Önce komisyonun adını değiştirelim: “Akil adamlar” lafı maço kaçıyor. “Akil insanlar”a ağzımızı alıştıralım.
Sonra kadro:
“Akiller” yelpazesi ne kadar geniş açılırsa, toplumu kucaklama kapasitesi de o kadar artar.
İlk tahminler, “tek sesli bir heyet” izlenimi yarattı. Muhtemelen sonuç öyle olmayacaktır.
Heyetin işlevi, sadece çekilmeye göz kulak olmak değil, aynı zamanda barışa katkıda bulunmak ise her kesimin, özellikle de en çok iknaya muhtaç kesimlerin kadroda temsili zaruridir.
“Süreç”in halen en zayıf yanı, Hükümet’le PKK arasında gizli bir pazarlık görüntüsü vermesi... Meclis’in, muhalefetin, sivil toplumun, üniversitenin, dışarıda tutulması...
Eğer Akiller heyeti de “sen-ben-bizim oğlan” kompozisyonunda oluşursa, süreç zarar görür.
* * *
Yapılacak işe gelince:
Erdoğan, komisyonların misyonunu, “halkı sürece hazırlamak”, hatta “psikolojik harekat” diye tanımladı.
Anlaşılan “Akiller”in ikili işlevi olacak:
Sürecin “meşruiyet”ine dair Meclis’ten umulan katkıyı sunmak...
Ve çözüm sürecinin toplumsal altyapısını oluşturmak...
* * *
İlk mesele hem PKK’yı hem Hükümet’i düşündürüyordu.
Sürece dair Meclis kararı ya da yasal zemin olmadığı için, bir belirsizlik vardı.
Çekilme sırasında bir askeri birim ateş açsa suçlanacak mıydı?
Veya yarın hükümet, silahlı gerillaların sınırdan geçişini seyretmekle suçlansa hukuken kendini nasıl savunacaktı?
Öcalan’ın “Meclis devreye girsin” ısrarı ile Erdoğan’ın “Meclis’lik bir iş yok” görüşünü uzlaştıracak bir formül olarak ortaya çıktı “Akiller” fikri...
CHP’nin de (içeriği farklı olsa da) benzer bir önerisi olması, işi kolaylaştırdı.
* * *
Çekilme önemli, ama Akiller’den asıl umulan fayda, “barışa toplumun desteğini sağlama ile çekilme sonrasını planlama” gibi görünüyor.
Halihazırdaki kamuoyu desteği, bir ölçüde silahların susmuş olmasından, bir ölçüde de PKK’nın eylemsizlik karşılığındaki taleplerinin henüz netleşmemesinden kaynaklanıyor.
Talepler ortaya çıktıkça tepkiler çoğalacaktır.
İşte burada “Akiller”in çift yönlü işlev göreceği anlaşılıyor:
Barış sürecine halk desteği sağlarken, halkın beklentisini de süreci yönetenlere yansıtmak... Sürece katılımı sağlamak...
Bu da sadece PKK’lıların çıkışına nezaret etmekle olmaz, toplumun sinir uçlarıyla temasla olur.
Barış, uzun vadeli ve kalıcı olsun isteniyorsa, Ankara’nın ve İmralı’nın dört duvarı arasından çıkarılıp kitlelerle buluşturulmalıdır.
Bunun için de stat amigolarından dizi senaristlerine, ilkokul öğretmenlerinden müzisyenlere, köşe yazarlarından kadın programlarının sunucularına kadar her popüler zeminde destek aranmalıdır.
* * *
30 yılda oluşan nefret söyleminin bertaraf edilmesi, “ötekileştirme”ye son verilmesi, barıştan herkesin kazanacağı inancının yerleştirilmesi, güven artırıcı sosyal politikalar geliştirilmesi, şiddete alışmış bir toplumun topyekün rehabilite edilmesi gerekiyor.
En baştan başlayıp barışa sahip çıkacak bir nesil yetiştirmeliyiz.
Bu yaz Diyarbakırlı, İzmirli, Trabzonlu çocuklar birbirlerinin kentlerinde kamp tatilleri yapsa, birbirinin dilini işitip yemeğini tatsa iyi olmaz mı?