Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Milliyet Pazar’da dün Tyler Brule ile konuştum. Monocle’ın yaratıcısı Brule, 10-12 Ekim’de The Monocle Quality of Life Conference için İstanbul’da olacak.

Kendisi sadece bir dergici değil, aynı zamanda marka yaratma konusunda da çok başarılı. İşte o yüzden günümüzde marka yaratmak hakkında konuştuklarımızla devam ediyorum bugün.

“Tüm markalar aynı hikâyeleri anlatıyor”

Bir yaşam tarzı markası için şimdi ne daha önemli hâle geliyor? Bir arzu nesnesi oluşturmak için daha fazla neye odaklanmaları gerekiyor?

Sanırım beni her zaman en çok şaşırtan şey bu. Tamam, yeni bir marka olduğunu duydum ve en havalı sweatshirt’ü yapmaya odaklanacaklar. Ben de pamuğun kalitesi, sweatshirt’ün kesimi ve bunun arkasındaki ekip hakkındaki hikâyeyi duydum. Ve sonra internet sitesine girip markaya bakıyorum. Özellikle tasarım sektöründe yaşam tarzı hakkında konuştuğunuzda, sürdürülebilirliğe ve döngüselliğe olan bağlılıktan bahseden 3 veya 4 paragraf oluyor. Ama buna rağmen bu şirketin nereden geldiğini ve ürünlerin nerede yapıldığını hiç anlayamıyorum. Bu yüzden bana göre eksik olan şey gerçek köken ve menşei kalite. Şimdi çok laf kalabalığı var, herkes tasarım açısından konuşuyor, her şeyi sürdürülebilirlik, izlenebilirlik, çeşitlilik, kapsayıcılık açısından girişimlere zorluyor.

Haberin Devamı

Biliyorsun, bunlar bir bakıma neredeyse temel. Bunların yapılmasını ve ürünün böyle teslim edilmesini bekliyorsunuz. Ama gerçekten ne bilmek istiyorum dersen, aslında, bu işin gerçek hikâyesini, geçmişini bilmek ve biraz daha arka plandan bilgiler istiyorum. Bu yüzden hikâye anlatımının önemi hakkında bu kadar çok konuştuğumuz bir zamanda bunu çok garip buluyorum, çünkü tüm markalar büyük ölçüde aynı hikâyeleri anlatıyor. Ve sonra bu ürünün gerçekte nerede yapıldığını, nasıl şartlarda yapıldığını öğrendiğinizde hayal kırıklığına uğruyorsunuz ya da bunu hiç öğrenmiyorsunuz çünkü markalar bundan pek gurur duymuyor. Böylece çok araştırdıktan sonra fark ediyorsunuz ki, her şeye rağmen, ürün Çin’de üretildi ya da ürün aslında sürdürülebilirlik açısından çok da tanınmayan bir ülkede yapıldı.

Haberin Devamı

Bir şey üretmek söz konusu olduğunda son ana geldiğinde elbette tüm bunları temsil edebilen bir şirketiniz olması dikkat çekici olan şey bu, değil mi? Ama biliyorum ki, bu ürünler şüpheli hükümetlerin, şüpheli uygulamaların olduğu yerlerde üretiliyor. Tabii ki, evet, fabrikayı incelemeye gitmiş olabilirler ve belki siz de bununla ilgili hikâyeyi duyabilirsiniz. Ama her zaman derim, bu durumda AB bağlamında saygı duymayı bekleyebilir miyiz yoksa hikâyeyi biraz evirip çevirmekten mutlu olur muyuz? Çünkü aslında fiyat hâlâ iyi ve güzel görünüyor. Ama, evet, eğer biraz daha az ödersem, belki ahlaki değerlerimi biraz düşürebilirim. Bu yüzden bugünün ve yarının markalarını düşündüğümüzde bunun öne çıktığını düşünüyorum.

Bu ay Paris’te bir konferansta el işçiliğinin öneminden konuşuluyordu. Elbette dokumada, seramikte el işçiliği önemli ama aynı zamanda banyonuzda bir sorun olduğunda iki boruyu birbirine bağlayabilecek işçilik de çok önemli. Sadece teknolojide çalışanlara değil, hayatımızı kolaylaştıran işleri yapanlara da, yani marangozlara, tesisatçılara, tamircilere, tarımcılara da saygı duyan bir iklim yaratabilmeliyiz. Çünkü bu sayede evimiz ayakta kalıyor, arabalarımız çalışır durumda ve masada domates olduğundan emin oluyoruz.