Son yıllarda yaşadığımız siyasal dönüşümün perde arkasında, küresel sermayenin ticaret iştahının rolünü araştıran bir inceleme ne kadar ilginç olurdu.
* * *
Alman Başbakanı Merkel’i Maraş’ta Patriotları incelerken görünce aklıma geldi:
2002 başında da Rus Genelkurmay Başkanı Türkiye’ye gelmişti. Onu ağırlayan Türk mevkidaşı Org. Kıvrıkoğlu, Rusya’dan S-300 füzeleri almak istiyordu.
Washington’un hoşuna gitmeyen bir niyetti bu...
Kıvrıkoğlu zaten “Amerika’yı ziyarete gitmeyen tek Türk Genelkurmay Başkanı” olarak ünlenmişti.
Ankara’ya gelen ABD Savunma Bakanı ile de görüşmemiş, “Çin ziyaretimin hazırlığıyla meşgulüm” demişti.
Çin’den sonra da Rusya’ya gitmişti. Orada, “Irak’ın toprak bütünlüğünün arkasındayız” ortak açıklaması yapılmıştı.
TSK’nın, Kuzey Irak’ta Kürt devletini destekleyen ABD’ye karşı, Çin-Rusya alternatifini yokladığı dönemdi.
Sonraki gelişmeleri tarih sırasına koyalım:
Kıvrıkoğlu’nun Rusya gezisi:
Haziran 2002.
Ergenekon’la ilgili ilk ihbarın gelişi:
Temmuz 2002.
Meclis’te Irak tezkeresinin reddedilişi:
Mart 2003.
Amerikalıların Türk askerinin başına çuval geçirişi:
Temmuz 2003.
Sonra Kıvrıkoğlu ekibi gitti, Ruslarla füze pazarlığı da bitti.
Bugün NATO füzeleri koruyor sınırımızı...
* * *
Bir de enerjiye bakalım:
2003’te ABD, Irak’ı işgal etti.
Orduyla beraber, petrol devleri de bölgeye akın etti.
20 ülkeden 40 şirket, “dünyanın en büyük enerji kaynağına sahip bölgelerinden biri” sayılan Kuzey Irak’ta
enerji anlaşması imzaladı.
İşgale ortak olmayan Türkiye, paylaşıma da sokulmadı. Tersine oradaki PKK varlığına göz yumularak cezalandırıldı.
Washington o dönem “Irak’ın toprak bütünlüğü” diye tutturan Ankara’ya hep “Erbil’le yakınlaş” dedi.
Sonuçta Türkiye, Barzani’ye yanaştı; enerjide Rusya’ya bağımlılığını azaltmak için Kuzey Irak doğalgazına talip oldu.
Ve Erbil, bu yılbaşında, tarihinde ilk kez Bağdat’tan bağımsız olarak, Türk limanları üzerinden petrol ihraç etti.
İşte o zaman roller tersine döndü.
Ankara’ya “Erbil’le yakınlaş” baskısı yapan ABD, birden “Bu ticaretten Irak’ın bütünlüğü zarar görür” demeye başladı.
Hafta sonu Türkiye’ye gelecek Amerikan Dışişleri Bakanı’nın çantasındaki konulardan biri bu...
Hürriyet’te Cansu Çamlıbel, Kuzey Irak’ta ilk petrol anlaşmasını yapan Genel Enerji’nin Başkanı Mehmet Sepil ile konuştu. Sepil’e göre, “Amerika, Türkiye ile Kürtlerin enerji yakınlaşmasının, Irak’ın parçalanmasına sebep olabileceğini söylüyor”.
Sepil, son İmralı sürecinin de, “kesinlikle”, Kuzey Irak’la gelişen ticaretin sonucu olduğuna inanıyor.
O zaman zor soru şu:
ABD Türklerle Kürtlerin işbirliğini çıkarına aykırı bulursa sürece destek mi olur, köstek mi?
Ya Öcalan?
Geçen hafta, “Beni buraya kim getirdiyse Paris katliamını da o yaptı” derken Washington’u mu işaret etmiştir?
* * *
Her gelişmeyi küresel komplolara bağlayanlardan değilim.
Ama “dış dinamik”in ihmal edilmesinden yana da değilim.
Her darbeyi destekleyen ABD’nin, şimdi neden “Darbeciler yargılansın” pozisyonuna geçtiğini, düne kadar Kürt devletinden yanayken şimdi niye Irak’ın bütünlüğünü istediğini kavramalıyız. Buna rağmen “bin yıl sürecek” 28 Şubat’ların tasfiyesinden ve barıştan yanayız. Ömer Laçiner’in Zeynep Miraç’a söylediği o kırık cümleyle bitireyim:
“Keşke biz yapabilseydik.”