Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları


Bir Cumhuriyet fantezisi
Bir an için şöyle bir sahne hayal edin:
Yarın sabah 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları Saray'da resmi kabul ile başlıyor.
Mehteran bölüğünün marşları ardından o gün için özel kaftanını giymiş olan Padişah önce Başbakan'ı kabul edip "bayramlaşıyor", ardından geçit törenini izlemek üzere "saltanat arabası"yla stadyuma gidiyor.
Halk, geçtiğimiz yüz yılda artık tamamen "sembolik"leşmiş bu makamda oturan Padişah'ı ve ailesini coşkuyla alkışlıyor.
Gece de Saray'da Cumhuriyet balosu var.
Herkes, hanedanın adetlerini takmayan deli dolu Prenses'in bu baloda kiminle dans edeceğini merak ediyor.
Bu şanslı aday, konuk İsveç kralının yakışıklı oğlu olabilir mi?

* * *

Sadece bir fantezi bu...
Geçenlerde "Aykırı Tarih" kitaplarının "Eğer Öyle Olsaydı" serisinde (Aykırı Y. 2000) rastladığım türden bir fantezi...
Bu fantezi gerçek olabilir miydi?
Cumhuriyet'i doğuran 1920'ler Türkiye'si düşünüldüğünde olamazdı.
Gerçi bugün pek hatırlanmasa da Halife Abdülmecit Efendi Cumhuriyet'in ilanını, M. Kemal Paşa'ya çektiği - kısa ve soğuk - bir telgrafla kutlamıştı.
Buna rağmen Cumhuriyet, saltanatın enkazı üzerinde kurulmuştu. O eski yapıyla birlikte varolamazdı.
Ama olabilse, herhalde günümüzün Saray'ı, siyasetin takvimine göre hayli yavaş sayfa değiştiren kültürel bağların, geleneksel mirasın ve Buckingam'a benzer gözkamaştırıcı bir turistik cazibenin adresi olurdu.

* * *

Süreyya'nın öldüğünü öğrendiğimde Perihan teyzemi arayıp başsağlığı diledim. Çok üzüldü.
O'nu hayatında bir kez, o da 1950'lerde Türkiye'ye geldiğinde, birkaç saniyeliğine görmüştü. Çoluk çocuk saatlerce yol kenarında beklemişler ve Süreyya'yı üstü açık bir arabada Şah'la birlikte şöyle bir görüp el sallamışlardı. Ama kendimi bildim bileli o sahneyi anlatırdı.
Bu peri masalını öyle sevmişti ki, Süreyya'nın mahsunluğunda kendininkini unutmuştu.
Türkiye'nin Süreyya'nın ardından döktüğü gözyaşında, bir rüya kraliçesinin mucizevi kaderi kadar, veliaht doğuramadığı için sürgüne yollanmış güzel bir kadının kederi de var elbet... Ama belki bu ilginin bir başka boyutu da, yüzyıllarca imparatorluk bayrağı altında yaşamış bir halkın, yarım kalmış hanedan merakına başka diyarlarda karşılık bulma çabasıdır.
Hafızalarda saklanmış bir saltanat özentisi, başka Şah'ların, prenseslerin parıltılı libası içinde yaşatılıyordur.

* * *

78 yıl önce bu gece, yani 28 Ekim gecesi Mustafa Kemal Paşa Ankara'da sofrasındaki arkadaşlarına "Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz" derken, onun diktatör olacağından korkan muhalifleri İstanbul'da Halife ile yemekteydiler.
Ne ilginçtir ki, 12 saatlik bir operasyon, Ankara'yı İstanbul'dan, Atatürk'ü eski dostlarından, eski Türkiye'yi yenisinden kopardı.
Ve ortaya bir Cumhuriyet çıkardı.
Bu mucizenin saat saat öyküsünü yarın akşam CNN Türk'teki "Milat" belgeselimizde izleyebilirsiniz.
Ancak 78 yaşında bir Cumhuriyet'in doğum hikayesini izlerken ona ilişkin heyecanımızı neden kaybettiğimiz sorusunu da unutmamalıyız.
Bu bayramın, neden bir kraliçenin ziyareti kadar bizi yollara dökemediğini ve gazetelerin manşetlerine yerleştiği halde belleklerimize, gönüllerimize yerleşemediğini iyi düşünmemiz gerek.