Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları

Ne finaldi ama! “Amirim“, kimliğiyle rozetini, kendisine işten el çektiren badem bıyıklı savcının yaka cebine sıkıştırdı.
İki kere vurduğu kalçasını göstererek, “Bu bende” dedi.
Sonra ekibiyle buluştu; eski bir teypte Neşet, “Haydar Haydar“ı söylerken o ince belli çay bardağına rakı doldurttu.
“Unutmak kelimesi ‘un’dan çıkmış” dedi:
“Birini bir bütün olarak unutamazmışsın. Unufak etmek, gözünü, kaşını, sesini yavaş yavaş silmek gerekiyormuş ki unutasın. Ben unutmak istiyorum, ama unutmak istedikçe her şeyi yeniden hatırlıyorum. Unutamıyorum.”
Sonra durdu.
“Rakı koy” dedi.
96 haftalık serüveninin son sözü bu oldu.
Rakısını örtmeye buz yetmedi.
“İçme artık, kaldıracaklar yayından... Süleyman gibi nedamet getir, Hürrem gibi secde et. Küfretme, idare et” diyenlere inat, bol bip’li bir küfür sallayıp fondipledi.
Ve kırmızı vosvosuna atlayıp gitti.
***
Baskıya yenilmiş televizyonumuzun son kahramanıydı.
En sevdiğimiz, belki de tek sevdiğimiz “aynasız“dı.
Ankaralıydı. Küfürbazdı. Yenikti. Alkolikti.
Bir romandan çıkıp gelmişti.
Hayatına giren tüm kadınları kaybetmişti.
İçine atmaktan içi şişmişti.
Daraldıkça meyhaneye kaçıp Neşet’le içmişti.
Muhalifti.
“Derin devlet“e, polisteki cemaate, haksız adalete kafa tutmuş, her daim ezilenin yanında durmuştu.
Hem kendisinin hem kanalının başını belaya soktuğu halde “ıslah olmamış“, “bip“leye bipleye sövmüş, mozaiklene
mozaiklene kafa çekmişti.
Kendisini yaratan Emrah Serbes ile senaristi Ercan Mehmet Erdem‘in dediği gibi, herkesin boyun eğdiği dönemde, “Kimseye eyvallah demeden geldi, eyvallah demeden gitti.”
Belki de o yüzden, gidişi bu kadar canımızı acıttı.
***
Yaratıcıları, şimdi onunla buluşmamız için yeni bir yol deneyecek:
Dizinin son bölümünü Kızılay’da kurulan dev barkovizyonda bir arada izleyen seyirciden aldıkları cesaretle her ay bir bölüm çekip Behzat‘ı küçük salonlarda gösterecekler.
Sinemada ne kadar özgür olunabileceğini test edecekler.
Bir benzerini Onur Ünlü, harikulade son filmi “Sen Aydınlatırsın Geceyi“ için deniyor. Dağıtımcılara vermediği filmini kent kent gezdiriyor.
Tarihe geçecek bir kavşaktayız.
İktidarın, sansürün, baskının, piyasanın, reklamın kıskacında sanat, çıkış arıyor.
Alternatif mecralar bulma sırası, çok yakında Devlet Tiyatrosu, operası, balesi sanatçılarına geliyor.
Erdal Beşikçioğlu‘na ve Behzat Ç. ekibine bize, dik durmanın yollarını ve televizyonun hudutlarını gösterdikleri için teşekkür ediyoruz.
Şimdi korkaklara arkamızı dönerken kalçaya iki şaplak atıp “Bu bende“ demenin ve kırmızı vosvosun peşine takılıp “eyvallah”sız laf edilebilecek yeni yollar keşfetmenin zamanıdır.

Haberin Devamı

Hatay’dan yükselecek ses
Bir alkış daha...
Bugün bir grup duyarlı sanatçı, Reyhanlı’ya gidip aşağıdaki açıklamayı yapacak:
“Dünyanın herhangi bir şehrinde kimin yaptığı belirsiz bir bomba patlatıp çoluk çocuk kadın gözetmeksizin masumları katlederseniz dini, dili veya ırkı farklı insanları kolaylıkla birbirine düşürebilirsiniz. Ama bu hesap, dostluğun şehri Hatay’da tutmaz.
“Dünyanın herhangi bir ülkesinde, cümbür cemaat bütün medyasıyla savaş çığırtkanlığı yapsanız kolaylıkla on binlerce cana mal olacak bir savaş yaratabilirsiniz. Ama bu hesap, kardeşliğin şehri Hatay’da tutmaz.
Bizler, binlerce yıldır, dünyada eşi benzeri olmayan bir hoşgörü iklimi yaratan Hatay’a, Reyhanlı’ya kardeşlik hukuklarına destek olmaya, başsağlığı ve şifa dilemeye geldik.
“Bir an önce gerçek sorumluların yakalanmasını beklediğimizi ve bu çalışmaların takipçisi olacağımızı kamuoyunun bilmesini istiyoruz.”