İngiltere Kralı VIII. Edward’ın 1936’daki Türkiye gezisi, aslında bir “barışma ziyareti”ydi. Prof. Dr. Hikmet Özdemir, Atatürk Araştırma Merkezi’nden yayımlanan “Atatürk ve İngiltere” adlı eserinde (Ankara, 2004), “Bir Barışmanın Diplomatik Tarihi”ni tüm ayrıntılarıyla yazmıştır.
O kitaptan edindiğimiz bilgilere göre bu yakınlaşma 17 Haziran 1934 gecesi bir poker masasında başladı. Ankara’daki İngiliz Büyükelçisi Sir Percy Loraine, Londra’ya yolladığı gizli telgrafta, İran Şahı’nın Ankara’yı ziyaret etmekte olduğu 17 Haziran akşamından 18 Haziran sabahına kadar Çankaya’da Atatürk’le poker oynadıklarını belirtiyor ve şöyle diyordu:
“Diğer oyuncular Şah, Başvekil ve Adalet Vekili idi. Poker, sabah 4.30’a kadar sürdü. Bir ara Gazi ile ben elimizde güzel kağıtlarla -ama onunki daha güzeldi- oyunda tek başımıza kaldığımız bir elde Gazi, büyük bir izleyici topluluğu önünde masaya eğildi ve anlamlı bir şekilde ‘Birbirimize karşı oynadığımızda ne kadar güçlü olduğumuzu görüyorsun; birleşirsek nasıl olacağını bir düşünsene’ dedi.”
Dört-beş seneye savaş çıkacak
Bu bir dostluk çağrısıydı.
Atatürk daha 20 yıl önce Gelibolu’da savaştığı, 15 yıl önce İstanbul’u işgal eden düşmanına barış elini uzatıyordu.
Bu tavrın altında kindar olmayan bir kişilik kadar, siyasi gerçekçilik de yatıyordu.
İtalyanların Akdeniz’deki saldırgan tavrı, iki ülke arasında çıkar birliği oluşturmuştu. Uzun vadeli bir ittifak, iki tarafın da işine geliyordu. İngilizler bir süre sonra İtalyan tehlikesinin yatıştığını düşündüklerinde Atatürk, İngiliz Büyükelçisi’ne tarihi uyarısını yapmıştı:
“Hükümetinize lütfen yazınız Sayın Büyükelçi; tehlike vardır, büyümektedir. Avrupa semaları üzerinde kara bulutlar her gün daha ziyade yoğunlaşmaktadır. Benim değerlendirmelerime göre dört-beş seneye varmayacak, İtalya ile Almanya birleşip başımıza İkinci Dünya Harbi’ni çıkaracaklar.”
Bunlar söylendiğinde 1936 yılının temmuz ayıydı.
İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasına
3 yıl 2 ay kalmıştı.
Yatla geldi
Sonunda resmi bir ziyaret planlanmadı ama Türkiye, İngiltere Kralı’nın o eylülde Akdeniz’de çıkacağı yat gezisinin programına dahil edildi. Kral Edward 1951’de yazacağı anılarında bunu şöyle kaleme almıştı:
“Yolculuğumla ilgili planlar duyurulduğunda Ankara’daki büyükelçim, İstanbul’da Gazi’yi ziyaret etmem amacıyla yolculuğumu uzatmam için Dışişleri’ne ısrar etti ve bunun dostluğumuzun bir göstergesi olacağını söyledi. Ben de gezi programımı uzattım; bunu yapmaya zaten hazırdım.”
Hangisi Atatürk?
Nihayet 4 Eylül 1936 günü Kral Edward’ın yatı İstanbul limanına demirledi. Kral bir motorla yattan ayrılıp sahile yöneldi. Atatürk kendisini iskelede bekliyordu.
İngiliz elçisinin anılarına göre sahile yanaştıklarında Loraine’in kulağına eğilip “İskeledeki bu insanlar da kim?” diye sordu. İngiliz elçisi “Mavi elbiseli, şapkasız olan Atatürk” diye fısıldadı.
Motor durdu. Kral kıyıya çıkmak için hamle etti. Atatürk elini uzattı ve Fransızca olarak
“Safa geldiniz Majeste” dedi.
Bir düşmanlığın dostluğa dönüştüğü an, o andı.
BİR ATLATMA HABER ÖYKÜSÜ
Kral İstanbul’da taksiye bindi mi?
İngiltere Kralı VIII. Edward, Türkiye’yi ziyaretinde ticari taksiye bindi mi?
Bu haber ilk kez 5 Eylül günkü Tan gazetesinde yer aldı.
“1500 numaralı taksi” başlıklı habere göre Majeste, öğle yemeğini, kendisini Türkiye’ye getiren Nahlin yatında yedikten sonra şehri gezmek üzere Tophane rıhtımına çıkmıştı. Orada kendisine tahsis edilen otomobiller bekliyordu. Ancak Kral’a refakat eden İngiliz ataşe şoförlere “Majeste’nin bir taksi ile dolaşmayı tercih ettiğini” söyledi.
İşte “1500 numaralı taksi” bunun üzerine getirildi.
Majeste, yanında bir dostu ve onun eşi olduğu halde rıhtımdan bu taksiye bindi. Tophane, Karaköy, Köprü, Alemdar yoluyla parkın içinden geçerek Topkapı Sarayı’na geçti.
Atlatma haber mi?
Acaba, Tan muhabiri, Kral’ı izleyen bütün muhabirleri atlatmış mıydı?
Yoksa bu, üst düzeyde bir “asparagas” mıydı?
Ertesi günkü Cumhuriyet, ikinci olasılığa ağırlık veren bir haber yayımladı:
“Dün bir gazete Majeste VIII. Edward’ın 1500 numaralı taksi ile gezdiğini ve Topkapı Sarayı ziyareti tafsilatını hayali şekilde yazmıştır.
Bir defa İstanbul’da 1500 numaralı taksi arabası yoktur. Çünkü İstanbul’da taksi arabalarının numaraları 1751’den itibaren başlar. Majeste, 1932 modeli kapalı doç marka bir otomobille gezmişlerdir.”
“Bırakayım Topkapı’ya kadar...”
Cumhuriyet, büyük haberi atlamış olmanın kıskançlığıyla yalanlama yazadursun aynı günkü Son Posta, Kral’ı gezdiren 1500 numaralı taksinin şoförü ile bir röportaj yayımlıyor ve bu ilginç gezinin ayrıntılarını yazıyordu.
Habere göre “Kral’ın taksi şoförü”nün adı Hakkı’ydı.
Şehzadebaşı’nda oturuyordu.
“Benzinci Avni”ye ait 1500 numaralı taksiyi kullanıyordu.
O gün Kral’ı arabasında ağırlayabilmesini uyanıklığına borçluydu. Refakatindeki zevatla otomobili önünde sohbet eden Kral’a her nasılsa yanaşmış ve “Topkapı’ya bırakma” teklifi yapmıştı.
Kral şoförü
Sonra?
Herhalde yolda Kral’la sohbet etmemişti ama haber çıktığından beri hayatı değişmişti.
Şöyle diyordu:
“Kral’ın benim taksiye bindiğini gazete yazınca duymayan kalmadı. Herkes otomobili görür görmez üstüme doğru koşuyor. Direksiyon kullanmak güçleşti. 13 senelik şoförüm. Şimdiye kadar tavuk bile çiğnemedim. Bu başarımın mükafatı ne olabilirdi? Şoförlükten banka müdürlüğüne çıkamazdım ya... Benim için en büyük rütbe bir devlet reisi, bir kral şoförlüğü olabilirdi. Bir şoförün erişebileceği en yüksek makama yükseldim ben... Bunun ne demek olduğunu anlamak için bir gün benimle beraber dolaşmalısınız.”
Yenice’ye terfi
Ne mi değişmiş?
Haberde o da var:
“Dostlarımın, düşmanlarımın bakışları, muameleleri değişti. Mahalle bakkalı alacağını unuttu; beni belediye müfettişi gibi selamlamaya başladı.”
Yalnız işin bir de dezavantajı olmuş.
Şoför Hakkı onbir buçukluk sigarayı değiştirip Yenice içmeye başlamış.
“Eeee Kral şoförü bu...”
Atatürk’e akademik paye önerisi
Kral’ın ziyaretinden iki yıl sonra Ankara’daki İngiliz Büyükelçisi Sir Percy Loraine, İngiltere Dışişleri Bakanı’na bir rapor yollayarak Atatürk’le ilgili bir öneride bulundu.
Rapordaki öneri Atatürk’ün ömrü yetmediği için gerçekleşemedi ama Loraine’in ona ilişkin yazdığı şu satırlar, tarihe belge olarak kaydedildi:
“Atatürk’ün şahsına dikkat gösterilmelidir. Dört yıl kadar önce Türk politikasına İngiliz taraftarı bir veçhe veren O’dur. Müeyyideler devresinin getirdiği endişelere, totaliter devletlerin artmakta olan askeri kudret ve siyasi cazibesine, Batılı demokrasilerin görünürdeki zaafına rağmen yolundan şaşmayan ve Türkiye’nin
İngiltere’ye güvenini artırmaya devam eden O’dur. Diktatör devletlerden birinin yapmak istediği gibi O’na bir filoluk savaş uçakları veya öldürücü silahlar vermeye kalkışırsak, herhalde yaraşır bir hareket yapmış olmayız. En tanınmış İngiliz üniversitelerinden biri tarafından O’na fahri bir paye verilmesi ihtimali üzerinde durmanızı
rica ederim.”