Bugün Nâzım Hikmet’in 111. doğum günü... Sevgili dostum Melih Güneş, Şair’in külliyatındaki eksiği tamamlayan bir kitapla çıkageldi yine...
Bu, Nâzım‘ın Moskova’dayken senaryosunu yazdığı, 1959 ve 1962 tarihli iki çizgi filmin DVD’li kitabı... (Yapı Kredi Y. 2013)
“Hanene Huzur Dolsun”, pek bilinmeyen bir canlandırma...
“Sevdalı Bulut” ise Nâzım’la son eşi Vera’nın tanışmasına vesile olan film...
Melih’in araştırmasından iki önemli ayrıntı öğreniyoruz:
Filmlerin orijinalleri, yapımcı Soyuzmultfilm arşivinde yokmuş. Melih, “Sevdalı Bulut”un sadece boş kutusunu bulmuş.
Diğer filmin jeneriğinde ise, redaktör Vera Tulyakova’nın adına yer verilmemiş.
İhmal mi?
Hayır!
O boş kutunun, Nâzım hakkındaki ezberleri bozan, çok ilginç bir perde arkası var.
* * *
Önce çizgi filmin öyküsünü anlatayım:
23 yaşındaki Vera, Soyuzmultfilm’de redaktör olarak çalışıyordu.
1955 sonu, Nâzım’ın Moskova’daki evine gidip bir Arnavut masalından yapılacak çizgi filmin danışmanlığını önerdi.
Güldü Nâzım:
“Neden onun yerine benden bir masal senaryosu istemiyorsunuz” diye sordu.
Kendisinden 32 yaş küçük bu kıza vurulmuştu.
Ertesi gün arayıp ona “Sevdalı Bulut”tan söz etti. Birlikte çalışmaya başladılar.
Nâzım hastaydı. Kendini yaşlı hissediyordu, bu aşktan uzak durması gerekiyordu. Ama dayanamadı. 1956 sonunda bir gün, stüdyonun merdiven sahanlığında gözyaşları içinde Vera’ya “Belki babanız yaşında olduğumu düşünüyorsunuz, ama sizi seviyorum. Çok acı çekiyorum. Yüreğimden kan akıyor” dedi, onu yanağından öptü ve veda etti.
* * *
Bir yıl sonra Vera’dan bir telefon aldı:
“Kocamla ziyaretinize gelmek istiyorum” diyordu.
Nâzım, onun yeni evlendiğini sandı; oysa Vera 5 yıldır evliydi ve küçük bir kızı vardı.
Sevdiği kadının evli ve çocuklu olması, bir oğlan babası olan evli Nâzım’ı caydırmadı, tersine kamçıladı.
1959 yazında, Berlin’de bir otel odasında “İki sevda” şiirini yazdı:
“Bir gönülde iki sevda olamaz.
Yalan!
Olabilir” diye başlıyor ve şöyle diyordu:
“Gülüp ağlıyor sevdiğim kadınlar
iki dilde...”
* * *
O dönem Nâzım, Louis Aragon’un yönettiği “Les Lettres Françaises” dergisine bir yazı yolladı. 8 Ekim 1959’da yayımlanan yazıda Sovyetler’in, tiyatro ustası Meyerhold’a gereken saygıyı göstermediğini savunuyordu.
9 gün sonra Kruşçev’in damadı Aleksey Acubey’in yayın yönetmeni olduğu “İzvestiya” gazetesi, “Laf Salatası” başlıklı bir yazıyla Nâzım’ı yanılgı içinde olmakla suçladı.
Vera’ya göre bu, “kara gün”dü.
İki gün sonra müdürü onu çağırıp “Nâzım’ın ideolojik açıdan sakıncalı senaryolarını yazmasına katkıda bulunduğu” gerekçesiyle istifasını istedi.
Vera, Nâzım’a “Senin yüzünden kovuldum” demedi, “Hasta olduğum için ayrıldım” dedi.
2,5 ay sonra, ikisi de aynı gece evlerinden kaçıp bir tren garında buluştular.
Ve evlendiler.
Ülkesinde “Rus ajanı” sayılan Nâzım’a Moskova, pasaport bile vermemişti.
Vera’nın ismini ise, Nâzım imzalı çizgi filmden silmişlerdi.
Birlikte yaptıkları film, kutusundan alınıp kaybedildi.
Ta ki yarım asır sonra Melih, o boş kutuyu bulup filmin peşine düşene kadar...