‘Demokratik rejimi baskı rejimine çevirirseniz ihtilal millet için meşru bir hak olur. Mısır örneği de gösteriyor’
Önceki gece katıldığı TV programından çıkışta, bir süredir komada olan kayınbiraderinin ölüm haberini almış Kemal Kılıçdaroğlu...
Gece yarısı Kocaeli’ne yola çıkmış. Eşini orada bırakıp sabaha karşı Ankara’ya dönmüş.
1.5 saat uyuyabilmiş.
Sabah Esenboğa Havaalanı’na geldiğinde üzgün ve yorgun görünüyordu. Acısını içine gömüp Karadeniz gezisine çıkmak zorundaydı.
Uçakta “Cenazeye kalamadım, program elvermedi” dedi.
“Siyaset böyle”ydi.
O yorgunlukla Samsun’a uçtu.
‘Türkiye faşizme gidiyor’
Yolda sohbet ettik. Mısır’daki ayaklanmadan bahsederken söz, CHP milletvekillerinin yaptığı isyan çağrısına geldi.
Başbakan’ın bu çağrıyı eleştirdiğini, “Seçime gidilirken ne isyanı” diye soranlar olduğunu hatırlattım.
“Arkadaşlarımız yargıda yapılan operasyonların ciddiyetine dikkat çektiler” dedi:
“Çoğu hukukçudur. Yargının siyasallaşmasının topluma maliyetini, yargıdaki tehlikeyi en iyi gören insanlar... Aydın duyarlılığıyla böyle bir açıklama yaptılar. Buna toplumun bir tepki vermesi lazım.”
Kılıçdaroğlu Türkiye’nin AKP’ye karşı tepki vermeyen bir topluma dönüştüğünü düşünüyor. Medyanın susturulduğunu, sivil toplum kuruluşlarının, üniversitelerin baskı altında olduğunu, işadamlarının “Medya önünde konuşursam ceza yerim” diye korktuğunu belirtiyor.
Küçük yerlerde CHP konvoyuna selam vermeye korkanlar, bu izlenimin kanıtları...
“Türkiye ağır ağır faşizme gidiyor” diyor Kılıçdaroğlu: “Hükümetin baskısı, demokratik tepkiyi engelliyor.
Toplumun korkudan arındırılması, cesaretlendirilmesi gerekiyor. Ben de o yüzden kurultay konuşmamı ‘Sesiniz daha gür çıksın. Kalkın ayağa’ diye bitirdim.”
Menderes’ten beter
Konuşmasındaki ifadelerin, 1960’ların başında İsmet İnönü’nün yaptığı bir konuşmaya benzediğini söyledim.
Menderes iktidarı Meclis’te yargı yetkisi de bulunan bir Tahkikat Komisyonu kurduğunda Paşa aynen şöyle demişti:
“Demokratik rejimi baskı rejimine çevirirseniz ihtilal, millet için meşru bir hak olur.”
“Evet, aynı durum” dedi Kılıçdaroğlu, “...hatta daha ağır” diye ekledi:
“O dönem iletişim bu kadar güçlü değildi. Herkesin telefonunu dinleyemiyorlardı. Şimdi durum daha vahim. Menderes’in son döneminde bile yaşanmayan baskılar yaşanıyor. İnsanlar telefonla konuşmaya korkar halde. Böyle bir baskı varsa, baskıya karşı direnmek haktır.”
Ve sözü Mısır’a bağladı:
“Mısır örneği de gösteriyor: Baskı devam ederse baskılara karşı direniş de artacaktır.”
‘Hizbullah kasetlerini savcıya verebilirim’
CHP lideri, Erdoğan’ın iki partili sistem önerisinin başkanlık sistemi arayışının bir uzantısı olduğuna inanıyor. Bu konuda Çankaya ile hükümet arasındaki görüş farklılığını da önemsiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimine doğru bu farklılığın daha da artabileceğini düşünüyor.
Ya kendi partisi içindeki farklı sesler?..
Süheyl Batum’un bazı Silivri tutuklularının milletvekili adaylığı konusundaki sözlerinin Genel Başkan’ı zor durumda bıraktığı hissediliyor. Bu konuda “Evet” ya da “Hayır” diyemiyor.
“Onların böyle bir talebi olmadan konuşmak yararsız” diye kapatıyor:
“(Batum) arkadaşımız Silivri’ye duruşma izlemeye gitmiş; bu konuyu sormuşlar, bir temennisini dile getirmiş. Biz biat partisi değiliz, demokratik bir partiyiz. İsteyen görüşünü dile getirir. Kendisiyle bu konuyu görüşmedik.”
Ama şu cümle manidar:
“Biz AKP-Hizbullah ilişkisinin üzerine giderken bu konunun dile getirilmesi doğru olmadı.”
Yasadışı yapılmış kayıtlar
Hizbullahçılarla bazı AKP’li il ve ilçe yöneticilerinin yaptığı telefon görüşmelerinin kayıtları halen CHP liderinin masasının üzerinde duruyormuş.
Kendisi henüz dinlememiş, dinleyenler ona aktarmış.
Hizbullah’ın desteğini isteyen konuşmalarmış.
“Zaten aralarında bir işbirliği var. Referandumda AKP’yi desteklediler” diyor Kılıçdaroğlu...
“’Yasal dernek’ diyorlar, oysa ziyaret ettikleri dernek, (Mustazaf-Der), Hizbullah’la ilişkisi olduğu gerekçesiyle mahkeme tarafından kapatılmış. O kapatma kararından sonra ziyarete gitmişler.”
“Bazı Hizbullah yöneticilerinin, yanlış tahliye kararıyla ortadan kaybolmasını da bu işbirliğine mi bağlıyorsunuz” diye sordum:
“Yargı kararı boyutuyla değil, ama tahliyeden sonra gelip imza vermedikleri halde polis tarafından takip edilmemeleri bunun eseri” dedi.
Peki telefon kayıtlarını açıklayacak mı?
Cevabı şu:
“Bunlar yargı kararıyla yapılmış görüşmeler değil. O yüzden kamuoyuna açıklamayı düşünmüyorum. Ama savcılık isterse veririm.”
Kılıçdaroğlu’nun kozu kadınlar ve gençler
Kahverengi montu, kiremit rengi boğazlı kazağı ile yola çıkan “Devrimci Kemal”le Fatsa’ya giderken Terzi Fikri’den konuştuk biraz...
1970’lerin Fatsa’sından... 12 Eylül öncesi ve sonrası Fatsa’da yapılan operasyonlardan... Fatsa Çocuk Korosu’ndan...
“Fatsa, 12 Eylül’de büyük darbe yedi. Sonrasında AKP’li oldu” dedi Kılıçdaroğlu...
Buna rağmen Fatsa’da da, Ünye’de de sıcak karşılandı.
Dikkatli bakınca, bu sıcaklığın özellikle kadınlar ve çocuklardan yayıldığı görülüyor. Uzun zaman CHP’ye uzak durmuş kesimler bunlar... Şimdi Kılıçdaroğlu özellikle onlara hitaben konuşuyor.
“Benim güvencem, bu ülkenin kadınlarıdır. Kadınlara sesleniyorum: Kadın erkek eşitliğine inanmayan AKP’ye oy vermeyin, verdirmeyin” diyor.
Otobüsün önünde saf tutan partili erkekler coşkulu; ancak arkalardaki meraklı kitle sessiz... Onlar “Dur bakalım ne diyecek” havasında...
Kılıçdaroğlu, “Aranızda emekli var mı” sorusuyla harekete geçiriyor onları... Eller kalkıyor. “Emekli aç” yakınmaları duyuluyor. O zaman da CHP lideri emekliler üzerinden iktidara vurmaya başlıyor. Yoksulluktan, işsizlikten, açlıktan ölen bebeklerden söz ediyor. Alkışlarla destek görünce dozu artırıyor:
“Erdoğan’ın ezberini bozdum, kimyasını da bozacağım.”
Karadeniz canlanıyor.
Uzun sürmüş bir uykudan uyanır gibi...