Geçen ay bir anaokulunu ziyaret ettim. Sınıf öğretmenleri, çocukların bir yazarla tanışmasını istiyordu.
5 yaşındakilere “Yazar ne iş yapar” diye sordu.
Birkaçı el kaldırıp “Yazı yazar” dedi.
“Peki şarkıcı ne iş yapar” diye sorunca tüm eller kalktı.
Çocuk dünyasında yazarın yeri, şarkıcınınkinden çok gerideydi.
* * *
Yetişkinlerde de durum farklı değil.
Bir Türk bilim adamının Nobel’e yürüyüşü, bir Türk popçunun Eurovision derecesi kadar önemsemiyor.
Önceki gün bu sütunda yer verdiğim Ordinasyus Profesör Onur Güntürkün’ün “Almanya’nın Nobel’i”ni alması, Milliyet kadar diğer gazetelerin ilgisini çekmedi mesela...
Bir bilim adamının, beynin sırlarını çözmesi, yolsuzluk hükümlüsü bir işadamının evlenmesi kadar haber olamadı.
Yolsuzluk, bilimden çok prim yaparken, çocuklarımıza “Namuslu ol, ders çalış” dememiz işe yarar mı?
* * *
Kemal Yalçın, “Yaşama Gücü” kitabında Prof. Güntürkün’e “Neden Türkiye’den Einstein’lar yetişmiyor” diye sormuş. İki saptaması var, Türk bilim adamının:
İlki, bu “rol model” meselesi...
“Bir bilim insanı, kişiliğiyle, başarısıyla örnek alınır” diyor.
Türkiye’nin öne, ekrana, manşete çıkardıklarına bakın; rol modellerin kimler olduğunu anlayabilirsiniz.
* * *
İkinci saptama:
Eskiden Güntürkün de “Türkiye’nin araştırmaya verecek parası , bilim altyapısı, geleneği yok” diye düşünüyormuş.
Şimdi “Bunlar safsata” diyor.
İnternet çağında bilginin demokratikleştiğini, bilim yapmak için olağanüstü bütçe gerekmediğini, söylüyor.
2006’da Boğaziçi, İstanbul, Ankara, Gazi, 9 Eylül, Ege gibi üniversitelerde çalıştığında bilimsel altyapıdan ve akademisyenlerin düzeyinden etkilenmiş.
Ya gelenek?
“16. yüzyıla kadar Türklerden de bilginler çıktı” diyor:
“Ancak 18-19. asırlarda Avrupa’da Rönesans ve din reformu kiliseyi zayıflatırken, bilimin önünü açtı. Özgür düşünen, araştıran insan sayısı arttı. Osmanlı bu reformu yapamadıkça, bağnazlık yaygınlaştıkça, Batı’nın gerisinde kaldı. Cumhuriyet’le bilimin önü açıldıysa da 500 yılın açığı 50 yılda kapatılamadı.”
* * *
Yani bilim, paradan önce özgürlük istiyor.
“Üniversite binası yapmakla, bilim gelişmiyor. Düşüncenin hür olmadığı ülkeden bilim insanı yetişmiyor.”
Yine de Türkiye’nin giderek liberalleştiğini, bilimin önemini anlamaya başladığını söylüyor Güntürkün:
“Kısıtlı olanaklarla, özveriyle bilim yapmaya çalışan insanlar var. Bilime yatırım yapılırsa, rekabet artırılıp akademisyenlerin ders yükü azaltılırsa, hızlı bir ilerleme sağlanabilir. Batı’dan gelen iyi yetişmiş bilim insanları, özellikle Doğu Anadolu’da kurulan yeni üniversitelerde kadro bulabiliyor. Belki bugün adını duymadığımız bu üniversiteler, hızla gelişebilir.”
Biz de bilim insanlarının başarılarını sergileyip rol modeller yaratarak bu sürece destek olamaz mıyız?
Muhteşem Yılmaz
Sinemanın en önemli yönetmen ve oyuncularından biriydi Yılmaz Güney... Oysa hiçbir filmini TV’de göremiyoruz.
Neden?
104 filminin kopyaları yok edildi.
Bazı filmleri hâlâ kayıp ya da yasaklı...
Ali Eyüboğlu’nun röportajından öğrendik ki; eşi Fatoş Güney’in kurduğu “Yılmaz Güney Vakfı” ilgisizlikten kapanmış. Sansür aşılamadı. Müzesi kurulamadı.
Bizse gazetelerde “Hangi karısını daha çok severdi” tartışması okuyoruz habire...
Güney’i “ceddim” sayarak güncel deyişle söyleyeyim:
“Biz öyle bir Yılmaz Güney tanımadık. Onun ömrünün büyük bölümü hapiste ve eylemde geçti.”
Kadınları kadar, kültürel ve siyasal mirasıyla da ilgilensek?