerin aleyhine bir durum oluşmuştu. Gelir vergisi istisnası 110 TL’yken sosyal güvenlik primi istisnası 78.90 TL’de kalmıştı.
Temmuzdaki asgari ücret artışı sosyal güvenlik primi istisnası tutarını 105.75 TL’ye çekmesine rağmen çalışanların ve işverenlerin bu konuyla ilgili sıkıntılarını çözmekten uzak kalmıştı.
Aynı yaklaşımın 2024 yılında da takip edilmesi durumunda daha olumsuz bir tablo ile karşı karşıya kalınma riski bulunmaktadır. Bu senaryoda gelir vergisi istisnası yeniden değerleme oranı nisbetinde artırılırsa yaklaşık olarak 170 TL olacakken sosyal güvenlik primi istisnasının asgari ücret artışına bağlı olarak 150 TL ile 153 TL arasında kalacağı tahmin edilmektedir. Üstelik 2024 yılında asgari ücrette temmuz artışının yapılmaması gibi bir olasılık da söz konusudur.
Küçük esnafa etkisi
Kuşkusuz, yukarıda öngörülen tutarlar, İTO ücretliler geçinme endeksi ve Merkez Bankası’nın 2024 yıl sonu enflasyon beklentileri baz alınarak hesaplanan günlük yaklaşık 260 TL’lik tutarın oldukça altındadır ve çalışanların yalnızca 13-14 günlük beslenme ihtiyaçlarını karşılamaya yetebilecektir.
Bir diğer deyişle çalışanların bu tutarla bir ay içerisinde restoranlarda, lokantalarda ve büfelerde yemek yiyebilecekleri gün sayısı 22 değil 13 ya da 14 olacaktır. Yani neredeyse ayın yarısı kendi ceplerinden ödemek zorunda kalacaklar ya da yemek yemeden geçiştirecekler ve mesailerine aç olarak devam edecekler. Tabii 2024 yılında gıda enflasyonu beklentilerin ötesinde gerçekleşirse verilebilecek sipariş sayısı daha da azalabilecektir. Bu da yeme - içme sektöründeki küçük esnaf için önemli gelir kaybı anlamına gelebilecektir.
Yeni yıl müjdesi...
Hem işverenler hem de çalışanlar açısından son derece önemli olan bu sorunun rahatlıkla çözülebileceğine inanıyorum.
Sosyal güvenlik primi tarafında Sosyal Güvenlik Kurumumuzun yemek yardımları alanındaki yerleşik uygulamasına geri dönmesi yeterli olacaktır.
Gelir vergisi tarafında ise Sayın Cumhurbaşkanımız 2022 Temmuz’da artırma yetkisini kullanarak çalışanların beslenme hakkını enflasyona karşı ezdirmemişti. 2024 yılı için de bu yetki yeniden kullanılırsa hem çalışanlar, hem de düzenli müşterilerinin önemli bölümü yemek yardımı faydalanıcılarından oluşan restoran, kafe, lokanta ve büfe işleten küçük esnaf için bir nevi yeni yıl müjdesi gibi olacaktır.
Bu konuya devam edeceğiz...