2nci Meşrutiyetten beri, yani neredeyse bir asırdır basından sansürün kaldırılışını kutluyoruz biz gazeteciler; kimi zaman yazdığımız yazılar nedeniyle hapiste, kimi zaman yaptığımız araştırmalar uğruna mezarda...Ne kutlama ama!..***Metin Tokerin 1. ölüm yıldönümünde, onun DP döneminde Akisteki yazıları nedeniyle hapse girdiği yıllara değinmiştim.O zamanki adıyla "Ankara Hilton"a, yani Merkez Kapalı Cezaevine konulup "Menderes Bulvarı" adı verilen koridorda volta attığı dönemde hapishane duvarlarının ardından Akisi çıkarmaya devam ediyordu.Anılarında ("Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları, 1957 - 1960", Bilgi, 1991, s.193) bundan şöyle söz ediyordu:"Artık tecrübe edinmiştim: En sıkı cezaevinden, en dikkatli gözaltında dahi bir derginin, adeta bütün önemli yazılarının nasıl dışarı çıkarıldığını artık çok iyi biliyordum."***Ama DP hükümeti bilmiyor ve buna deli oluyordu.Geçen yazımda usta gazetecinin dışarı haber sızdırma tekniklerinden bir örnek vermiş ve ömrü boyunca sır gibi sakladığı "zulası"nı açıklamıştım:Bu, 2 yaşında kendisini ziyarete gelen kızı Gülsünün paltosunun cebiydi.Yazı yayımlandıktan sonra bir başka usta, Oktay Ekşi aradı ve "Bir sır da bende var. Madem ifşa edildi, ben de tanıklık edeyim" dedi.Meğer, Tokerin yazılarını dışarı kaçıran "şebeke"nin üyelerinden biri de oymuş.***Oktay Ekşi, o zamanlar Dünyanın Ankara büro şefi...Büroda da henüz kimsede olmayan son model bir portatif ses kayıt cihazı var.Bir gün Özden Toker arayıp "Metin seni görmek istiyor" diyor."Teybiyle gelsin" mesajını da ekliyor.Ekşi, pilli teybi kapıp gidiyor.Kapıda gardiyanlar arama yapıyor, ama orta boy bir kitap görüntüsündeki bu tuhaf cihaza dokunmuyor.Ekşi, görüşme kabinine giriyor. Mahkumla ziyaretçisi arasında tel örgü ve iki katlı cam var; konuşabilmeleri için de bir ağız deliği...Gardiyan ünlü mahkumu getirip kapıyı tutuyor. Toker sırtı gardiyana dönük olduğu halde Ekşinin karşısına oturuyor.İki meslektaş, gözleriyle anlaşıyorlar.Hoşbeşten sonra Ekşi cihazı ağız deliğine yaklaştırıp gizlice kayıt tuşuna basıyor ve Toker sohbet eder gibi Akiste çıkacak yazısını teybe anlatıyor.Ekşi, sonra bu konuşmayı banttan deşifre edip Akise götürüyor.***Gelin şimdi kaçırılan o yazıların birinden, "Ankara Hilton"daki, 1958 yılbaşı hazırlıklarını okuyalım.Akis dergisi, 27 Aralık 1958 - Sayfa 15ten "imzasız" bir yazı:"(O yılbaşı gecesi) pek muhtemeldir ki içeridekiler her zamankinden de koyu, her zamankinden de ağır bir hüzne kayacaktır. Ve gene muhtemeldir ki, Ankara Hiltonun üzerine çöken bu ağır havayı dağıtmak için içlerinden bazıları çıkacak, arkadaşlarını güldürecek, hüznü dağıtacak bir laf edebilmek için çırpınacaktır. O akşam belki Şinasi Nahit bitip tükenmeyen fıkralarından birini anlatacak, Metin Toker o kendine has serinkanlılığı ile arkadaşlarına duvarların ötesini hatırlatmamaya çalışacaktır. Pek muhtemeldir ki Ülkü Arman, Nihat Subaşı, içlerinde en yeni olan Fatin Fuatı teselli edebilmek için, sanki kendilerinin de teselliye ihtiyacı yokmuş gibi, türlü hünerbazlıklar yapmak zorunda kalacaktır."***Bir gün bu ülkenin asıl basın tarihi yazılırsa, gerçek tarihi de aydınlanacak.Belki o zaman "Basın Bayramı"nı hakkıyla kutlayabileceğiz. can.dundar@e-kolay.net Bugün Basın Bayramı...