‘Düzgün iş’ yaklaşık on yıldır çalışma yaşamında akademisyenlerin, sendikacıların, konuyla ilgili uzmanların gündeminde olan bir kavram. Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO), 1999 yılından bu yana, İngilizcesi ‘decent work’ olan düzgün işlerin ya da ‘insan onuruna yakışır işlerin’ yaygınlaştırılması mücadelesini veriyor. Peki, nedir bu düzgün iş? Elde edilen gelir ve içinde bulunulan çalışma koşulları bakımından insana değer veren, kanunlarla çalışanın korunduğu işler olarak ifade edilebilir. Yani kısaca insana değer veren koşulların olduğu işler düzgün işlerdir.
‘Düzgün iş’ nasıl olur?
ILO ve genel olarak çalışma yaşamının uzman kuruluşları, düzgün bir işinizin olup olmadığına dört kriter üzerinden karar veriyorlar.
- İstihdamda olmak, yani bir işinizin olması. Ancak sadece işinizin olması yetmiyor, işinizin asgari bir gelir güvencesi sağlaması.
- Sendikal haklarınızın tam olması.
- Sosyal güvenlik kapsamında olmak.
- Sosyal diyalog şartlarının ülkenizde var olması.
İlk koşul olan istihdam bağlamında yaptığınız işin sizi ‘çalışan yoksul’ durumuna düşürmemesi gerekiyor. Ayrıca işinizi yaparken kabul edilebilir çalışma koşulları içerisinde olmalısınız. Örneğin, Türkiye özelinde baktığımızda taşeron işçilerinin düzgün bir işinin olmadığını söylemek mümkün. Çünkü taşeron işçileri, asgari bir çalışma hakkı olan yıllık izin ve kıdem tazminatı hakkından yoksun olarak çalışıyorlar. Düzgün iş kavramı taşeron çalışanları için geçerli bir kavram değil maalesef.
Sendikasız düzgün iş olmaz
Düzgün iş için gerekli bir diğer kriter ise sendikalı olma hakkı ve toplu pazarlık sonucu çalışma koşullarının belirlenebilmesi. Ancak bu koşulların Türkiye’de maalesef çok kısıtlı bir kitle için sözkonusu olduğunu görüyoruz. Sendikalar yürüttükleri politikaların başarısızlığı ve bütün dünyada yaşanan sendikasızlaştırma stratejileri sonucu önemli ölçüde güç kaybetmiş durumdalar.
Sosyal güvenlik sistemi şart
Düzgün iş sahibi olmanın bir diğer kriteri de sosyal güvenlik hakkına sahip olmak. Örneğin kayıtdışı istihdam edilen kişiler sosyal koruma şemsiyesinin dışında kalıyor.
Yani bu kişiler çalışıyor ancak SGK’ya kayıtlı olmadıkları için sağlık hizmeti alamıyor, emeklilik hakkı elde edemiyor. Aldıkları ücret ne olursa olsun, bu durumdaki kişilerin ‘düzgün bir işe’ sahip olduklarını söylemek mümkün değil.
Sosyal diyalog da önemli
Sosyal diyalog, “işçi ve işveren üst örgüt temsilcilerinin temel ekonomik ve sosyal politikaların belirlenmesi ve uygulanmasına katılmaları” olarak tanımlanıyor. Sosyal diyaloğu, devlet, işçi ve işveren temsilcilerinin birlikte karar alıp, yönetime katılması olarak da tanımlayabiliriz. Bizdeki Ekonomik ve Sosyal Konsey ya da Çalışma Meclisi ve Üçlü Danışma Kurulu sosyal diyalog örnekleri. Diyalogun en önemli unsuru, sendikalar. Eğer içinde bulunduğunuz çalışma yaşamında sosyal diyalog mekanizmaları bulunmuyorsa yaptığınız iş düzgün iş olmuyor.
Türkiye’nin konumu Meksika’nın altında
Düzgün işin tüm unsurları değerlendirilerek bir sıralama yapıldığında, Türkiye ne yazık ki en son sıralarda yeralıyor. Bu değerlendirmede, istihdamla ilgili göstergeler (işgücüne katılma oranı, işsizlik vb), sosyal yardım ve korumaların GSMH içindeki payı, insani gelişme endeksi göstergesi, sosyal diyalogun bir parçası olarak sendikalaşma oranları dikkate alınıyor.
OECD ülkeleri içerisinde ‘Düzgün İş Endeksi’nin görünümü ne yazık ki Türkiye için pek de parlak değil. 34 OECD ülkesi içerisinde düzgün iş kavramının hakkını verecek unsurları ortaya koyup bir sıralama yapıldığında Türkiye, sonlarda yer alıyor.
Düzgün iş performansı açısından tablodaki veriler incelendiğinde, Şili, Estonya ve Polonya’dan sonra Türkiye, kötü durumdaki ülkelerden birisi. Yani bu sıralamada, çalışma koşullarıyla filmlere bile konu olan Meksika’nın da altında yer alıyoruz. 34 ülke içerisinde düzgün iş performansı en yüksek ülke Danimarka. İskandinav ülkelerinin iyi performanslarının dikkati çektiği tabloda, Avrupa ülkelerinin de olumlu performansları göze çarpıyor.
‘Düzgün iş’ unsurlarına tek tek bakıldığında Türkiye’nin sosyal koruma alanında nispeten daha iyi durumda olduğu görülüyor. Ne var ki ülkemizde sosyal güvenlik sisteminin sadece kayıtlı çalışanlar için koruyucu olması ve kayıtdışı istihdam oranının yüksek olması sebebiyle sosyal korumanın kapsamının geliştirilmesi gerekmekte.
İşsizlik yüksek, istihdam az
Türkiye’de istihdam ve işgücüne katılma oranları hem genel olarak bakıldığında, hem de cinsiyet temelli değerlendirildiğinde, OECD ülkelerinden düşük durumda. Türkiye işsizlik oranı açısından iyi bir performans gösteriyormuş gibi görünse de bunun esas sebebi kayıtdışı istihdamın yüksek olması, işsizliğin uzun süreli ve yapısal olmasından kaynaklı gençlerin yüksek öğretime devam etmeyi seçmesi, iş arama kanallarına başvurmayanların ve ümidi kırılmış işsizlerin işsizlik oranı hesabı dışında bırakılması gibi faktörler.
Mesleki eğitime önem veren, esnek çalışma modelleri uygulayan, kadın işgücüne katılım oranının, kurumsallaşmanın ve sosyal refah düzeyinin yüksek olduğu ülkeler düzgün iş sıralamasında en tepede yer almaktalar.
Türkiye düzgün iş kapsamında iyi bir performans sergilemiyor. Temel sorun eğitim - istihdam dengesini bir türlü sağlayamamamız. Yani piyasanın istediği nitelikte insan gücünü bir türlü yetiştiremiyoruz. Bu durum işsizliğin yüksek olmasına, istihdam ve işgücüne katılım oranının düşük kalmasına neden oluyor.
Ülkemizde kişilerin çalışmaları bile, ne yazık ki onları sosyal ve ekonomik olarak güçlü kılmıyor. Kilit unsur, ilk olarak işsizliği çözecek yapısal adımların atılması, daha sonra işlerin kalitesinin yükseltilmesi ve gelir artışı yaratılması.