Diyarbakır’da bahar havası var. Her anlamda... Şehir, kışa inat gülümseyen bir güneşle karşıladı bizi... Kenti dolaştıkça, insanlarla konuştukça, iklimdeki bu ılımanlığın sokağa da hakim olduğunu gözledik.
Şehrin karakteristiği haline gelen karamsar endişe, yerini iyimser bir bekleyişe terk etmiş.
“Barış” lafı, iyice dillere yerleşmiş.
Gözler, kulaklar İmralı’ya, görüşme sürecine kilitlenmiş.
Ya Paris?
Suikastlar, cenazeler?..
Bu provokasyon bile, olumlu havayı dağıtmaya yetmemiş; hatta tersine, barış kararlılığını perçinlemiş.
Bugünkü cenazeye iki anlam biçiliyor:
1) Ölenleri sahiplenme...
2) Barış sürecine destek...
Cenaze bu anlamda, Paris suikastıyla yapılmak istenene, yani barışın dinamitlenmesine bir tepki mesajı verecek.
Paris’ten gelen cenazelerin acısıyla, barışın vaat ettiği düğün sevinci iç içe geçecek.
Pamuk ipliği yerine zincir
Namık Durukan’la birlikte öğlen yemeğini Ofis semtindeki baro lokalinde, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’la yiyoruz.
Bugün için endişeli görünmüyor.
Provokasyon ihtimalinin fazlaca dillendirilmesinden rahatsız...
Erdoğan’ın dünkü mesajındaki sözcükler, onun dilinde de var:
“Güvenlik güçleri hassas olmalı... Sağduyuyla ve soğukkanlılıkla hareket edilmeli...”
“Barış sürecini pamuk ipliğine bağlı gibi gösterirsek biri gelir o ipi keser. Gelin, zincirle bağlayalım süreci” diyor.
Sürecin artık topluma mal olduğunu, siyasi iradenin geride kaldığını söylüyor; Hükümet’in “Süreci ben yönetirim” demekten vazgeçip “Beraber yönetelim” demesi, önerileri dinlemesi gerektiğine inanıyor.
‘Balyoz’da da haksızlık var’
Diyarbakır’da kiminle konuşsanız Erdoğan’la ilgili temkinli laflar duyuyorsunuz.
Ne olursa olsun barış sürecinden dönmeyeceğini açıklaması, kararlı davranması takdir topluyor.
Ancak bir yandan da “10 bine yakın” KCK’lının tutuklu olması soru işaretlerine yol açıyor.
Yeni yargı paketiyle KCK’lılar salıverilebilir mi?
Demirtaş, “Bunu koz olarak kullanmak, eşeğini kaybettirip yeniden buldurmak gibi” diyor ve çok ilginç bir gönderme yapıyor:
“Sadece KCK’da değil, mesela Balyoz davasında da bazı haksız tutuklamalar var. O yüzden Türkiye’nin böyle geçici önlemlere değil, adil yargı ve demokrasi için toplumsal mutabakata ihtiyacı var.”
“Öcalan selam yolladı”
Ya PKK cephesi?
Barışa açılan kapıya İmralı’dan, Kandil’den nasıl tepki geliyor?
Örgüt, “eylemsizlik” kararı alıp süreci kolaylaştırabilir mi?
Demirtaş, Öcalan’la hiç karşılaşmamış. Cenazelerden sonra Bakanlık izin verirse İmralı’da ilk kez görüşecek ve birinci elden nabzı tutacak.
“Başbakan’ın söylediğinin aksine biz İrlanda’daki Sinn Fein gibi ‘örgütün siyasi kanadı’ değiliz; o yüzden eylemsizlik ve silahsızlanma konularını örgütle konuşmaları lazım” diyor.
“Öcalan PKK’ya bir eylemsizlik mesajı yolladı mı?”
Demirtaş’a göre şimdilik sadece bir “Selam” yolladı.
Bu ne demek?
“Yani soruyor: Bir sürece giriyoruz, ne diyorsunuz?”
Örgüt, henüz bir açıklama yapmadı. Onlar da bir yol haritasının ve görüşme mekanizmasının ortaya çıkmasını bekliyor.
Ancak Demirtaş’a göre bir yandan barış süreci denirken öte yandan Kandil’in bombalanması, sürece zarar veriyor.
Sınav günü
Bugün barış süreci, ilk büyük sınavına giriyor.
İlk girişimi söndüren Habur’dan farklı bir manzara var:
Orada bir şenlik havasıyla barış kutlaması vardı.
Bu kez barış, bir cenaze konvoyu ile karşılanıyor. Umalım ki düğün, cenazeye dönmesin. Taziye, nihai düğüne hizmet etsin. Bu gelen, son cenaze olsun ve memleketin dağlarına da bahar gelsin.
KAHVEDEKİ ADAM:
Bu kez Te-Ce demiyoruz
Namık Durukan’la, Ulucami’nin hemen yanındaki esnaf kahvesindeyiz.
Diyarbakır esnafı hararetle dama oynuyor. Bizi görünce, strateji kabiliyeti gerektiren bu oyundan kafalarını kaldırıp barış sürecinin izlemesi gereken strateji üzerine yoruma başlıyorlar.
Ortak kanı:
“Süreç olumlu... Umut vaat ediyor.”
Ortak kaygı:
“Süreç kırılgan ve herkes temkinli yaklaşıyor.”
“Yarın polis müdahale etmezse olay çıkmaz” görüşü yaygın... Orta yaşlı bir işçi, hem ümitvar hem tepkili konuşuyor:
“Son iki gündür havaalanından sürekli askeri uçak kalkıyor, bombardıman yapıp dönüyor. Bu nasıl barış süreci? Hem elini uzatıyorsun, hem eli kırmaya çalışıyorsun?”
Paris suikastlarını soruyorum.
Yaşlıca bir Diyarbakırlı, bilgece bir edayla ve kısık sesle cevaplıyor:
“Eskiden bu tür durumlarda hep ‘Te-Ce’nin (yerel dilde ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin”) işi’ derdik. Bu sefer öyle demiyoruz.”
“-Kimin işi sizce?”
“-Yüzde 80 dış güçlerin... Suriye, İran, İsrail, belki Rusya...”
Kahvede kiminle konuştuysam cenazeye katılacağını söylüyor. 15 yıl İstanbul’da yaşamış bir Diyarbakırlı, iki şehrin farkını şöyle özetliyor:
“İstanbullular bunu anlamayabilir: Burada cenazeye katılmak bir insanlık görevidir. Temel değerimizdir. Katılmayanı ayıplarlar.”
Bu biraz da CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na gönderme...
Erdoğan, Kürtler nezdinde Uludere’de kaybettiği itibarı, son barış atağıyla ihtiyatlı da olsa toparlamışa benziyor; Dersimli Kılıçdaroğlu ise Dersimli Sakine Cansız’ın ailesine taziyeye giden Dersimli Aygün’e yönelik çıkışıyla bölgede puan kaybediyor.
Ve cenazeler geldi
Gece Diyarbakır Havaalanı’ndaydık.
Cenazelerin gelişi, aslında bugün yaşanacakların provası gibiydi.
Karşılamaya gelenler acılı ve öfkeliydi; ancak öfkenin hedefi Hükümet değildi. Sloganlar daha çok “faşizm”e yönelikti.
Polis de son derece mutedil ve mesafeliydi. Uzaktan izlediler, müdahale etmediler.
Gözümüzün önünde, bir polisin “İn lan ordan” uyarısı, amirlerin uyarısıyla “Oradan iner misiniz lütfen”e dönüştü.
Demek ki olabiliyormuş.
Yönetici kadrolar sağduyu gösterirse halk, sevincini de acısını da nasıl yaşayacağını biliyormuş; onlara yol öğretmek fuzuli ve ayıp kaçıyormuş.
Darısı bugüne...
DEMİRTAŞ PORTRESİ
Kürtçe dersi alan Kürt lider
Selahattin Demirtaş aslen Palulu bir Zaza...
İlkokulu bitirememiş bir anne babanın 7 çocuğundan biri...
Çocukların hepsi üniversiteyi bitirmiş.
Demirtaş da Ankara Hukuk mezunu...
Henüz 40 yaşında... Son birkaç yıldır Kırmançi dersleri alıyormuş; bir hayli ilerletmiş.
“Kürtlerin parti lideri Kürtçe bilmiyor” eleştirilerine karşılık, “Bunun utancını asimilasyon uygulayanlar taşımalı” demiş hep...
O dönem tamamen bitti mi?
“Ne gezer” diyor Demirtaş...
Dün sabah “Cegerxwin (Cigerhun)’un Kültür Merkezi”nde basınla sohbet etti.
O kültür merkezine adını veren Gercüşlü Kürt şairinin adında “x” ve “w” olduğu için kültür merkezine soruşturma açılmış, hala sürüyormuş.
Demirtaş, “’De Gaulle’ veya ‘Kennedy merkezi’ deseler kimse ses çıkarmayacaktı. Bir Kürt aydınının adına bu tahammülsüzlük niye” diye soruyor haklı olarak...
Vitrini sevmeyen eş
Diyarbakırlılar onu insan hakları mücadelesiyle tanıyor. Ama eşi daha az görünüyor.
Bu kez yemeğe birlikte geldiler.
Başak Demirtaş, ilkokul öğretmeni... Diyarbakır’da yaşıyor. Ankara’ya ısınamayanlardan...
Siyasetle ilgileniyor, ancak vitrinde olmayı sevmiyor. O yüzden de gündelik politikaya uzak duruyor. 9 ve 6 yaşlarındaki kızlarıyla ilgileniyor.
Ailedeki görünümün tersine, partide kadınlar hep ön planda...
Kadın ve erkek eşbaşkanlar sistemi sadece BDP’de var.
Demirtaş, “BDP, seçilmişlerde kadın oranının en yüksek (yüzde 23) olduğu parti” diyor.
Bu, partinin bir tercihi olmanın ötesinde, bölgede kadının sokakta elde ettiği gücün bir yansıması...
Muhtemelen o yüzden, bugün 3 kadın PKK’lının cenaze töreninde parti adına konuşmayı da yine bir kadın yapacak.