Her şey o ağaçların altında başladı ve orada zaferle sonuçlandı. Bugüne dek kitlelerin tepkisi karşısında burnundan kıl aldırmayan, asla geri adım atmayan iktidar, dün ilk kez inadından vazgeçmek, polisini alandan çekmek zorunda kaldı.
4 gündür tarihin en barışçıl eylemine imza atan eylemciler ise, yan yana durarak, şiddete mesafe koyarak, kararlılığını koruyarak kazandı.
1 Haziran’ı, çok önemli bir kırılma noktası olarak tarihe kazıdılar.
* * *
Dün, Dolmabahçe’den tırmanıp dev bir kalabalıkla meydana girdiğimde saat 16’ya geliyordu.
İlk gazı orada yedik.
Damağımızda gazın tadı ve gözlerimizde acı bir yangınla Marmara Otel’in yanındaki Sağlık Sokak’a doğru çekildik.
Panik, tecrübeliler tarafından derhal yatıştırıldı.
Türkiye’de hak aramanın, gösteri yapmanın bedelini bilenler hazırlıklı gelmişti. Limonlar, sular, sütler hemen paylaşıldı. Fenalaşanlar kenara alındı. Polise, hükümete, başbakana saydırıldı.
Polisi taşlayanlar uyarıldı.
Gürül gürül akan bir kalabalıktı.
Hükümet için karar vaktiydi:
Ya inat edip Taksim’de korkunç bir kırımı göze alacak ya da tükürdüğünü yutup geri adım atacaktı.
Giderek büyüyen kalabalığı ve sokaklara sığmayan nefreti gördüğümde, bu kez mecburen ikinci seçeneğe razı olacaklarını anladım.
Nitekim saat tam 16.00’da Taksim Meydanı ile Gezi Parkı’nı ayıran merdivenlere kalkanlarıyla yerleşen polis, telaşla geri çekildi.
Hemen ardından günlerdir akıl almaz bir öfkeyle su ve gaz püskürten TOMA’lar kuyruğunu kıstırıp alandan ayrıldı.
Kitleler, “Örgütlü bir halkı hiçbir güç yenemez” sloganı eşliğinde, çağlayan bir su gibi alanı doldurdu.
Siyasetin tahterevallisinin tersine döndüğü an, o andı.
Muhtemelen 1968’de 6. Filo’yu denize dökenler de aynı coşkuyu yaşamıştı.
1960’ta 555K eyleminde Menderes’in yoluna dikilenler de...
1977’de Başbakan Demirel, CHP mitingi öncesi Ecevit’e suikast yapılacağı uyarısı yaptığında inadına on binlerle Taksim’i dolduranlar da..
Bıçağın kemiğe dayandığı noktaydı.
“Zulmün artsın ki zevalin çabuk gelsin” deyişini doğrularcasına, artan baskı, sonucu hızlandırdı.
Örgütlü olmayan, tamamen kendiliğinden gelişen bir hareketle ve son derece insani bir refleksle sokağa çıkan, bir kısmının daha önce hiç eyleme katılmadığı anlaşılan genç yaşlı, çoluk çocuk on binlerce insan, gazı yedikçe politize oldu, suyu yedikçe öfkelenip bilendi.
Bir avuç ağacı kurtarma amacıyla başlayan hareket, adeta gazla beslendi ve hızla ülkeyi bu iktidardan kurtarma hedefine döndü.
Park için alınan “yürütmeyi durdurma” kararı, yürümeyi durduramadı. Haksızlığa kızan, yola çıktı; arkadaşını çağırdı.
Hükümet, polisi kitlelerin üzerine ölçüsüzce salarak, helikopterlerden insafsızca gaz yağdırarak, masum bir çevre eyleminden devasa bir birliktelik yarattı; kendi gazında zehirlenen bir bünye gibi, kendisine karşı yıllardır örgütlenemeyen geniş ittifakı kendi elleriyle sağladı.
Sokaktakiler, artık sadece parkta ağaçlarını değil, hayat tarzlarını da savunuyorlardı.
Giderek artan baskının, alkol yasağının, kendilerine sorulmadan alınan kararların, “İnancın emri” lafının, “iki ayyaş” gafının hesabını soruyorlardı.
TKP’sinden, Kemalistlere, Halk Cephesi’nden CHP’ye, Çarşı grubundan Gökkuşağı aktivistlerine kadar herkes bir arada meydandaydı.
O noktadan sonra herkes, -Hükümet’in sıkça kullandığı tabirle-, “marjinal”di.
Bu birlikteliği sağlayan Gezi’nin ağaçları, tepelerinde gezinen helikopterlere aldırmadan kurtarıcılarını gölgesinde sakladı.
Belki de sembolü ağaç olacak büyük bir koalisyonun temeli, dün Taksim’de, Gezi Parkı’nda atıldı.
Gazla büyüttünüz bu hareketi...
Gazlayın şimdi hadi!