Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Anlattıklarından, bugüne dek Atatürkün yakın çevresi tarafından "huysuz gelin" diye nitelenen Latife Hanımın bu evliliğe ve boşanmasına nasıl baktığı anlaşılıyor. Latife Hanımın erkek kardeşi Ömer Uşşakinin torunu Dilek Bebe, "Yüzyılın Aşkları" belgeselinde, halasının Atatürkle evlilik hayatını anlattı. Halam normal hayatında başını örten bir insan değildi. Ama Mustafa Kemal, bütün Türk milletine hitap eden bir insan olduğu için herhalde onunla gittiği gezilerde başını örtüyordu. Ama kadınların başını örtmesine kesinlikle karşıydı. Bunu, hürriyete karşı zulüm olarak görüyordu. Latife Hanımın örtülü olması sık sık gündeme geliyor son yıllarda... 22 yaşında bir kız düşünün. Büyük bir kumandanın eşi olarak koskoca karargâhın ortasına düşmüş. Köşktekilerin çoğu asker. Ve halam o karargâhı bir Cumhurbaşkanlığı Köşkü haline getirmeye çalışıyor. Protokol kuralları getiriyor. Kolalı örtülere kadar tek tek uğraşıyor. Ama Türkiye henüz hazır değil bunlara... Adam geliyor, attan inip ayağını dayıyor masaya, alıyor kolalı peçeteyi, çizmesini parlatıyor. Bunları görünce bazen hırçınlaşmış olması mümkündür. Evlendikten sonra Köşkte ne yapmış? Hırçınlığın nedeni Halam her ne kadar başta herkese son derece tatlı davranmış olsa da zamanla kimin ne olduğunu anlıyor. İçki de içmediği, hep ayık kaldığı için uzun içki sofralarında kimin ne yaptığını görüyor. Öbürleri unutuyorlar ama halam akşam gördüğünü sabah unutmuyor, bu yüzden belki bazı insanları uzaklaştırmaya çalışıyor. Mesele orada... Bu hırçınlık, yakın çevrenin onu dışlamasına yol açıyor. Tabii Atatürkün sağlık problemleri var. Ama halamla baş başa kalabildiği zaman sağlığı hep düzeliyor. Çünkü halam içmesini engelliyor. Fakat etrafı gelip alıyor Atatürkü... O da sofraya dönüyor. Atatürk nasıl tavır alıyor? Der tabii, niye demesin ki?.. Kemal de diyebilir. Kocasına Paşa Hazretleri mi diyecek. Kemal Paşa hoşlanmasaydı öyle demesinden, izin verir miydi? Sofrada, "Kemal çok içtin, yeter" diye bağırdığını anlatıyorlar. Evi terk etmek istedi Bunu şöyle düşünün: Sizin eskiden birlikte yaşamış olduğunuz bir hanım gelip kapınızı çalsa ve sizin evde kalmaya kalksa eşiniz ne der? Ben de olsam sinirlenirim. Kaldı ki Cumhurbaşkanlığı Köşkündesiniz. Bu, çiftin arasındaki ilişkiyi de bozar, Cumhurbaşkanlığı Köşküne olan saygıyı da bozar. Çünkü normal bir durum değil. Halam, bütün nezaketine rağmen bazı şeyleri anlatamayınca herhalde bir gün kapısının önünde, Bu hanım hâlâ burada mı? demiş. Ve bunu da Fikriye Hanım duymuş ve gitmiş zaten... Fikriye Hanımın Köşke gelmesiyle ilk ciddi kavgayı yaşadıkları doğru mu? Bence Mustafa Kemal Paşa Fikriye Hanımın ölümü nedeniyle vicdan azabı çekmiştir. Sonra yanlışlıkla onun adını söylemesi kasıtlı bir şey değildir, ama halam herhalde çok üzülmüştür buna. Bildiğim kadarıyla o olayın ardından İzmirden annesiyle babasını çağırır, evi terk etmek istediğini söyler. Muammer Bey ve Adviye Hanım da Evlilikte olur bunlar diye onu ikna ederler. Fikriye Hanımın ölümü ve Kemal Paşanın bir gün dalgınlıkla Latife Hanımı "Fikriye" diye çağırması...? O korkunç, acı bir şey. O ayrılış şekli, evliliğin Atatürk tarafından görünüş şeklini ifade ediyordu bence... Ama bir gün Mustafa Kemal Paşa, "Evine git" deyiverdi. Halamı, hiçbir şeyden pişman olmuş olarak görmedim. Elbette hataları olmuştur. Ama Kemal Paşanın yok mudur? Halamda gençliğin verdiği bir fevrilik de var tabii... Ayrıldıktan sonra pişman oldu mu Latife Hanım? Kanser olduğunu sakladı Hayır. Atatürkten bir şey kalmamıştı ama, aileden gelen serveti vardı. Ama çalışmak istiyordu. Tüm dünyadan konferans teklifleri geliyordu. Yazı yazmasını, üniversitede ders vermesini öneriyorlardı. Ama hiçbirini yaptırmadılar. Sadece ailesi ve dostlarıyla oldu. Yalnız bir hayat yani... Latife Hanımın Atatürkten ayrıldıktan sonraki dönemde paraya ihtiyacı var mıydı? Ben intihar diyorum. Çünkü kanser olduğunu İsviçrede öğreniyor ve bile bile senelerce saklıyor. Tedavi edilmek istemiyor. Oysa ailede doktorlar var. Ben ölmeden 2 gün önce hastanede gördüm kendisini. Göğsünde, üzerinde Atatürkün resmi bulunan bir kravat iğnesi vardı. Nasıl öldü? Ütücü kılığında kaçardı En azından Atatürk daha uzun yaşardı. Halama Çocuk diye hitap ediyormuş. Belki onun idealistliğinde, çocuksuluğunda gençliğini görüyordu. Bir yerde mutluluğu yakalayabilirlerdi. Bu evlilik sürse ne olurdu? Canlıyken mezara gömülmek gibi... Evde kitap okur, durmadan iskambil falı açardı. Askerler kapısında bekliyor, dışarı çıkamıyor. Bazen onları atlatmak için çarşafla örtünür, ütücü kadın kılığında kaçarmış... Gazetelere başka isimle tercüme yapıp romanlar, hikâyeler yazıp para kazanmış. Latife Hanımın ayrılıktan sonraki hayatı nasıldı? Latife Uşşaki, 22 Ekim 1947de, artık bir Cumhurbaşkanı eşi olan dostu Mevhibe İnönüye İstanbuldan bir mektup yazdı. Zarfı "Çok Sayın Bayan İnönü" adına yolladı. Buram buram evlat hasreti kokan bu mektup, halen Pembe Köşk arşivinde saklanıyor: İstanbul / 22.10.947 Pek muhterem Hanımefendi,Canım kardeşim,Dün akşam Ömerden beni çok mütehassis eden bir mektup aldım; ve kendi öz evladıma yazar gibi, derhal cevap verdim. Californianın insanlarını, iklimini ve kendi tehassüsatını o kadar güzel anlatmış ki, satırlarını zevkle okudum. Sonra uzun uzun düşünmeğe daldım, onun mini mini kundaklı hali ve benim onu kalbime bastırırken içimde ilk defa uyanan "annelik" ihtiyacı hatıramda canlandı. Onlar neşe ve ümit dolu günlerdi. Kısa bir zaman içinde bütün emellerim, ihtiyaçlarım hatta insanlık ve vatandaşlık haklarım birer birer sararıp solup sonbahar yaprakları gibi yerlere saçıldı. Hiç kimsenin anlamadığı nice yoksunluklarla boğuştuğum bu acı günleri düşündüm. Ve bu müddet zarfında sizin samimi şefkat ve alakanızın benim biricik desteğim olduğunu bir kere daha hissettim. Gayri ihtiyari gözlerim yaşardı. Beni daima olduğum gibi gören ve anlayan güzel kardeşim. Allah sizden razı olsun. Eminim ki çocuklarınıza karşı duyduğum sevgi ve alakayı da tabi bulacaksınız ve olduğu gibi anlayacaksınız. Bu birkaç kardeş çocuğu olmasa bu yıpranmış hayatın anlamı kalmazdı. Latife Uşşaki Hüzün ve isyan Atatürkün, Latife Hanımla nişanına dair bir anıya daha önce rastlamamıştım. Ancak Atatürk araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Cumhurbaşkanlığı arşivinde, 13 Ocak 1923 tarihli, "İsmet Paşa" imzalı, Lozandan gönderilmiş bir tebrik telgrafına rastladı. İşin ilginç yanı, Gazi Paşa Ankarada; Latife Hanım ise İzmirdeydi. Nişanın ertesi günü, Kemal Paşa annesini kaybedecekti. İsmet Paşanın Lozan müzakereleri sırasında, dostunu kutlamasını belgeleyen o telgraf, Cumhurbaşkanlığının özel izniyle ilk kez yayımlanıyor: "Nişanlanmak müjdeniz beni mesut etti. Allahın izniyle mesut olacaksın. Hem seni, hem bizi tebrik ederim." can.dundar@e-kolay.net İsmet Paşanın telgrafı