Markiz Pastanesi’nin üzücü akıbetinden sonra Beyoğlu’ndaki bir art nouveau binada Ravouna 1906’nın açılmasına sevindik. Binanın ruhu bin ayıp örter ama sırf bina da bir mekanın tutması
için yeterli olur mu?
Yurt dışında tarihi mekanlara gidip etkileniyoruz, sonra yurda dönünce soluğu yine en gıcır gıcır AVM’lerde alıyoruz. Yenisi açılır açılmaz eskisi hükümsüz oluyor bizim için. Eskinin değerini bilmek alışkanlıklarımız arasında ne yazık ki yok.
Malum, yılların Markiz Pastanesi bile ucuz yemekleriyle öne çıkan Yemek Kulübü oldu. Vitrine asılan çorba 1.50, makarna
2 lira gibi ilanlar, önünden her geçişimizde canımızı acıtıyor, içerideki art nouveau seramik panoları ve tavan süslemelerini
bile gölgede bırakıyor.
Şimdi ise Beyoğlu’nda içi ve dışı iyi korunmuş iki art nouveau binadan biri yenilendi. Hollanda Konsolosluğu’nun yanında, 1906’da yapılan Ravouna binası şimdi hem otel hem de kafe-restoran olmuş durumda. Ravouna 1906 Suites ve Ravouna 1906 Coffee&Bar adıyla.
Sadece sekiz odası var. Öney Mimarlık tarafından yapılmış. Odalardaki detaylar güzel ama fiyatın 300 avrodan başlayacağını duyunca fikrim değişiyor, pahalı buluyorum, bir Pera Palace ya da 9 Mart’ta açılması planlanan Soho House’u gördükten sonra.
Menü her telden çalıyor
Binanın girişinde bir kafe-restoran var. Kahve konusunda iddialılar. Daha inşaat tamamlanmadan yurt dışından bir barista, Chris Owens’ı getirerek kahve eğitiminden başlamışlar işe. Menüye bakınca Japon mutfağından Ege mutfağına bir savrulma var. Bir de tabii son zamanların yükselen trendi sağlıklı yaşam yemekleri, enginarlı avokadolu kinoa salatalar dikkat çekiyor.
Giriş katında dekor olduğu gibi korunmuş. Asma katta eskiden antikacı ve daha sonra kitapçı olan bölümde henüz bir şey yapılmamış ama yakında bir kitapçıyla anlaşmayı düşünüyorlar.
Bir de binanın terasında bir fine dining restoran açacaklar. Nisan ayına yetiştirmeyi planlıyorlar. Yaz-kış açık olacak terasın bir bölümü nefis deniz manzaralı, diğer bölümü ise İstiklal Caddesi’ne bakıyor.
Ravouna 1906’yı gezince anlıyorsunuzki son zamanlarda bir mekanın olmazsa olmazı diyebileceğiniz her şey var ama bir oturmamışlık da söz konusu. Henüz yeni olmasının bunda etkisi çok. Her telden çalan yiyecek-içecek bölümünde bir an önce bir eleme yapılmasında fayda var.
Tamam, binanın ruhu bin ayıp örter ama sırf bununla da iş bitmiyor tabii. Şimdilik her cuma canlı müzik olacak mekanda. Henüz nerede olacağı kesinleşmemiş, farklı alanlarında denemeler yapılıyor. Unutmadan, kahve-bar bölümü hafta içi 24.00’e, hafta sonu 2.00’ye kadar açık.
Yeme-içme dedikoduları
Reşitpaşa’daki Amanda Bravo’dan sonra şimdi de yeme-içme güzergahında olmayan ama çok konuşulan bir yer daha var: Küçük Armutlu’daki Lokanta Armut. Dükkan’ın hemen yanında. Şef Burak Zafer Sırmaçekici ve Tülin Bozüyük’ün açık mutfaklı samimi lokantasında kısa ve öz bir menü var.
Teşvikiye, Hüsrev Gerede’deki Doğaya Dönüş, Ahmet Fetgari Sokak’taki yeni yerine taşındı. Sadece sağlıklı yemekleriyle değil, ambiyansı ve 02.00’ye kadar açık olmasıyla dikkat çekiyor.
Çukurcuma’da yine yükselişte olan botanik ve kahve merakı bir araya geliyor. Müz Botanik ve kahve dükkanı bu hafta açılıyor, Petra Roasting Co. desteğiyle.
Karaköy’de şube açan açana... Gümüşsuyu’nun kruvasanlarıyla ünlü kahvecisi Twins’in artık bir de Karaköy’de şubesi var.
Lucca’nın en önemli özelliklerinden biri hiç değişmeyen ekibiydi. Şimdi ise demirbaşlarından Bahadır Gürceer Lucca’dan ayrıldı ve Soho House’a geçti. Belli ki İngiliz grup, İstanbul’a adapte olmaya kararlı.
Ayaspaşa Rus Lokantası uzun bir tadilat sürecinden sonra yeniden açıldı. Dekordan çok, mutfakta yenilik gerekiyordu. Bakalım beklenen gelişme oldu mu?