Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hepsi, 1. ölüm yıldönümünde Metin Toker'i anmaya gelmişti.Onun favori yemeği pastırmalı fasulye ve pilav yendi, ardından helvası kaşıklandı.Tanıyanların ağzından, ondan unutulmaz anılar dinlendi; "gazeteci olan adam" saygıyla yad edildi.Bir ara kızı, CHP milletvekili Gülsün Toker anlattı babasını...Anlatırken pek kimsenin dikkatini çekmeyen bir cümle kaçırdı ağzından...Babasının hapishane yıllarından söz ediyordu; "Ben daha bebektim" dedi, "...ama sonradan öğrendim ki, o yıllarda önemli bir misyon üstlenmişim."Birden beynimde bir ışık yandı.Cinayeti aydınlatacak düğümü yakalamış bir dedektif gibi sevindim."Metin Toker'in büyük sırrı"nı çözmüştüm. ***Öykü şu:1950'li yıllar... DP hükümeti, Metin Toker'le uğraşıyor...Bu yolla bir taşla iki kuş vuracak:Hem kayınpederi İsmet Paşa'yı, hem dergisi sivri dilli Akis'i...DP'li Mükerrem Sarol'la ilgili haberlerinden ötürü açılan bir dava mahkumiyete giderken CHP'liler Toker'e milletvekilliği teklif ediyor. 1957 seçimlerine girip vekillik zırhına bürünerek cezadan kurtulması mümkün... Ama Toker reddediyor bu öneriyi:"Ben gazeteci kalmak istiyorum" diyor ve bu cevabıyla kontenjanda kendisine ayrılan yeri genç gazeteci Bülent Ecevit'e terk ederek Türkiye'nin tarihini değiştiriyor.1957 Şubatı'nda da cezayı yiyor:7 ay, 23 gün hapis...İlk çocukları Gülsün'ün doğumuna iki hafta kala, o zaman "Ankara Hilton" diye anılan Ankara Cezaevi'ni boyluyor.Yatıp çıktıktan 2 yıl sonra, bu kez 1 yıllığına bir kez daha giriyor içeri...***O hapishane günlerine ilişkin anıları, Atatürk'ün de yemek yediği Pembe Köşk'teki masada, bizzat Metin Toker'den dinlemiştim.Özden, hastanede yanında eşi olmadan doğum yaparken İsmet Paşa'nın nasıl yürek acısıyla "Namertler" diye gürlediğini, Özden Hanım'ın nasıl eşine yolladığı yatak takımlarının üzerine kendi kokusu Channel 5 döktüğünü ve kendisinin nasıl içerideki diğer mahkumlardan utanıp "Aman yapma böyle şeyler" dediğini, büyük keyifle anlatırdı.***Tuhaf olan şuydu ki; Metin Toker içerideydi, ama Akis aynı keskinlikle muhalefete devam ediyordu; hem de Toker'in kaleminden çıktığı ayan beyan yazılarla...Çıldırıyordu DP'liler, "Nasıl olur, bu yazıları nasıl yazıp çıkarabilir" diye... Her tedbiri almışlar, yine de engel olamamışlardı.Bunun sırrını defalarca sormuştuk Metin Ağabeye...Her seferinde "Yooo" derdi, "...o benim sırrım, hiç anlatır mıyım... Hem kim bilir, belki bir gün, bir başka gözü dönmüş iktidar, yine böyle bir işe kalkışıp beni içeri atar, yine aynı yöntemi kullanmam gerekebilir. O yüzden anlatmam. O sırrı ben anılarımda yazacağım".Lakin anılarını tamamlayamadan gitti.Yazıların dışarı kaçırılma öyküsü de bir sır olarak kaldı....önceki akşamki konuşmaya kadar..."Büyük sır", yarım asır sonra orada ortaya çıktı:"Metin Toker'in gizli kuryesi", 2 yaşındaki kızı Gülsün'dü..."Zulası" ise onun minik paltosunun cebi...Yaşasa, sırrını açığa vurdum diye hem kızar, hem "Aferin" derdi.Nur içinde yatsın!.. can.dundar@e-kolay.net Pembe Köşk'ün çok görüp geçirmiş güzelim bahçesinde İnönü Ailesi'nin dostları toplanmıştı önceki akşam...