Bu yaz Bodrum’a gidilir mi? Uçakla mı arabayla mı? 1000 liralık şezlong mu halk plajı mı? Kalabalık mı sakin mi? 2020 yazının ilk izlenimiyle Türkbükü’nün son 20 yılının kısa bir özeti
12 haftalık karantinadan sonra uzun uzun düşünülüyor ve karar veriliyor: Bodrum’a gidiyoruz. Uçak mı, araba mı? İşte bütün mesele bu! Arabayla hızınıza ve mola vermenize göre 6-7 saat arasında değişiyor yol, uçakla ise 1 saat 10 dakika; tabii yeni önlemler nedeniyle uçuştan 3 saat önce havalimanında olmalı deniliyor, bir de üstüne ev-havalimanı mesafesi ekleniyor. Ve tabii her hafta İstanbul-Bodrum uçuşuna alışık olanlar bile bu kez uçağa binme konusunda tedirgin. Oysa alınan önlemlerle uçaklar da havalimanları da diğer gittiğimiz yerlerden farklı değil.
Her ne olursa olsun bana kalsa uçakla giderim ama bu sefer çoğunluk kararıyla arabayla gidiyoruz Bodrum’a; yolda bir kez benzin almak dışında hiç durmadan. Yeni yollar harika; 6 saat 30 dakikada Türkbükü’ndeyiz.
1000 değil 550
Bodrum’a girişte araç kuyruklarına falan denk gelmiyoruz, yazın Bodrum trafiğine alışık olmamıza rağmen henüz trafik de yok. Asıl kalabalığın her yıl olduğu gibi bu yaz da okullar kapandıktan sonra, haziran sonu temmuz başı gibi gelmesi bekleniyor. Tabii yurt dışı uçuşlarının başlaması da lüks oteller ve yabancı turist için önemli. İstanbul, Türkbükü’ndeki 1000 liralık şezlong fiyatlarını konuşadursun, Türkbükü’nde sezon henüz neredeyse başlamamış gibi.
Zaten şezlong fiyatları da gerçekleri yansıtmıyor, evet lüks oteller plaj fiyatlarını bu yıl daha da artıracak, minimum harcama zorunluluğunu yükseltecek, kapasiteleri düştükçe otel dışından müşteri almamaya çalışacak ama yine de Türkbükü’nde 1000 liralık şezlonga rastlamıyorum, minimum harcama için de duyduğum en yüksek rakam 550 lira. Ne kadar pahalı olsa da, 1000 lirayı bu kadar çok duyduktan sonra, 550 lira neredeyse sudan ucuz hissi yaratıyor Tabii ailece gidip de ödemeye kalkmadığınız sürece. E, ne demişlerdi “private hizmet sonuçta!”
Sezonu açanlar
Sahilde kısa bir yürüyüşle Türkbükü’nde her şeye hakim oluyorum; maske takanlar kadar maske takmayanlar da var sokaklarda. Sosyal mesafeyi herkes korumaya çalışıyor gibi, ama tabii her zaman mümkün olmuyor.
Gelelim sezonu şimdiden açanlara: Maça Kızı plajı 5 Haziran’da açılmış, oteli ise bu hafta 11 Haziran’da açıldı. Diğer bütün otellerde ve plajlarda olduğu gibi şezlong sayıları azalmış, neredeyse 3’te birine inmiş. Otele girerken isminiz soyadınızla birlikte ateşiniz de ölçülüp kaydediliyor. Menü yerine QR kodu konulmuş, her masada el dezenfektanları var. Tüm personel maske takıyor. Aynı sırada eski Maki’nin yerindeki No: 81 otel ve eski Fidele’in yerindeki Galen açık, hatta Galen kalabalık. Türkbükü’nün büyük otellerinden Divan henüz tadilatta.
Hemen yanındaki Türkbükü’nün ilk simgesi eski ShipAhoy da yanındaki eski Mavi de henüz tadilatta. Kate Moss ve Naomi Campbell’ın her yaz detoksa gittiği LifeCo da henüz eski Kaktüs Çiçeği yerindeki plajını ve otelini açmamış. Yanındaki tüm iskeleler de hâlâ tadilatta. Bu görüntüyü gören bu yaza zor yetişir diye düşünebilir ama otel ve restoran açılışlarına alışık olanlar son 24 saatte ne kadar çok iş yapılabildiğini iyi bilir. Yemek için açık ve en çok tercih edilenler ise Hoca’nın Yeri, Atılay Balık, Miam ve Sacide.
Türkbükü’nün meşhur Doğal Dondurma’sı bile henüz açık değil; dondurma isteyenler için tek seçenek minik köprünün ve halk plajının hemen yanındaki Penguen. Balbademiyle ünlü Penguen…
Henüz hareket yok
Alışveriş için henüz tezgâhlar kurulmamış, ama sahilde tezgâhların geleceği yerin arkasına yeni bir mezarlık alanı yapılmış. Butiklerin çoğu açılmamış, ama Türkbükü’nün yerlisi İpekçe açık. Türkbükü sınırlarını biraz daha genişletip Cennet Koyu’na gidince Mandarin Oriental açık; otele girerken ateş ölçülüyor, otelin SPA’sı da açık, ama mağazalarda, restoranlarda ve plajlarda henüz hareket yok. Belli ki ev sahipleri henüz evlerinden pek çıkmıyor. Konu evlere gelince bu yıl yazlık evlere yoğun bir ilgi var, otelde kalmak yerine ev kiralamak isteyenlerin sayısı çok artmış. Temmuz ve ağustos için evler çok önceden tutulmuş.
Bu yaz Türkbükü’nden ilk izlenim ne derseniz, dedikodular ve şezlong fiyatlarından çok, ne kadar çok yerin açılıp kapandığı, ne kadar çok sevdiğimiz mekânın yok olduğu, yerlerine gelenlerin ise gidenleri arattığı oluyor. İşte bu durumda da Türkbükü’nü sevimli küçük bir köyden fahiş fiyatlı tatille özdeşleşen bir tatil beldesine dönüştüren 2000 yazını hatırlıyor ve her şeye rağmen burada 20 yıldır ayakta kalan ve kendini koruyabilen markaların değerini bilmek lazım diye düşünüyorum.