Türkiye’nin en güzel ve en fit kadınlarından Mine Kalpakçıoğlu, beni Dr. Harald Stossier ve Mayr metodu ile tam 6 yıl önce İstanbul’da tanıştırdı.
Dr. Harald Stossier, Avusturya’daki Viva Mayr adlı kliniklerin kurucusu.
Mayr metodu tamamen sindirim sistemi üstüne kurulu, sağlık bağırsaklarda başlar diyorlar.
Türkiye’de de Ayşegül Çoruhlu’dan Hasan İnsel’e değerli doktorlarımız bağırsak sağlığının önemini anlatıyor.
Son zamanlarda nereye baksak karşımıza aynı logo çıkıyor.
Malum bu logo, Beren Saat ve Mehmet Günsür’un oynadığı Netflix’in yeni dizisi ‘Atiye’nin tanıtımı.
Metin Akdülger, Melisa Şenolsun, Başak Köklükaya, Civan Canova ve Tim Seyfi’nin de rol aldığı dizi Netflix’in ikinci yerli prodüksiyonu.
Netflix’in Hollywood film dünyasının en önemli yayınlarından Variety’de de yayımlanan haberinde çekimlerin Göbeklitepe’de yapıldığı yazıyor.
2018’in sonunda sadece sanatçılığıyla değil, aynı zamanda örnek bir Cumhuriyet kadını olmasıyla da hepimize gerçek bir rol modeli olan Gülriz Sururi’yi kaybettik, şimdi 2019’un son günlerine yaklaşırken ise Yıldız Kenter’i kaybetmenin acısını yaşıyoruz.
Gülriz Sururi de, Yıldız Kenter de olağanüstü yeteneklerdi, sıra dışı kadınlardı, nevi şahsına münhasırlardı, birbirlerine benzemiyorlardı ama ikisi de her zaman zarif, bakımlı ve mükemmeliyetçiydi.
90’lı yaşlarında bile hem her yaşta çağa ayak uydurmak gerektiği konusunda hem de her yaşta bedenimize, sağlığımıza dikkat etmemiz, özen göstermemiz konusunda bize örnek oldular.
Yıldız Kenter, Ankara Devlet Konservatuvarı Yüksek Bölümü’nü sınıf atlayarak bitirdi.
Tam 11 yıl Ankara Devlet Tiyatrosu’nda çalıştı.
“Rockefeller” bursu kazanarak, American Theatre Wing, Neighbourhood Play House ve Actor’s Studio’da oyunculuk ve oyunculuk öğretiminde yeni teknikler üzerine çalışmalar yaptı.
Ankara Devlet Konservatuvarı’na hoca olarak atandı.
İstanbul’da bu hafta kültür-sanat ve tasarım konusunda öne çıkan iki etkinlik var: Design Week Turkey ve Base İstanbul. İki etkinlik de bugün sona eriyorYurtdışındaki çağdaş sanat dünyası “İstanbul’u boykot etmeli mi?” haberleri yaparken İstanbul’da ise kültür-sanat ve tasarım konusunda hepimizi sevindiren birçok etkinlik gerçekleşiyor. Bu haftanın öne çıkanları Base İstanbul ve Design Week Turkey.
Hatırlatalım, ikisi için de bugün son gün. Türkiye’de genç sanatçıların işlerinin önemli koleksiyonerlere ulaştırılabilmesi için üç yıl önce başlayan bir sanat buluşması: BASE. Daha ilk yılında 5 günde 10 bin kişi tarafından ziyaret edildi.
Tüm Türkiye’nin yeni mezun olan yeni nesil sanatçılarını ilk kez İstanbul’da Galata Rum Okulu’nda aynı çatı altında bir sergide buluşturdu. 20 şehirde 31 üniversiteden 108 sanatçıya ait 116 yapıta ev sahipliği yaptı. 4 gün boyunca BASE Talks’ta birbirinden değerli konuşmacıları da ağırladı. Bu ilham verici
Önce Gizli Kalsın’la hayatımızı değiştirdi, sonra La Boucherie ve Chicki Boom’la.
Umut Evirgen ve Emirgan Group, İstanbul gece hayatında birçok mekânın yapmak istediğini yaptı ve çok iyi bir müdavim kitlesi yarattı.
Neredeyse bir üyelik kulübü gibi çalıştı.
Canlı Türkçe müzik trendini başlatmış olmasına rağmen artık her yerde benzer grupları izlemekten yorulan ve bir değişiklik arayanlara geçen yıl kokteyl barı Chicki Boom ile yeni bir seçenek yarattı.
Diğer mekânlarında olduğu gibi, burada da içeride herkes tanıdık biriydi.
TV’den, sinemadan, spordan, medyadan ya da sosyal hayattan tanıdığınız isimler...
Çoğu, La Boucherie ve Gizli Kalsın’ın eski müdavimi zaten.
Önceki gün tüm dünya basınını ilgilendiren önemli bir gelişme yaşandı.
Financial Times gazetesinin 14 yıllık genel yayın yönetmeni, 34 yıllık çalışanı Lionel Barber yayın yönetmenliği koltuğundan ayrılacağını açıkladı.
Yerine gazete içinden bir isim, yazı işleri müdürü Roula Khalaf atandı.
Peki ama bu neden dünya basın tarihi için önemli bir gelişme?
Çünkü 1888’de kurulan Financial Times gazetesi tarihinde ilk kez bir kadın, genel yayın yönetmeni görevine geliyor.
Üstelik Roula Khalaf Beyrut doğumlu, Lübnanlı bir kadın gazeteci.
Değişen dünyada Japon Nikkei grubunun 2015’te 844 milyon sterline satın aldığı ünlü İngiliz gazetesinin başına doğma büyüme bir İngiliz ya da Japon değil, Ortadoğulu bir kadın yönetici geliyor.
Boşuna gelecek kadınlarda demiyoruz.
Martin Scorsese’nin son filmi ‘The Irishman’i Londra’da bir sinema salonunda izliyorum.
Robert De Niro, Al Pacino, Joe Pesci ve Harvey Keitel’ı bir araya getiren film şimdiden bir klasik olma yolunda.
Gizemli şekilde ortadan kaybolan sendika lideri Jimmy Hoffa (Al Pacino) ve mafya tetikçisi Frank Sheeran’ın (Robert De Niro) gerçek öyküsünü anlatıyor.
Oyuncular ve konu itibarıyla Scorsese’nin ‘GoodFellas’ını hatırlatıyor.
Film birçok ülkede sinemalarda vizyona girdi, 27 Kasım’da ise Netflix’te yayınlanmaya başlayacak.
Sinema mı, Netflix mi?
İşte bu aşamada hatırlamadan edemiyorum, BKM’nin Yılmaz Erdoğan’ın ‘Organize İşler Sazan Sarmalı’ filmini sinemalarda vizyona girdikten hemen sonra, 3. haftasında Netflix’te de yayınlamaya başladığında verilen tepkiyi.
Dünyanın En İyi 110. restoranı seçilen Neolokal bu hafta beşinci yılını kutladı. Şef Maksut Aşkar, bu özel kutlamayı usta yabancı şefler ve genç yerli şeflerle paylaştıGastronomi tüm dünyada en önemli yumuşak güçlerden biri. Malum, Dünyanın En İyi 100 Restoranı listesi, gastronomi dünyasında Michelin yıldızlarını söndürdü. Peki ama her şey nasıl başladı? Aslında 2002’de Londra’da bir sektör dergisinin ödülleri olarak başladı, geçen yıl ise Avustralya Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle tören Londra dışına çıktı ve Melbourne’da yapıldı, Avustralya Restoran Tanıtım Kampanyası çerçevesinde.Hobart’taki Mona’da “Invite the World to Dinner” etkinliği düzenlendi. Sidney’de Noma 10 hafta devam eden bir pop up restoran açtı. Kampanyanın Avustralya’ya ekonomik getirisini ise şöyle özetlemek mümkün: Yabancı turistlerin son üç yılda yemek ve şarap harcaması tam 1 milyar dolar arttı.
İşte bu aşamada bir kez daha hatırlıyoruz gastronominin gücünü ve ekonomiye