Nisanda insan Adana’da olmalı dediler, koştuk gittik Portakal Çiçeği Karnavalı’na. Bu kentte yapacak çok şey var diye daha sabah uçağa biner binmez başladı bizde heyecan. İşte karnavaldan ilk izlenimler...
Adana’yla ilişkim, kebapçı Adana İl Sınırı’yla sınırlıydı. Hatta ilk Adana İl Sınırı’nda yemek daveti aldığımda afallamış, biraz da teklif eden kişinin seyahat sevmesinden sebeple “Adana’ya mı gidiyoruz?” demiştim.
Adana’ya gitmek şimdiye kadar kısmet olmadı. Bu kadar geç kaldığım için pişmanım. Dünyanın bir ucundan bir ucuna gezmeyi bu kadar sevip de ülkemi hakkıyla gezememiş olmanın suçluluğuyla bu sefer ne olursa olsun Adana’yı göreceğim dedim. Bunda birkaç şey etkili oldu. Biri Ayşe Arman’ın yaza yaza bitiremediği Adana Portakal Çiçeği Karnavalı. Diğeri Ayşegül Dinçkök’ün “Derin Tutku Air” sergisi. Endonezya’da çekilen sualtı fotoğraflarının farklı şehirlerde ne kadar farklı algılandığına daha önce şahit oldum.
Minik kutularda portakallı lokumlar
Şimdi Adana’da sergi, yemek ve koca bir karnaval bekliyor bizi. Daha sabah uçağa biner binmez başlıyor heyecan. Tesadüfen yanımda Ayşe Arman oturuyor. Üstünde, Kağıthane adlı dükkanına bayıldığım Emine Tuğsavul’un bu karnavala özel tasarladığı “Birinç” yazılı tişörtü var. Utana sıkıla Adana’ya ilk kez gittiğimi söylüyorum, “Çok seveceksin” diyor. Uçaktan iniyoruz, her taraf mis gibi portakal çiçeği kokuyor. Kiraz çiçekleri için koşa koşa Japonya’ya gidiliyor bu aylarda, oysa portakal çiçekleri de en az onlar kadar güzel, üstelik daha da güzel kokuyor.
Turuncular içinde karşılanıyoruz, elimize portakal şeklinde kutularda portakallı lokumlar tutuşturuluyor. Adanalılar Ayşe Arman’la fotoğraf çektirmek için birbiriyle yarışıyor. Nasıl gururlular, şehirlerinden çıkmış ve başarılı birini aralarında gördükleri için. Biz İstanbul’da bırakın Arman gibi bir gazeteciyi, yanımızdan Hugh Jackman, Russell Crowe gibi bir yıldız geçse dönüp bakmaz olduk, burnumuz düşse eğilip almayacağız. Sadece kendi havamızdan değil, genel havadan. Trafikten teröre her şeyin günlük hayatımızı çok fazla etkilemesinden bunalmaktan... İşte böyle bir zamanda Adana’ya gelmek bana çok iyi geliyor.
Elimde ünlü rehber Saffet Emre Tonguç’un listesi var; gezip görecek yer çok... Ama bizim grup iştahlı, daha havaalanında konuşmalar başlıyor “Şehir çok kalabalık, ya kebapçılarda yer bulamazsak” diye. Neyse ki Adana İl Sınırı’nın sahibi Adnan Çam da aramızda.
Kortej bu yıl her zamankinden kalabalık
Şimdi izninizle ben karnavala gidiyorum. Kortej her zamankinden daha kalabalık bu yıl. Adana’nın kebabı, portakal reçeli, şalgam suyu, bicibicisi derken daha görecek çok şey var. Adanalı ressam Ertuğrul Ateş’in Yelken Kulübü’nde canlı performansla yaptığı “Portakal Çiçeği Karnavalı” resmini göreceğim. Sonra Mehmet Turgut’un “Adanalı Olacak Çocuk” sergisini gezeceğim. Daha Yaşar Kemal’i anacağız hep beraber...
Adana’ya gidemeyenlere çözüm Cihangir’de
Adana’ya gidemiyorsanız sizi Cihangir’e alalım. İstanbul’da en zor yer bulunan ocakbaşı Adana İl Sınırı. Beyoğlu’nda Meşelik Sokak’ta. Altı masayla başladı, biraz büyüdü, yine de yer bulunmuyor. Fiyatlarının yüksek olduğu konuşulsa da! Artık orada yer bulamıyorsanız üzülmeyin, Cihangir’de yeni bir şubesi var. Şube açma niyeti yoktu Adnan Çam’ın, “Bilenler bilir, harbi Adana kebabı yalnız Adana il sınırı içinde yenir. Bilenlere bir ayrıcalık yaptık, Adana İl Sınırı’nı İstanbul’a getirdik” dediği günlerde. Mehmet Turgut, Keremcem-Seda Güven gibi artık aileden sayılan müdavimleri var. Zaten Adnan Çam’ı şube açmaya ikna eden de işte o müdavimler.
Saffet Emre Tonguç’un Adana’da yeme-içme önerileri
-En iyi kebapçı:Yeşilkapı, alternatifi Öz Gönül.
-En iyi ciğerci:Birbiçer, alternatifi Ciğerci Bedo.
-En iyi şirdenci:Naci Usta, alternatifi Şirdenci Bedo.
-En iyi kaburga:Yaşar Usta.
-En gizli efsane:Kebapçı Mesut.
-En iyi humus:Elem.
-İş toplantısı için en uygun kebapçı:Onbaşılar.
-Mutlaka alınacaklar:Ali Göde şalgam ve Gar kahvesi.