Artık vefatlarıyla dahi anılmıyorlar.Cumartesi günü, kadın kılığına giren Mehmet Ali Erbilin, kasetini imzalayan Tarkanın, Güney Afrikada sevgilisine yazdığı mesajı yanlışlıkla eşine geçen şaşkın milletvekilinin bile haberi vardı da; Dursun Akçamın ölümüyle ilgili iki cümlecik yoktu büyük medyada...Belki de iyidir böylesi:Onların okuru Akçamı hala hayatta sanıyor.***Kafdağının ardından gelmişti Akçam...13 doğum yapmış anası, 6sını yaşatabilmişti. Çocuklarını karlı Ardahan dağlarında, sırtındaki heybeye sokup Rus ordusundan, Taşnak çetelerinden kaçırarak büyütmüştü.Yıllar sonra Doğulu anaların bebelerini "taş çorbası"yla beslemesinin öyküsünü yazarak Milliyetin yarışmasında Karacan Röportaj Ödülünü kazanacaktı.Peki nasıl olmuş da Ardahanlı bir yoksul çocuktan, böyle bir edebiyatçı doğmuştu?***Çünkü Cilavuz Köy Enstitüsünde okumuştu Akçam... Orada Gorkiyle, Tolstoyla tanışmış, onlar gibi yazmaya çalışmıştı. Mezun olur olmaz girişti karanlıkla mücadelesine:Gazi Eğitim Edebiyat bölümünde öğrencilik... edebiyat öğretmenliği... Sendika başkanlığı... ve Türkiyede her okur - yazar - düşünürün mecburi durağı:Cezaevi...12 Martta tutuklanmış, tartaklanmış, hüküm giymiş, açığa alınmış, meslekten atılmış, gazeteciliğe başlamıştı. Milliyet de dahil pek çok gazetede makaleleriyle duyurdu sesini... 1976da Türk Dil Kurumu roman ödülünü aldı. Benim kuşağım onu Demokrat gazetesiyle ve kendisi gibi asi oğullarıyla tanıdı. 12 Eylülde yurtdışına çıktı. Yıllarca sürgün hayatı yaşadı. Ama yaşama ve yazma azmi, ülke sevgisi hiç azalmadı.***İki ay önce akciğer kanseri teşhisiyle Gazi Hastanesine kaldırılmıştı.En ağır komadan uyandığında bile ilkin kolundaki saatine baktığını söylüyor yakınları... öylesine tutkundu yaşama...Ama küskündü de aynı zamanda...Edebiyat dünyasınca yok sayılmıştı. O alemin himmet çemberine dahil değildi.Ardahan da sahiplenmemişti onu... Ne bir sokağında adı, ne bir caddesinde izi vardı. "Sakıncalı"ydı. Geçen haziran, oğlu Alperle gittiklerinde, onca yıl uğruna didindiği, okuttuğu, öykülerini yazdığı köylüleri "Bize bi iş bulmadın" diye sitem ettiğinde yıkılmıştı.Köylülerin bezirganlaşmasına, ülkenin gidişatına, aydınlanmanın tıkanışına ve artık kendisini taşıyamayan, yazdırmayan bedenine öfkeliydi; öylece döndü Kafdağının ardına...Küskünlüğünü kağıda dökmek oğluna düştü. Ardahanın internet sitesinde (www.ardahan.org.tr) okudum Alper Akçamın yazısını:"Mücadeleciydi, aykırıydı, yaşam sevinciyle doluydu; ve o benim babamdı" diye başlayan satırlarını, "Uğurlar olsun sana Kafdağının çarıklı çocuğu!" diye noktalıyordu.Biliyor musunuz; bu satırların yazarı, babasından devraldığı bayrakla 26 yıl, Anadolunun dört bir yanındaki SSK hastanelerinde doktorluk yapmıştı.***Neyse boş verelim şimdi bunları:Duydunuz mu, Güney Afrikada bir milletvekili, sevgilisine yazdığı "Özledim" mesajını yanlışlıkla eşine atmış. Galiba boşanacaklarmış.Ne ayıp değil mi? can.dundar@e-kolay.net Eskiden, hiç değilse öldüklerinde haber olurdu yazarlar...