Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Daha açıklanmadan ilmek ilmek çözülüp ipliği pazara döküldü “Ergenekon iddianamesi”nin... Hafta boyu okuduğunuz çete tartışmalarıyla pazarınızı da zehretmeyeceğim. Ama -doğruysa- iddianamede bir iddia var ki altını deşmek, tatilinize renk katabilir.
Kimileri Ergenekon’un kuruluşunu 600 yıl geri götürürken iddianame, örgütün doğum yılını 1957 diye ilan ediyormuş.
“Ergenekon”u doğuran olay neymiş?
Bir darbe girişimi...
Nam-ı diğer: “9 Subay olayı”...

İbretlik darbe girişimi
Bu iddiayı okuyunca  hayrete düştüm. Çünkü “Demirkırat” belgeselini hazırlarken Bülent Çaplı’yla birlikte “9 Subay Olayı”nın hayatta kalan tanıklarının çoğuyla konuşmuş, olayı 17 yıl önce ayrıntılarıyla yansıtmıştık (Bkz: “Demirkırat”, Doğan, 1991).
Ergenekon’un atası mıdır bilmiyorum ama ibretlik bir darbe girişimi olduğu kesindir.
Dilerseniz anlatayım, kararı siz verin.

9 Subay olayı
“Hadi bir teşkilat kuralım!”
1950’de iktidar olan, 1954’te iktidarını perçinleyen Adnan Menderes, 1957 seçiminde sandıktan zar zor çıkabilmişti. Çünkü artık sorunlar doruğa ermiş, enflasyon baş göstermiş, hükümet sertleşmiş, muhalefet güçlenmiş, ordu içinde ihtilalci cuntalar türemişti.
İrili ufaklı onlarca cunta, darbe için fırsat kolluyordu.
Müdahale planı yapanlardan biri de Kore’den yeni dönmüş olan Faruk Güventürk’tü.
İhtilal planları yapanlar, daha 1954’te Güventürk’ün kapısını çalıp klasikleşmiş bir darbeci sorusu olan “Gidişatı nasıl görüyorsunuz?”la nabız yoklamışlardı.
“Beğenmiyorum” cevabı, derhal bir örgüt selamına dönüşmüştü:
“Öyleyse birlikte bir teşkilat kuralım.”
“Olur, kuralım.”
“Ya iktidar
ya darağacı”
Bu kadar basitti işte...
Hemen üye yazımına başladılar. “Dürüst, yetenekli, güvenilir arkadaşlar” cemiyete kaydedildi.
Yazılı hiçbir metin tutulmayacak, hücre teşkilatı şeklinde çalışılacak, hücreler birbirine eklenerek zincirleme büyüyecekti.
Yeni örgüt, o dönem Ankara’da kök salan Albay Talat Aydemir ekibiyle buluşunca iyice genişledi.
Yarbay Güventürk, girdikleri işin gerçek adını koydu:
“Bu, bir ihtilal teşkilatıdır. Sonunda ya iktidara ya darağacına gideriz.”
Bunun üzerine ihtilal yemini ettiler. 

1 numara arayışı
İş, bir lider bulmaya gelmişti.
Bugünkü söyleyişle “1 Numara”postunu CHP lideri İsmet İnönü’ye önermeyi düşündüler. Paşa randevu bile vermedi.
Bunun üzerine Güventürk umulmadık bir isim önerdi: Milli Savunma Bakanı Şemi Ergin...
Bakanı kendilerine yakın buluyorlardı. Acaba kabul eder miydi?
Güventürk randevu aldı ve Ergin’in kapısını çaldı.
Şimdi ihtilaller tarihine geçecek bir görüşme yaşanacak ve bir yarbay, Milli Savunma Bakanı’na kendi hükümetini devirmesi için liderlik teklif edecekti.

“‘Tuttum, muttum’ derse...”
Sonrasını Faruk Güventürk bize şöyle anlatmıştı:
“Silahım belimdeydi. Kapıda cip bekliyordu. Eğer ‘Tuttum, muttum’ deyip tevkife yeltenirse Bakan’a suikast yapacağım, oradan aşağıya ineceğim. Ciple Bolu ormanlarına gideceğim.”
Güventürk’ün bir güvencesi vardı:
Bakanın emir subayı Adnan Çelikoğlu da “teşkilattan”dı. Bir şey olursa o da kapıda duracak ve yardımcı olacaktı.
Makama girdiğinde lafı biraz dolandırıp “Gidişatı nasıl görüyorsunuz?” mevzuuna geldi:
“Efendim” dedi, “...siz askere çok yakınsınız. Biz de sizi çok severiz. Önünüzde bir tarih nehri akıyor. Bu tarih nehrinin şerefini, şanını üzerinize alabilirsiniz. Gelin bize lider olun. Biz, bu iktidarı devirmek istiyoruz.”

“Beni bulaştırmayın, siz buyurun!
Olacak iş değildi; ama Ergin şaşırmış görünmedi. Munis bir edayla şunları söyledi:
“Söylediklerinizde haklısınız. Fakat ben bir kasaba avukatıyım. Benim karakterim buna müsait değildir. O bakımdan siz isterseniz yapın. Beni karıştırmayın.”
Parodi burada da bitmedi.
Bakan Ergin, bu görüşmeden çıkıp Bakanlar Kurulu toplantısına girdi. Toplantıda Menderes, kendisine yeni ihbar edilen bir ihtilal hazırlığını açıkladı.
Samet Kuşçu adlı bir binbaşı, cuntacı 9 subayın adını vermişti:
3 albay, 4 binbaşı, 1 yüzbaşı ve Faruk Güventürk...

Odaya kilitlenen bakan
Ergin bu son ismi duyunca, “Ben biraz önce kendisiyle görüştüm. Bana cuntanın liderliğini teklif etti” demedi tabii...
Hatta tersine “Orduda böyle bir hazırlığa ihtimal vermediğini” söyledi. Bir ara istifaya yeltendi. Bunu, teşkilat üyesi emir subayı engelledi. Bakan kızıp kendini odasına kilitledi. “Yapma, etme” diye razı ettiler. Vazgeçti.
Teşkilatı da ele vermedi.

Zeki Müren devrede
Kuşçu’ya gelince...
İhbarcı subay, NATO’da görev yaptıktan sonra İstanbul’a, Ordu Temsil Bürosu’na atanmıştı. Orada askerliğini yapmakta olan Asteğmen Zeki Müren’in de amiriydi.
Ordu içindeki ihtilal örgütünü ele vermişti ama elinde somut delil yoktu.
Hükümet, Kuşçu’dan cuntacıları konuşturup planlarını anlattırmasını istemişti. Polis de bu görüşmeyi gizlice kaydedecekti.
Ama bugünün üstün dinleme teknolojisi o dönem yoktu ki...
Bir polis teknisyeni, elinde koca teyp cihazıyla kış günü balkona gizlenmiş, Kuşçu’nun bağıra çağıra sorduğu meraklı sorularla, aldığı ürkek cevapları kaydetmeye çalışmıştı.
Sonuç; fiyaskoydu.
Kuşçu teyp bandını Park Otel’de İçişleri Bakanı’na dinletti. Bakan dinlediği fiyaskoya öyle sinirlendi ki, Kuşçu korkudan balkon penceresinden atlayıp kaçmak zorunda kaldı.
Kan ter içinde görev yaptığı Ordu Temsil Bürosu’na koştu. Asteğmen Zeki Müren’e:
“Zeki beni öldürecekler. Araban lazım” dedi.
Ama Müren’in arabası tamirdeydi. Bunun üzerine Amerikan Konsolosluğu’na sığınmayı denedi. Gelip oradan aldılar, Bakan’a götürüp teslim ettiler.

9 subay, 9 kurşun
Bu arada teşkilat panikteydi. Deşifre olmuşlardı.
Alt birimlere haber salındı; örgüt tedbir alıp dağıldı.
Ama Faruk Güventürk tutuklandı. Polatlı Topçu Okulu’nda askeri hakim karşısına çıkarıldı.
Hakim, genç ihtilalciyi huzura alınca, “Vatan hainleri... Nedir bu? Devleti devirmeye kalkışıyorsunuz” diye haşladı.
Güventürk altta kalmadı:
“4 süngülünün arasındaki birine böyle söylemek kolay. Bunu dışarıda söyleseydiniz, karnınıza 9 kurşun sayardım.”

Lokomotif ve vagon
9 kurşunun etkisiyle 9 subayın hakimi yumuşadı.
“Yok evladım, ağzımdan kaçtı. Gel otur” dedi.
Sonra ağız değiştirdi:
“Hep Samet’in peşine takılmış gidiyorsunuz. Nedir bu?” diye sordu.
Bu söz, Güventürk’ün gururuna dokundu. Teşkilat sırlarını filan unutup hayatının hatasını yaptı:
“Paşam! Ben hiç vagon olmamış bir insanım. Hep lokomotif yaşadım. Böyle bir örgüt olsa onun lokomotifi de ben olurdum.”

Tecrübe konuşuyor
Bu laflar zapta geçti.
Zabıtlar hemen Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a ulaştırıldı.
Bayar eski komitacıydı. Darbe planlarının içinden gelmişti. Olayın önemini hemen kavramış, “Liderleri budur. Bunu sıkıştırın” diye uyarmıştı.
Sonra kabineyi toplamış, “Mesele ciddidir. Bu iş, 9 subayın işi değil. Bütün memlekette ordu içinde cuntalar kök salmıştır. Bunların üzerine ciddiyetle gidin, teşkilatı meydana çıkarın” demişti.
Milli Savunma Bakanı’nı da istifaya zorlamıştı. 

İbretlik
Ama hükümet, “Komitacı Bayar”ın tecrübesine itibar etmedi. Menderes, Silahlı Kuvvetler’le çatışmak istemedi.
“Bu, orduya ait bir yaradır. Bunu deşmek bütün Silahlı Kuvvetler’e sirayet ettirmek olur. Onlar kendi içlerinde halletsinler” dedi. İşi takip etmedi.
Bu hatasını, pahalıya ödedi.
9 subayın yargılanması 6 ay sürdü.
Sonunda 8’i beraat etti.
Tek mahkum olan sanık, ihbarcı Binbaşı Samet Kuşçu oldu. “Orduyu isyana teşvik”ten iki yıl hapse mahkum edildi.
Olay kapatıldı.
İki yıl sonra, 27 Mayıs’ta Menderes’i devirecek askerler, o çekirdeğin içinden çıkacak, devrilen Cumhurbaşkanı Bayar ise yıllar sonra gazeteci Cüneyt Arcayürek’e “9 Subay olayı iyi değerlendirilse 27 Mayıs olmazdı” diyecekti.