KAHİRE
Bu yaz, kısmetimiz meydanlardan açıldı.
Haziranı Taksim’de geçirdik.
Temmuza Tahrir’de girdik.
Tarihe tanıklık etmek üzere, Taksim’den kalan gaz maskelerimizi sırt çantamıza yükleyip Tahrir’e geldik.
Üstelik Milliyet‘in “Bazı Mursi yandaşları korkudan sakalını kesiyor” diyen dünkü haberinin ardından, sakalla...
Önceki gece askerin Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’yi devirmesinden sonra dün gece Tahrir, “Arap Baharı“ndan “Arap Düğünü“ne geçmişti sanki...
Mısır tarihinin tanığı olan meydan, bu kez Müslüman Kardeşler’in iktidardan devrilişini kutluyordu.
“Ordu-millet el ele”
Havai fişeklerin patırtısı, alandaki sevinç çığlıklarını ve “Yaşa Mısır”, “Ordu-millet el ele” sloganlarını bastırmaya yetmiyor, kornalar, düdükler, vuvuzelalar alana bir şenlik yeri havası veriyordu.
Çoluk çocuk, kadın erkek heyecanlı bir kalabalık Mısır bayrağını kapıp alanı doldurmuştu. Önceki gecenin beklentili gerginliği, yerini, istediğini almanın verdiği rahatlama ve coşkuya bırakmış, alana, bir zafer havası yayılmıştı.
Taksim’in ünlü Anonimous maskeleri bu kez Tahrir’in yüzlerinde gülümsüyordu.
“Defol“ anlamına gelen kırmızı kartlar ve Mursi posterlerine indirilen ayakkabılar görevini tamamlamıştı.
Ve önceki geceki üzeri çizili Mursi posterlerinin yerini, onu deviren Genelkurmay Başkanı Abdülfettah el Sisi‘nin posterleri alıvermişti.
Tahrir, üç yılda üçüncü lideri deviriyor.
“Kral öldü, yaşasın yeni Kral...”
Cuma gerginliği
Bugün Tahrir’e Mursi yanlıları -ki bir gecede muhalif konuma düştüler- da yerleşmek istedi, ancak Mursi karşıtları kaptırmadı.
Malum; Tahrir’i alan, iktidarı da alıyor.
Devrik liderin yandaşları muhtemelen yarınki cuma namazında gösterecek tepkisini...
Bunu şehrin kritik yerlerine ve özellikle büyük camilerin çevrelerine yerleşen tanklardan hissetmek mümkün.
Tahrir’deki coşkunun Kahire’nin her köşesinde hissedilmediği bir gerçek...
Her darbenin sevineni ve yenileni yok mudur zaten...
Aslında darbenin her türünü tatmış bizler için Mısır darbesi “Hepsinden biraz“ tadında:
Abdülfettah el Sisi’nin”halka hitabı”yla Evren‘i ve 12 Eylül’ü hatırladık.
Halkın “Yaşasın ordu. Kurtulduk“ çığlığıyla 27 Mayıs’a gittik.
Asker, iktidarı almak yerine teknokratlara devredince 12 Mart’ı andık.
Darbecilerin, İslamcıları hedef alan açıklamalarıyla da “Galiba bu da Mısır’ın 28 Şubat’ı“ dedik.
Darbenin asıl kötülüğü
Lafa, bu tür yazıların “Amentü”sü sayılan cümleyle başlayalım:
Darbenin her türü kötüdür. Türkiye’ye ne kadar kötülüğü olmuşsa Mısır’a da olacaktır. Belki de en büyük kötülüğü, meşru seçimle iktidara gelmiş ve iktidarda yıpranmaya başlamış Müslüman Kardeşler’i yeniden umut haline getirmesi olacaktır. Ama darbeyi kınayan her açıklama, Mursi’nin hatalarını görmeden biraz eksik sayılır.
Darbeyle gelen, darbeyle gider
Aslında bugün “halk ihtilali“ ile gittiği söylenen Mübarek‘i götüren de bir askeri darbeydi.
Mursi’ye bugün darbeyle kapanan kapıyı, (sandıktan önce) bu darbe açmıştı.
Ancak Müslüman Kardeşler, kendilerine açılan kapıyı kötü kullandı:
İktidar kibri, “Çoğunluğum, istediğimi yaparım“ anlayışı, yargının siyasallaştırılması, iktidara sınırsız yetki tanınması, muhalefete kulak tıkanması, muhalifleri dışlayıcı anayasa hazırlığı, yandaş tayinleri, kötü ekonomi karnesi, devleti “İhvanlaştırma” politikası, ordunun saf dışı kalmasıyla hepten artan güvenlik sorunu ve katlanan yokluklar, toplumun dikişlerini attırdı.
Böylece Mursi, sadece Mısır siyasetinin her daim başrol oyuncusu olmuş orduyu değil, Mübarek zulmüne karşı kendisini desteklemiş liberalleri, laikleri, hatta Selefileri de karşısına aldı.
Darbe gecesi, Genelkurmay Başkanı’nın arkasındaki sivil koro, bunun kanıtıydı.
Mursi’nin bir uzlaşma çağrısı ya da güvenoyu istemesi, ateşi düşürebilirdi. Yapmadı. Bu tavrıyla “Mübarekleşti” ve bu kez kendisine karşı ayaklanacak “İkinci Tahrir“i bizzat hazırladı.
Sonunda, anayasayı yaparken istemediği işbirliğini, askeri darbeye karşı istediğinde devrilmişti bile...
Tabii o da hemen “dış güçlerin komplosu”ndan dem vurdu.
Tıpkı kendisinden önce devrilen Mübarek gibi...
Arap Yazı da yayılır mı?
Anlaşılan o ki, “Arap Baharı“ndan “kavurucu yaz“a geçtik.
Dünkü Arap gazeteleri, Arap Bahar’ının meyvelerinden olan Tunus Başbakanı Raşid Gannuşi’nin “Tunus gençleri, sakın Mısır’ı örnek almayın“ diyen demecini yayımladı.
İki yıl önceki isyanın Tunus’ta başlayıp birkaç haftada Mısır ve çevresine sıçradığı hatırlanırsa, yeni Arap yönetimleri, dünkü sari hastalığın da aynı hızla yayılmasından korkuyor olabilir.
Kıssadan hisse
Alınacak ders özetle şudur:
Darbe sorunlara çare değil.
Sandık da hükümranlığa bahane değil.
Ve artık siyasetin, görmezden gelinemeyecek, sandığı beklemeden tepki veren, yeni ve korkusuz bir aktörü var:
Meydanlar...
Taksim’den Tahrir’e gelince bu, çok daha net görünüyor.
Erdoğan “Askerin üzerine git” demişti
Cumhurbaşkanı olduktan sonra Mursi’yi ilk arayıp kutlayanlar Gül ve Erdoğan olmuştu.
Mursi, Eylül 2012’de Türkiye’ye gelmiş, Ak Parti Kongresi’ne katılmıştı. Orada yaptığı konuşmada, “Ak Parti’ye hayranlığımı gizleyemiyorum“ demişti.
İki ay sonra Erdoğan Mısır’a gidip Mursi’yi ziyaret etti.
O geziye katılanlardan biriyle konuştum dün... Başbakan’ın Mısır’da Mursi’ye Türkiye’de askeri vesayetin kaldırılmasından sonra askerin nasıl sahneden çekildiğini anlattığını söyledi:
“Ona askerin üzerine gitmekten çekinmemesini tavsiye etti” dedi.
Lakin Mısır, biraz erken patladı.