"Sertab keşke Türkçe söyleseydi" dedik, o kadar..."Eleştirileri birincilikle yanıtladı" diyorlar.Hayat, her ne pahasına olursa olsun başarıyı hedefleyen bir yarışsa sizin için, doğru...***Sertab'ın başarısına biz de sevindik elbet...Yarışma gecesi ben Almanya'da, orman içinde, Ren Nehri'ne tepeden bakan harikulade bir oteldeydim. Yorucu bir sempozyumun ardından gece yarısı ekran başına çöküp sabahın 2'sine kadar yarışmayı izledim. Sonuca kendi kendime sevindim. Sabah kalkıp böbürlendim. Sempozyumda Almanlara, verdikleri 10 puan için teşekkür ettim. Bu sonuç, Türkiye'nin özgüvenine ve tanıtımına katkı sağlayacağı için sevindim; "Bütün dünya bize karşı" önyargımızın yıkılmasına yarayacak bir müsekkin olmasına dua ettim.Buna rağmen, o masum dilek yine de süzüldü içimden:"Keşke Türkçe söyleseydi."***Tutuculuk değil bunun nedeni...Ben, o dilde düşünen, konuşan, kalem oynatan bir yazarım. Elimden geldiğince onu yaşatmaya, güzelleştirmeye, zenginleştirmeye çalışırım.Bu dil, benim asıl anavatanım.İnsanlığı, 3 bin 500 dille cıvıldaşan rengarenk bir bahçe sayarım.Kaybolan her dilde, yiten bir uygarlığın, suskunlaşan anıların, dilsizleşmiş kuşakların acısını duyarım.O yüzden Avrupa kültürleri bir şarkı yarışmasında buluştuğunda, o çeşitliliğin sesine kulak kabartırım:İspanyolca, kırmızı - kara kostümlerle flamenko ritminde rakseder.Yunanca, ak - mavi rebetlerde diz çöker.Belçika artık adı bile anılmayan yitik bir dilde söyler şarkısını...Avrupa, bu ışıltılı "Babil Kulesi"nde çokkültürlülüğünü iftiharla sergiler.***Bu yıl öyle olmadı.Biz dahil, 15 ülke İngilizce söyledi şarkısını...Kıta Avrupası anadilinden çark etti."Dil, dişin ağrıyan yerine değer" der ya İtalyanlar; dilin tektipleşmesi de, bize "ağrıyan yerimizi", yani küreselleşmenin kültürel tahakkümünü hatırlattı.Her köşesinde aynı yemeklerin yendiği, aynı kıyafetlerin giyildiği, aynı filmlerin seyredildiği, haberi tek kanaldan alan, müziği tek kanaldan dinleyen, aynı yıldızlara özenen, aynı dille ilan - ı aşk eden, basmakalıp bir yerküre ilginç olur muydu dersiniz? "Bu formül tuttu" diye seneye Eurovision'da herkesin şarkısını İngilizce söylediğini ve her yarışmacının arkasında benzer kostümlü Alman kızların dansettiğini düşünün; seyreder miydiniz?***Denilebilir ki:"Ne var bunda? Zaten nicedir En - ti - vi ve Si - en - en izleyip, Sıtar ve Neyşınıl Coğrafik okumuyor muyuz? Nambır van'da tap - on listelerini dinleyip, Magazin forevır'la dedikodu yapmıyor muyuz? Depoyu fulleyip start almıyor muyuz? 'Du yu lav mi, yes ay du' diye dans etmiyor muyuz? Böyle bir ülkenin, İngilizce şarkıyla yarışmasında ne sakınca olabilir?"Bu garabete son vermek istiyorsak "Yapabileceğimiz her şekilde" dile sahip çıkmak zorundayız. Bakın Fransa yıllardır mutfağını, dilini, sinemasını küresel işgalcinin elinden kurtarma mücadelesi veriyor.Statükoculuğundan mı?Hayır, tersine evrende çokkültürlülüğü yaşatmak için...Tamam, yine keyifle bayrak asalım, ama Dağlarca'yı da unutmayalım:"Unutmuşum ana demesini bile, / öykünmüşüm türküsünü ellerin /Ağzıma bir kara düşmüş bağışla beni, / Türkçem, benim ses bayrağım." can.dundar@e-kolay.net Türkiye'de Türkçeyi savunmak suç oldu neredeyse... Oysa çok da bir şey değildi istediğimiz: