OECD, Kovid-19 sonrası toparlanma sürecine odaklanan ‘İstihdamın Görünümü (2021)’ raporunu yayınladı. Raporda, salgından en çok etkilenen ve zorlukla karşılaşma ihtimali olanlara dikkat çekiliyor.
Kovid - 19’un ilk şokundan bu yana bir buçuk yıl geçti. Pek çok ülke birden fazla kez salgın yükünü yaşadı. Şu günlerde delta varyantının etkisiyle ‘dördüncü dalga’ dile getiriliyor.
İinsanlar, koronavirüs hakkında daha fazla şey öğrenip de aşılamaı hız kazandıkça, kısıtlamalar biraz daha gevşedii. Bu da çok kişinin işe dönmesini sağladı. Ekonomik canlanma başlarken, sadece salgından en çok etkilenenleri değil, aynı zamanda salgının neden olduğu zorluklarla karşılaşması muhtemel olanları da belirlemek önemli. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) da Kovid-19 sonrasındaki toparlanma sürecine odaklanan “İstihdamın Görünümü (2021)” başlıklı yeni raporunda bu hususu vurguluyor.
OECD raporuna göre, salgının başlamasından bir yıl sonra, çalışılan saatler hala kriz öncesi seviyelerin çok uzağında. Aralık 2019 ile karşılaştırıldığında Mart 2021’de çalışılan saatlerin, güncel çalışılan saat istatistiklerinin mevcut olduğu 10 ülkede ortalama yüzde 7 geride olduğunu gösteriyor. Bu, OECD genelinde çalışılan saatlerin yüzde 15’in üzerinde düştüğü 2020’nin ikinci çeyreğine kıyasla nispeten iyi bir durum.
Salgın işsizliği
Salgın işgücü piyasasında eşi benzeri görülmemiş bir etki yarattı. İşten çıkarmaların yaygın etki gösterdiği ABD ve Kanada’da işsizlik rakamları arttı. OECD işsizlik oranları bir ayda yüzde 3 oranında yükseldi. Çok kişi işgücü piyasasından çekildi. Özellikle küçük çocuğu olan kadınlar için işgücü piyasasında kalmak zorlaştı.
Rapora göre, Kovid-19 kriziyle, düşük ücretli mesleklerde çalışma süreleri OECD genelinde yüzde 28 azalmış. Bu oran, yüksek ücretli meslekler için söz konusu olan düşüşe kıyasla 18 puan daha yüksek. Rapor, krizin, düşük eğitimli çalışanlar açısından yüksek eğitimlilere göre yaklaşık üç kat düzeyinde olduğuna dikkat çekiyor.
Gençlere darbe
Salgınının tahribatından özellikle gençler etkilendi. OECD’de genç işsizliği, salgının başlangıcında arttı ve gençlerin çalışma saatleri yüzde 26’dan fazla azaldı. Bu oran, daha yaşlı işçiler arasında görülen düşüşün (yüzde 15) iki katına yakın. Salgından ağır darbe alan sektörlerde ve güvencesiz sözleşmelerle çalışan gençler işlerini kaybederken, eğitimini tamamlayarak işe girmek üzere olanlar da iş bulmakta zorlandı. Standart dışı işlerde çalışan gençler açısından salgının gelir güvenliği ve refah üzerindeki etkisi de son derece olumsuz oldu.
Salgının başlangıcında ne istihdamda ne de eğitim ve öğretimde olmayanların oranı, arttı. OECD verilerine göre, 2020 yılının sonunda 15 - 29 yaş grubundaki gençler içinde ne istihdamda ne de eğitim veya öğretimde olmayanların oranı ortalama yüzde 12 ile bir önceki yılın üzerinde kaldı.
İşleri korumak...
İşte bütün mesele!
Çok sayıda kişi istihdama geri dönmeye devam ediyor ancak çok sayıda OECD ülkesinde, istihdam oranlarının en azından 2022’nin sonuna kadar kriz öncesi seviyelerin altında kalacağı tahmin ediliyor. OECD raporuna göre, salgında çoğu ülkede işsiz sayısı arttı ve işgücü piyasası uzun vadeli işsizliğin hızlı artışı karşısında savunmasız kaldı. Rapor,, genel ekonomik görünüm iyileşiyor olsa bile, çalışmaya devam edenler ile iş ve gelir kaybı yaşayanlar arasında uçurum riski oluşması konusunda uyarıda bulunuyor.
Krizin işgücü piyasası üzerindeki etkisi henüz tam olarak geride kalmış değil. Salgın firmaların dijitalleşme ve yeni teknolojiler ile insan emeğini üretme ve birleştirme biçimini derinden etkiledi ve yeniden şekillendirdi. Bu bakımdan, yakın zamanda işgücü piyasasının gündeminde, insana yakışır işlere dönüş kadar, işgücünün becerilerinin artırılmasının da olacağını söylemek mümkün.
Uluslararası işbirliği şart
Diğer taraftan, bugün çok sayıda OECD ülkesi artık bir toparlanma süreci içinde girmişken, birçok yükselen ve gelişmekte olan ülke ise hala çok sayıda yeni Kovid - 19 vakası ve nüfuslarını aşılamada zorluklarla karşı karşıya. Bu, yeni varyantların potansiyeli bakımından uluslararası işbirliğine duyulan ihtiyacı ve özellikle yakın ülkeler arasındaki etkileşimin önemini bize bir kez daha hatırlatıyor.