Son zamanlarda gittiğim en iyi sergi “Bir Geleneğin Anatomisi: Robert Kolej’in 150 Yılı”. 1863’te başlıyor, 2013’e kadar devam ediyor. Sanmayın ki bu sergi sadece Robert Kolejlilere hitap ediyor
1946’daki bir oyundan tiyatrocu Şirin Devrim (üstte, solda).
Robert Kolej’e ilk gittiğimde 8 yaşındaydım. Plato denilen o şahane manzaralı uçsuz bucaksız çimenliği görünce kararımı vermiştim, ben de ablam gibi bu okula gitmeliydim.
O zamanlar ilkokul öğrencileri yarış atı gibi çalıştırılır ve ilkokul 5’te hem özel okul hem de Anadolu lisesi sınavlarında şansını denerdi.
Yarış atı meselesi genelde ailelerden kaynaklanırdı. İddialı aileler çocuklarını dersanelere ve özel derslere göndererek puanı en yüksek olan Robert Kolej’e sokmak isterdi. Hem iyi eğitim hem de “okul değil ekol” olarak bilinen bir gruba ait olmak için.
Bizim evde ise durum farklıydı. Çok ders çalışılmasına karşı olan annem Robert Kolej’in her şey olmadığını bana anlatmak için çok uğraştı. Hatta sınavlarda puanım Üsküdar Amerikan’a yetince ailede herkes sevindi, bir ben üzüldüm. Bir sene daha çalıştım ve sonunda istediğim okula gittim.
Robert Kolej, okul değildi sadece. Eğitimi farklıydı, özgürdü. İstanbul’un en güzel kampüsüydü. Robert Kolej, bize herkesin eşit olduğu mükemmel bir hayat kurdu, Arnavutköy’de yeşillikler içinde müthiş Boğaz manzarasıyla. Gerçek olamayacak kadar güzel bir hayat.
Herkes kendi ilgi alanına göre yönlendirildi. Yazmayı, çizmeyi sevenler Türkçe edebiyat dergisi
Çağrı da ve bir klasik olan İngilizce okul gazetesi Bosphorus Chronicle’da ciddiyetle çalıştı. Filme meraklılar ellerine ilk kamerayı lisede alıp ilk kısa filmlerini okulda çektiler. Sporda iyi olanlar o zamanlar başka okullarda olmayan birçok imkandan yararlandı. Tarih dersinde başka okullardaki öğrenciler savaş tarihlerini ezberlerken biz savaş nedenlerini ve sonuçlarını öğreniyorduk. Bunlar tabii ki önemliydi ama en önemlisi de bu okulda herkes birey olarak kabul edildi ve herkese kendi kendini istediği gibi ifade etme şansı verildi. Hatta bu çoğu zaman dışarıda “Robertliler ukaladır” diye algılanmamıza da neden oldu. Çoğu okulda öğrenciler öğretmenlerden korkarken bizim okulda öğrenciler fikirlerini öğretmenlerle uzun uzun tartışabildi, hiç korkmadan ve “aynı şeyi düşünmek zorundayız” diye hissetmeden. Robert Kolej bizi ideal dünyaya hazırladı, gerçekle ideal arasındaki büyük farkı zaman zaman unutmamızı sağlayarak. Aramızda bunu kaldıramayanlar da oldu, bununla en iyi şekilde mücadele vermeyi öğrenenler de.
Pamuk’un hobileri: Blöf yapmak ve kaz bulunca sömürmek
Peki ama şimdi bunları size niye anlatıyorum? Bu yıl Robert Kolej 150’nci yılını kutluyor. Son zamanlarda gittiğim en iyi sergi 150’nci yıl şerefine düzenlenen “Bir Geleneğin Anatomisi: Robert Kolej’in 150 Yılı”. 1863’te başlıyor, 2013’e kadar devam ediyor. Sanmayın ki bu sergi sadece Robert Kolejlilere hitap ediyor. Tarihle az çok ilgisi olan herkese hitap ediyor çünkü tarihimize tanıklık ediyor. Boşuna ‘“İstanbul’un eğitim, kültür, sosyal ve entelektüel yaşamına ışık tutuyor” demiyorlar.
Küratörlüğünü Cem Akaş’ın yaptığı sergide görüyoruz, her şey Cyrus Hamlin ve Christopher Robert’in misyoner olarak İstanbul’a gelip 1863’te okulu kurmalarıyla başlıyor. Adını Christopher Robert’ın itirazına rağmen Robert College koyuyorlar.
Robert Kolej’de farklı dinlerden, dillerden ve etnik kökenlerden öğrenciler bir araya geliyor. Hiçbir zaman kimse kimsenin bu özelliklerini ön plana çıkarmıyor, kimse kimseyi dışlamıyor. Herkes herkesi olduğu gibi kabul ediyor. 1900’lerdeki fotoğraflara baktığınızda şaşırıyorsunuz, çarşaflı kız öğrenciler de mini etekli kız öğrenciler de aynı okulun bahçesinde hep birlikte poz vermişler.
Robert Kolej, Ortadoğu’da ilk yüksek öğretim okulunu da (şimdiki Boğaziçi Üniversitesi) kuruyor. Okullarda spora verilen önem burada başlıyor. Türkiye’de ilk kez basketbol burada oynanıyor.
Sergide hiç bilmediğiniz şeyleri de öğreniyorsunuz, Samuel Morse’un Cyrus Hamlin aracılığıyla Sultan I. Abdülmecid’e gönderdiği ilk telgraf makinesini de görüyor, 1970 mezunu Orhan Pamuk hakkında yıllık sayfasında yazılanları da okuyorsunuz. Pamuk’un hobileri arasında “Resim ve blöf yapmak, Emirgan’a Anadol ile gidip dolmuşla dönmek, kaz bulunca sömürmek ve koleksiyonculuk” var. Cemal Süreya’dan Melih Cevdet Anday’a önemli şairlerin okula ithaf ettikleri, kendi el yazılarıyla yazılmış şiirler duvarlarda asılı.
Sergi, Pera Müzesi İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde 31 Ağustos’a kadar devam edecek. Giriş ücretsiz. Tepebaşı’na gitme imkanınız yoksa sergiyi 150.robcol.net internet adresinden de ziyaret edebilirsiniz.
İki Türk markasının işbirliği
Devir işbirliği devri. Markaların ünlülerle çalışmasına alıştık. Şimdi de Türk markaları birbirleriyle işbirliği yapıyor. Bunların en son örneği: Lokum İstanbul ve The House Hotel Grubu.
Londra’da da varlar