Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bazı erkekler için bu Sevgililer Günü’nün bir farkı var:
Onlar bu gece, “Gri’nin Elli Tonu”nu okumuş kadınlarla buluşacak.
Ve korkarım, “Bay Gri” ile kıyaslanacaklar.
* * *
“Bay Gri”, çağımızın en çok ve en hızlı satan kitabının kahramanı...
Zengin bir işadamı... 22 yaşındaki bakire edebiyat öğrencisi ile kurduğu şehevi ilişki, aylardır dünyayı sallıyor.
Hangi ülkede kitapçıya girsem “Gri”, liste başında...
40 dile çevrildi; 50 milyon sattı, şimdi filmi çekiliyor.
Aynı ilgiyi Türkiye’de de gördük:
“Grinin Elli Tonu” (Pegasus, 2012), çıktığı ay 100 bin sattı.
Kitap, bir kadının elinden çıkma; okurların çoğu da kadın...
* * *
Kimine göre, bizim kuşağı yetiştiren 1975 model “O’nun Hikayesi”nin yeni sürümü bu...
Kimine göre “Seks satar” ilkesinin yeni bir kanıtı...
Zengin işadamının genç kızı fantezilerine esir etmesini, “efendi-köle ilişkisinin yatağa taşınması” sayan da var.
Çok satış sırrını, “klişe erotik sahneler ve küresel pazarlama becerisi” ile açıklayan da...
* * *
Hepsi doğru olabilir, ama bunca ülkede, çoğu kadın, 50 milyon okur, aynı cüretkar öyküyü okuyorsa, bunu klasik şablonların ötesinde deşmek gerekir.
Sanırım buradaki asıl başarı, cinsel içerikli bir kitabın, 35 yaş üstü ev kadınlarının alışveriş sepetine sokulması...
Kitap bu özelliğiyle, “Anne pornosu” diye adlandırıldı.
Satış arttıkça çekingenlik kırıldı.
Kadın kitaplarındaki “Beyaz roman”, “pembe roman” bariyeri yıkıldı.
Romanlar, kızardı.
* * *
Bu teze, bir başka romanı tanık göstereceğim.
Günseli Önal’ın “Sınırsız Tutku”sunu (Asur, 2012).
Günseli, bizim kuşaktan bir gazeteci... Birlikte Meclis koridorlarını arşınlamışlığımız var.
Şimdi o dönemi, “erkek egemen bir ortamda, dişiliğimi bastırmak zorunda kaldığım, erkek kodlarıyla yaşadığım yıllar” diye tanımlıyor; hakiki genlerine (“fabrika ayarlarına”) dönüşünün, dişiliğini keşfedişinin öyküsünü anlatıyor.
30’lu yaşlarının ortalarında bir sabah, alacakaranlıkta uyanmış, karşıdaki sandalyede oturan yaşlı bir kadının, “Bütün hayatımı heba ettim” diye dövündüğünü hissetmiş.
“Bendim o” diyor Günseli:
“Yaşlılığımdı. Derin bir pişmanlıkla kendimi sorguluyordum.”
O günden sonra kendini keşfe koyulmuş.
Yıllardır beyninde ona hükmeden ahlak bekçisini emekli etmiş, “Elalem ne der”i boşvermiş. Arzularıyla birlikte büyüyen korkularına veda etmiş.
“Sınırsız tutku”ya geçmiş.
* * *
68 kuşağınınki topyekün bir özgürlük çağrısıydı.
80’lerde onların çocukları, kadın hareketini çoğalttı.
Bugün başkaldıran kadınlar, 68’lilerin torunları, 80’lerde feminizmle tanışanların çocukları...
TV’de, internette, filmde, klipte, sokakta cinselliğin sere serpe yayıldığı bir çağdalar.
Cesurlar. Bayatlamış tabulara aldırmıyorlar.
Giysilerinden, fikirlerinden, vücutlarından utanmıyorlar.
Sırasıyla babaları-kocaları-çocukları için yaşadıkları bir hayatın ortasında, “Sıra bende” diyor, empatinin yerine egolarını, tutkularını koyuyorlar.
Aşkla seksi birlikte istiyorlar.
* * *
Türkiye açısından işin ilginç boyutu, bu dalganın, ülkenin üzerine çöken muhafazakar bulutla çakışması...
Kadınlar mahalle baskısını daha yoğun hissettikleri bir dönemde, erotik roman okuyor, TV’de sevişen bir padişahı izliyor, canlı yayında adayları kıyaslayıp koca seçiyor.
Üst kurullar, kıyafet yasakları, ayıplar, baskılar, dayatmalar, kendini keşfeden kadını dizginlemeye yetmiyor.
Yıllarca hükmetmeye alışmış erkekler için zor bir dönem...
“Bay Gri”yi ve daha önemlisi ne istediğini bilen, açıkça söyleyebilen kadınlar geliyor.
Erkeklere kolay gelsin.
Sevgililer Günü’nüz kutlu olsun!