Cem Yılmaz, Twitter’dan duyurdu, sağlık çalışanlarına moral vermek için ücretsiz gösteriler yapmak istediğini. Aynı günlerde SMA hastalığına da dikkat çekmek ve yardım sağlamak için önemli bir adım attı.
Bunun sonucunda haksız yere ağır eleştirilere de maruz kaldı, “Reklam yapıyor” diyenler oldu, onlara sert cevaplar verdi.
Elbette, Yılmaz’ın yardımseverliğiyle reklam yapmaya ihtiyacı yok.
Zaten öyle bir dönemden geçiyoruz ki, söz konusu reklam yapmak bile olsa, yardımseverlik şu anda çok değerli çünkü yardıma ihtiyacı olanların sayısı giderek artıyor ve ne amaçla olursa olsun yardım etmek gerekiyor. Artık reklam mı, değil mi tartışmaları bile çok eskidi.
Yeni düzende konuşacağımız şeyler bunlar olmayacak. Cem Yılmaz’a dönecek olursak, çok büyük bir yetenek, çok güzel işler yapıyor, sosyal medya gücünü yardımseverlik için kullanması harika, ama ne yazık ki her zamanki hatasını tekrarlıyor. Yine hakkında her söyleneni, her yazılanı fazla ciddiye alıyor. Sosyal medyada her yazılanı bu
Paris’te Grand Palais’de bu hafta sonu, 24-25 Ekim’de ilginç bir sergi var.
Perrotin Gallery’nin 20 sanatçısı birer eserlerini Grand Palais’nin farklı köşelerine sakladı.
Serginin özelliği her bir eseri ilk bulan kazanacak ve kendi koleksiyonuna katabilecek, belki de bu sayede ilk sanat eserini edinecek ve yeni bir koleksiyona başlayacak.
Peki ama Perrotin Gallery ve Grand Palais iş birliğiyle yapılan “Wanted!” adlı bu projeye hangi sanatçılar katılıyor?
Sadece birkaç isim sayalım, Takashi Murakami, JR, Emily Mae Smith, Daniel Arsham, Bharti Kher...
Sergi, çevrimiçi rezervasyon yaparak ücretsiz gezilebilecek.
Projenin çıkış noktası ise içinde bulunduğumuz belirsiz zamanlar olmuş.
Bu kadar belirsizliğin arasında çağdaş sanat dünyası da ister istemez daha yaratıcı projeler ve iş birlikleriyle dikkat çekmeye çalışıyor.
Genç sanatçıların işlerinin koleksiyonerler tarafından satın alınması önemli.
Sadece koleksiyonerlerin gençlere destek olma isteği nedeniyle değil, sanatçıların gelecek vaat ettiğini göstermesi bakımından da değer taşıyor.
Genç sanatçılarımız şanslı, çünkü Mamut Art Project işlerini koleksiyonerlere ulaştırabilmek için iyi bir fırsat.
“Günümüzde sanatın çoğunluğa ulaşamadan, galeriler ve büyük koleksiyonerler arasında sıkışıp kaldığını, steril galeri alanları dışında görünürlük kazanamayan çok yetenekli sanatçılar olduğunu üzülerek görüyoruz. Yolun başındaki sanatçılar, yeteneklerini tanıtabilecekleri ortamlara zor ulaşıyor. Sanatsever cephesinde ise, sanata sadece çok üst bir tabakanın ulaşabileceği gibi yanlış bir düşünce yaygın.
Mamut’u bu anlamdaki bir açığı kapatma umuduyla tasarladık” diye anlatmıştı projenin fikir sahibi Seren Kohen 8 yıl önce ilk başladıklarında.
Mamut Art Project’in 2020 edisyonu pandemi koşullarına uygun olarak tasarlanan yeni yapısıyla
Müzayede evi Sotheby’s’in 27 Ekim’de İslam Eserleri Müzayedesi var. Öncesinde Orta Doğu satışlarının başındaki Benedict Carter ile Londra’da bir
araya geliyorum. Hem birlikte açık artırmaya çıkacak eserleri inceliyoruz hem de Kovid-19 sonrası sanat piyasasındaki değişikliklerden Türkiye’deki koleksiyonerlere birçok konuyu masaya yatırıyoruz
Sotheby’s düzenli aralıklarla İslam Eserleri Müzayedesi düzenliyor; 27 Ekim akşamı gerçekleşecek müzayedeyi sınırlı sayıda kişi Bond Street’teki merkezde takip edebilecek, ama diğer alıcılara çevrimiçi açık olacak. Sotheby’s de Kovid-19 sonrası değişime ayak uyduruyor ve ilk defa Instagram’dan canlı yayın da yapacak, bu müzayedeye çıkacak eserleri tanıtmak için.
İslam Eserleri Müzayedesi’yle aynı gün gündüz ise Kudüs’teki L.A. Mayer İslam Eserleri Müzesi koleksiyonundan bir seçki açık artırmaya çıkacak. Kudüs’teki L.A. Mayer İslam Eserleri Müzesi’nin temeli Musevi bir ailenin kızı Vera Bryce
Bu hafta gündemde Mercedes-Benz Fashion Week Istanbul (MBFWI) vardı. Cinsiyetsiz ve sezonsuz bir dijital moda haftamız var artık. 12-16 Ekim’de tam
30 defile gerçekleşti.
Sanal showroom’lar, paneller, podcast’ler ve farklı disiplinleri bir araya getiren iş birlikleri de etkinlik takviminde yer aldı. Doğrusu bu kadar zor şartlar altında çok iyi hazırlanılmıştı moda haftamıza.
Peki ama neden YouTube kanalı üzerinden canlı yayınlanan defileleri, panelleri çok sayıda kişi izlemedi? “İyi duyurulmadığı için” deyip geçmek mümkün değil.
Çünkü Türkiye’de gayet iyi duyuruldu.
Evet, yurt dışında daha iyi duyurulabilirdi ama yine de unutmamak lazım uluslararası tanıtım için de global influencer’larla iş birliklerinden tanıtım filmlerine büyük çalışmalar yapıldı. Ama bu bile yeterli olmadı.
Peki ama neden?
Londra’yı bir tasarım başkenti haline getirmeyi başaran, 17 yıl önce John Sorrell ile birlikte Londra Tasarım Festivali’ni kuran ve daha sonra Londra Tasarım Bienali’ni de başlatan Ben Evans, “Çok üzücü, Türkiye’deki tasarımcılar Londra’da yeterince tanınmıyor. Belki birkaç moda tasarımcısı sayabilen olur ama o kadar” dediğinde üzülmüştüm.
İki yıl önce, daha önce Marc Newson, Thomas Heatherwick ve David Adjaye gibi değerli isimlerin de almaya hak kazandığı Londra Tasarım Madalyası ödülünü kazanan Hüseyin Çağlayan dışında bir isim verememişti Ben Evans.
“Tasarımcılarınızı uluslararası sahnede daha iyi tanıtmalısınız” diye devam etmiş, “Kreatif ekonomi yumuşak güç, arzu edilen destinasyon olmak için tasarım, kreatif güç çok önemli” diye eklemişti.
“İstanbul’un bir tasarım başkenti olmak için potansiyeli var mı?” sorusuna “Her şehrin potansiyeli var” diye cevap vermiş, “İstanbul coğrafya ve tarihiyle büyük ve önemli bir
Pandemi sonrası ilk defa bir çağdaş sanat fuarını geziyorum.
Doğrusu, kimse olmaz nasılsa derken kendimi gayet düzenli bir kalabalığın içinde buluyorum, Londra Somerset House’daki Afrika çağdaş sanatı fuarı 1-54’da.
İçeriye randevuyla ve tabii maskelerle giriliyor, gezmeniz için ayrılan süre sınırlı ve tabii müthiş bir trafik akışı var, bir şeyi beğenip de geri dönmek isterseniz başladığınız noktaya kadar tamamlayıp, sonra yeniden başlamanız gerekiyor.
Böylece fuarı gezen başka kimseyle yüz yüze gelmiyorsunuz.
Dijital fuarlardan sonra doğrusu bir fuarı yürüyerek gezmek, öncesi ve sonrasında tanıdıklarla sosyalleşmek, fuarda galerici ve sanatçılarla ayaküstü sohbet etmek doğrusu çok özlediğimiz şeyler.
Fuara bu kadar çok ilginin olması tabii ki güzel, ama unutmamak lazım, ziyaretçi sayısından daha da önemli olan satışlar.
Nispeten daha uygun fiyatlı olan eserler çok hızlı satılmış, bunun nedenini de yeni koleksiyonerlere ve koleksiyonerlerin Afrika sanatına yeni ilgi duymaya başlamasına bağlıyorlar.
Sanat eseri değerindeki mücevherlerin anlatıldığı Melanie C. Grant imzalı “Coveted” adlı uluslararası kitapta Türkiye’den bir ismin,
Arman Suciyan’ın tasarımları da yer alıyor
Dünyanın en saygın yayınevlerinden Phaidon, İngiltere’de ve Avrupa’da yeni bir kitap yayımladı: Melanie C. Grant imzalı “Coveted”. Coveted, imrenilen, gıpta edilen anlamına geliyor. Üç yıllık bir çalışmanın ürünü olan kitap, mücevherin aslında aksesuardan çok, sanat eseri olduğunu örneklerle anlatıyor ve dünya çapında tam 75 mücevher sanatçısına ve eserlerine yer veriyor.
Stephen Webster’ın keşfi
İşte bu sanatçılar arasında bir isim dikkatimi çekiyor: Arman Suciyan. Yıllar önce, Saffet Emre Tonguç sayesinde tanımıştım Arman Suciyan’ı. Saffet ile yaptığımız Kapalıçarşı turunda uğramıştık Arman’ın atölyesine. Saffet, onu “Stephen Webster’ın keşfi” diye tanıtmıştı bize, çünkü Arman uzun yıllar İngiltere’de Stephen Webster ile çalışmış. Lisede Kapalıçarşı’da Hagop