Karadenizli yiğittir, civanmerttir, asabidir. Toprağını, bayrağını, silahını sever. Hırçındır Karadeniz gibi, bazen taşar öfkesi; sel olup meydanları basar. Feraset yolundan şaşar. İşte böyle zamanlarda sadece kendini değil, memleketi de yaralar.
* * *
Onlara Topal Osman’ı hatırlatmak isterim. O da Giresunlu bir cengaverdi.
İşgalciler Ankara’ya yaklaştığında Mustafa Kemal Paşa’ya kalkan olan oydu. Siyahlara bürünmüş Lazlardan kurduğu muhafız birliği, Çankaya’yı ve Meclis’i de koruyordu.
Gazi Paşa ona, canını emanet edecek kadar güveniyordu. Ama zaferden sonra Meclis, Lozan’ı ve yeni rejimi tartışmaya başlayınca Gazi’ye muhalefet eden bir grup çıktı ortaya... Topal Osman, yeni duruma ayak uyduramadı. Durumdan vazife çıkarttı; hukuk yolundan saptı.
“Aman sakın”lara kulak asmadı, kürsü dokunulmazlığı, ifade özgürlüğü tanımadı. Tam 90 yıl önce bu zamanlar, Meclis’te Mustafa Kemal Paşa ile tartışan Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’i evinde boğup Çankaya’da bir çukura gömdüğü öne sürüldü.
Onca yıl “kahraman” diye sırtı sıvazlanan, istiklal madalyalı Topal Osman, bir anda “katil” diye aranır oldu.
Yakalanacağını anlayınca adamlarıyla Çankaya Köşkü’nü bastı.
Teslim olmayınca da silahlı çatışmada öldürüldü. Sonrası daha da hazindir; burada anlatmayayım.
Eminim o da bunları yurtseverlik adına yapmıştı. Ama aslında bu cinayetiyle ülkesine büyük zarar vermiş, parlamenter demokrasinin beşiğine kan dökmüştü.
* * *
Muhtemelen Sinop’ta BDP’li vekilleri linçe kalkışan Karadenizliler içinde de ülkesine iyilik yaptığını düşünenler vardır.
Belki durumdan vazife çıkartıp vatanı kurtarmak, muhalefeti bastırmak adına beyaz bere takmışlardır.
Daha önce aynı bereyi takıp kan döktüklerinde karakolda “kahraman” muamelesi gördüklerini hatırlayıp bugün “katil”lere saldırdıklarında niye “çapulcu” diye biber gazı yediklerine şaşmışlardır.
Madalya beklerken kelepçe takılmasına kızmışlardır.
Öyledir:
Bizim buralarda devirler çabuk değişir, “kahraman”larla “katil”ler hızla yer değiştirir.
Umarım “öfkeli kalabalık”, gereken dersi almıştır.
* * *
Sinop testi, bize de bazı dersler verdi:
Medyadaki iyimser havanın, Anadolu gerçekliğini tam yansıtmadığını anladık mesela...
Milliyet’in manşetine “Sinop’ta Madımak kaygısı” diye yerleşen haberin, diğer gazetelerde büyütülmemesinin, çözüme katkı sunmadığını idrak ettik.
”Seçilmiş milletvekillerinin yasal toplantısına saygı duymak zorundasınız” diyerek, Sinop saldırganlarına yerinde bir uyarı yapan Başbakan’ın, daha geçenlerde onları “taş kalpli caniler” diye hedef göstermesinin unutulmadığını fark ettik.
“Adaya kim gidecek” tartışmasıyla kaybedecek zaman olmadığını öğrendik.
Barış arayışının, adadaki görüşmelerle sınırlı kalamayacağını; bunun ötesinde ve aslen tabanda bir zihinsel-duygusal hazırlık, ikna çabası ve sabır gerektirdiğini kavradık.
Barışı sağlamanın ne kadar zor, yıkmanın ne kadar kolay olduğunu hatırladık.
Ve en önemlisi, barışın alternatifinin ne olduğunu gördük. Ders olsun!