Aslında emzirme konusuna daha sonraki yazılarımdan birinde değinecektim fakat 1-7 Ekim Dünya emzirme haftasına binaen önceliğim bu konu oldu. Hiçbir doğum çok kolay değildir. Her doğumun belli başlı riskleri mutlaka vardır. Az buz değil bir can getiriyorsunuz dünyaya. İster vajinal olsun, ister sezeryan olsun hiç fark etmez. Her anne doğum aşamasından sonra yeniden dünyaya gelmiş demektir.
Doğum oldu bitti rahata erdim diye düşündüm ama hiç de öyle olmadı. Doğum acısından beter bir acı varmış o da meme yaralarıymış. Eczaneden almadığım krem, Nazife yengemden duyma uygulamadığım koca karı ilaçları kalmadı. Tahinin su yüzüne çıkan yağından tutun, ayva çekirdeğinin bilmemnesine kadar. Olmayınca olmuyor arkadaş sakince geçmesini bekleyeceksin ve doğru emzirme pozisyonlarında olduğundan emin olacaksın o kadarcıkmış. Üstelik ilk andan itibaren sütümün gayet geldiğini söyleyen sevimli doktorlarım(!) sayesinse bebeğimin en bereketlisinden sarılığı oldu. Doğru ya süt mevzusu değil bebeği sarılık eden, büyüklerimi dinlemeyip şekerli su vermeyişimdi Beyza'yı sarılık eden! Şimdi içinizden "evet bende verdim sarılık olmadı" diyenler mutlaka vardır. Yapmayın güzel arkadaşlarım şekerin biz
Hayatımız boyunca yaşadığımız ilkler her zaman heyecan verici olmadı mı? İlk okul deneyimi, ilk iş görüşmesi, ilk iş günü, ilk buluşma, bla bla bla... Bizim için ilk olan fakat karşımızdaki için ilk oluşunu yitirmiş tüm duygular malesef sıradanlaşıyor. Bu yüzden heyecanımızı paylaştığımız insanlardan şu cümleleri sıkça duymuyor muyuz?: "Bu dünyada okula başlayan ilk çocuk sen değilsin, ilk işe giden sen değilsin, ilk evlenen sen değilsin, ilk boşanan sen değilsin, ilk doğuran sen değilsin!".
Hamile biriyle edilen sohbetlerde de "normal mi düşünüyorsun, sezeryan mı?" diye soruluyor ve akabinde normal doğum(sezeryan anormal bir doğum şekli çünkü! vajinal doğum demeyi ne zaman öğreneceğiz kim bilir) yapan annelerden biri "mutlaka normal doğur, sezeryanda ameliyatlı oluyorsun, toparlanması zor olur, normal gibisi var mı bak bana bir saat sürmedi doğurmam" diyor. Sezeryan doğum yapan annelerden biriyle sohbet ediyorsan "normal doğum mu o sancılar çekilir mi, ben de saatlerce sancı çektim sonunda yine sezeryan oldu, o kadar acı çekmeye değmez sen baştan doktorunla anlaş direk gününü al sezeryan ol gitsin" diyor çünkü bu dünyada ilk kez doğuran kadın sen değilsin herkes doğuruyor.
Hamile olduğumu öğrendikten sonra mutlu olduğum ilk konulardan biri de iki canlı olacağım için özgürce yemek yiyebileceğim oldu. Hamilelik mucizevi bir şey sonuçta 30 kilo alıyorsun doğumhaneden çıkarken 30 kilonun hepsini vermiş oluyorsun. Allah aşkına bu yalanı kim uydurdu ya da kim kendini bununla kandırdı ve diğerlerini de buna dahil etti? Hamilesin tamam iki canlısın da iki kişilik yemen kuru kilo olarak geri döner sana başka da bir artısı yok. Neyse ben zaten kilolu hamile kalmış bir anne adayı olarak "oh özgürce yerim nasılsa emzirirken vücut iki katı kalori yakıyor mis gibi kilo veririm" diye düşünüyordum. Bu düşüncem su içerken bile kustuğum için hayal olarak kaldı.
Hamileliğimin 5.haftasından doğumhaneye gidene kadar devam eden mide bulantılarıma kimseleri inandıramadım. Neden çünkü eskiler hamileyken tarlalara gidip tütün kırarlarmış. Hayır doğma büyüme İstanbul'luyum. Üstelik babam 3 kuşak İstanbul'lu bir köyüm bile yok. Köy yaşamını bırak tütün kırmanın ne demek olduğunu kafamda zor canlandırıyorum. Neden bu işleri bilen, o hayata alışkın insanlarla kıyaslanıyorum anlamış değilim. Benim yaptığım anca hamilelik nazlanması olabilir! Kana kana su içenleri görünce
Kız çocuklarında anaçlık doğuştan gelen bir duygudur. "Büyüyünce ne olacaksın?" sorusuna çoğumuzun bir dönem ya "gelin olacağım" ya da "anne olacağım" diye cevap vermişliği mutlaka vardır. Tabi ki bu düşünce algısının oluşumunda çevrenin etkisi yadsınamaz. Maalesef ki kız çocukları sadece bebeklerle, erkek çocukları da arabalarla oynamalıdır. Oyuncak seçiminde cinsiyet ayrımı neyse ki günümüzde azalmaya başladı fakat bizim nesil kadın erkek ayrımcılığından nasibini fazlasıyla aldı.
Evlendikten sonra karşılaştığın herkes mutlaka en az bir kez "çocuk ne zaman?" diye sorar. Annelik bu dünyada bir kadının başına gelebilecek tabi ki en güzel şey. Allah isteyen herkese annelik duygusunu tattırsın bu konuda zaten hemfikiriz. Benim altını çizmek istediğim kısım çevrenin üzerimizdeki baskı kurma durumu. Bebek beklediğini öğrendikleri andan itibaren de sana rahat vermezler çünkü sen artık anne adayısındır. Herkes birer doktor, ebe, aşçı olur çıkar karşına. Sen ne yaparsan yap yaranamazsın, doğruyu yapamıyor olursun. Neden mi? Çünkü sen annesin; en doğru, en iyi ve mükemmel olmalısın. Dünyaya kız olarak geldiğin andan itibaren sana anneliği ilmek ilmek işlerler.
Hayatımın hiçbir