Madem iktidar partisi sürekli oyunu artırıyor, madem muhalefetin esamesi bile okunmuyor, madem halk, hükümetten memnun, yakınmıyor, o halde niye en küçük eleştiriye karşı bu tahammülsüzlük?
“Sinemam yıkılmasın” diyene, adalet isteyene bu gaddarlık niye?
Yaşlı genç, çoluk çocuk demeden, her itirazı olanı biber gazına, tazyikli suya boğmak niye?
Madem işler yolunda, bu korku niye?
Haksızlığın öfkesi, hesap sorulur korkusu olmasın bu?
* * *
Günlerdir “Ergenekon” davasının “Esas Hakkında Mütalaa”sını okuyorum.
2271 sayfa... Oku oku bitmiyor.
20 yerde adım geçiyor, örgütle ilgili ilk kitabı yazdığımızdan bahsediliyor.
“Ergenekon” kitabında adını koyduğumuz örgüt, davanın iddianamesinde de kitaptakine benzer ifadelerle suçlanıyor:
“Ergenekon terör örgütü en başta, ‘derin devlet’ ifadesi ile anılan, ülkemizde birçok kanlı eylemler gerçekleştiren, gerçekleştirdiği bu eylemlerle ciddi kriz, kargaşa, anarşi, terör ve güvensizlik ortamı oluşmasını amaçlayan ve bunu kısmen de olsa başararak ülkemizin gelişme ve kalkınmasının önünde engel olan bir örgüttür”.
İddianamenin üzerinden 4,5 yıl geçti, o arada birbiriyle alakasız 20 dosya birleştirildi, sonunda savcı müjdeyi verdi:
“Ergenekon’un varlığının sabit olduğu anlaşılmıştır.”
Ne beklersiniz?
Bizim kitapta yaptığımıza benzer bir tarihçe vermesini, örgütün dış bağlantılarını göstermesini, ne zaman, nasıl, nerede kurulduğunu ortaya sermesini, örgütün lider kadrosunu ve finans kaynaklarını belgelemesini değil mi?
Ama yok.
Kim kime telefonda Başbakan’ı kötülemiş, kimler hükümeti devirmeye niyet etmiş, bunlar var; ama örgütün lideri de yok, iddianamede bahsedilen “kanlı eylemleri” de...
Türkiye’yi darbeye sürükleyen 16 Mart, Balgat, Bahçelievler katliamları yok mesela; Doğan Öz, Abdi İpekçi, Kemal Türkler cinayetleri yok.
Öldürülen Kürt işadamları, yakılan köyler, faili meçhul cinayetler, derin devletin suikast işi verdiği tetikçiler yok.
Susurluk yok.
Bir tek faili belli Danıştay saldırısı var; o kadar...
Okudukça, “İnsanlar bu suçlamalardan mı yıllardır tutuklu tutuluyor” diye soruyorsunuz.
* * *
Nerede hukuk bu kadar çiğnense, nerede adalet bunca gecikse, nerede bir dava bu kadar politikleşse orada insanlar ayağa kalkar.
Haklı da olurlar.
Bu tepkiyi anlamak, davayı hızlandırmak, sanıkları tutuksuz yargılamak yerine tepki gösterenleri polisle, askerle dövmeye, suya, gaza boğmaya kalkarsanız öfkeyi ve cepheyi büyütür, “Ölmek var, dönmek yok” noktasına getirirsiniz.
Dün olan budur.
Biber gazının adaletsizliğe iyi geldiği tarihte görülmemiştir.
Mahkeme ne derse desin, bu dava vicdanlarda kaybedilmiştir.
* * *
Orada yargılananların bir kısmının suçsuzluğuna kalben inandığım gibi, bir kısmını da daha önceki yazılarımda çokça suçladığım sır değil.
Muhtemelen onların arasında da zamanında elinde tuttuğu kudretle başı dönenler, o kudret ilelebet sürecek zannedenler, en küçük eleştiriyi şiddetle ezenler olmuştur.
Ama bakın, gün geldi, kudret bitti, hukuk onlara da gerekti.
Adalet, bugünün kudretlilerine de lazım olur bir gün...
Siyasi adalet başka, ilahi adalet başka yazılıyor çünkü...