Efenim önceki etkileşimimizde lohusa sendrom çeşitlerinden sadece birine değinmiştik. Gönül diğer sendromları da öksüz bırakmak istemediğinden bu yazımız da arkası yarın dizi moduna girip ikinci bölüm edasıyla şenlenelim dedik. (Hem böylesi daha iyi oldu bak demedi deme. Reytingleri düşün bi. İzleyicide pardon okurda merak uyandırır. Çaktın köfteyi) :)
Neyse, yeniden sendroma girmek için hazırsak düğmeye basıyorum.
Dün bir internet sitesinin canlı yayınına denk geldim. Biri sordu doğum sonrası çok tahammülsüz, agresif, aksi, nalet bişey oldum çıktım ne olacak diye. Uzmanda cevap verdi.
- Anne doğumla birlikte iki şeyini kaybeder.
1- Gençliğini, özgürlüğünü, çocukluğunu.
2- Karnındaki çocuğunu. (Evet kucağımıza alsak da bedenimizde 9 ay taşıdığımız bir canlıdan bedenen ayrılıyoruz ve bu ruhsal olarak kiminde az, kiminde ise üst düzey bir travma yaratıyor diye de açıkladı.)
Aslında hak vermemek mümkün değil. 2. maddeyi bilerek girmiyoruz sendroma tabiki de delirmeyin. Ya da delirin. :)
Yanı bu ruhsal ve hormonsal bi süreç.
Sendromunda makbul olanı mı olur demeyin. Ayol o kadar taşımışız, sonra bi avazda çıkarmışız (benim ki bayağı bi avaz oldu. Hatta avaz avaz oldu) :) lohusa ya girmişiz. E şimdi emdi emmedi, sütüm geldi gelmedi, hiç uyutmadı, ağladı, pırtladı, gazlandı,o bunu dedi, şu onu dedi, yan yattı çamura battı derken ağız tadıyla bi sendroma da girmeyelim yani?
E hadi girelim..
Bi kere toplumca emziren anne bulma merakımız var. Evet evet, lohusa olan bir kadına şu "emiyor mu?" sorusunu sormazsak sanki bir şeyler eksilecek, hayatımıza kaldığımız yerden devam edemeyecek ve yaşamdaki tüm rutinliğin içine edecekmişiz gibi hissediyoruz. Sanırım bundandır böyle diibe vuruşumuz. (Sıla beni andı!)
Hatta ve hatta o kadar ileri seviyede ki bu merakımız, eşinizin arkadaşları dahil bu soruyu sormak için bu kolonideki yerlerini almışlar.
Bunlar aslında bir çete ve dünyanın her yerine yayılıp bölünerek çoğalmışlar diyim ben size.
-Necati naber yaa, nasıl gidiyor babalık?
*İyi nolsun alışmaya çalışıyoruz. Güzel bir duygu, çok şükür.
-Hadi bakalım, ee hergele nası, geceleri uyuyor mu? (Geliyo asıl soru) süt durumları ne alemde,emiyor mu sıpa?
Bak dinle ne anlatıcam,
Geçenlerde evdeyim. Yani aslında hep evdeyim. Şıklık olsun diye öyle girdim.
Yani ben ev hanımıyım. Şu an için en azından.
(Ev hanımı nedir ya? Çalışan kadın evinin hanımı mı değil?
Ya da hanım olmak için evde mi oturmak gerekir ki? nedir yani bi açıklık getirin bana?!?! (düşünen adam smlie)
Neyse dağıtmayalım.
Dağılmayın. Gel gel yetiştin. Geç sıkış şu araya, dinle bak.
Salonda eşim/kocam/kociş,/sevdiğim adam/evimin direği ile gayet sakin iki yetişkin kendini bilen bir çift olarak oturuyoruz. (Her kesime hitap edeyim dedim.)
Oldum olası psikolojiye ve kişisel gelişime merakım vardır. Çocuk gelişimi de başlıca konularım arasındadır.
1 yaşına ramağı kalmış Alya' ma da tamamen bu bakış açısıyla yaklaşıyorum. Ya da çalışıyorum diyelim.
Yok yok acemilikten değil. Dedim ya önem verdiğim bir konu.
"Aman efendim eskiden psikoloji mi bilirdik, siz nasıl büyüdünüz acaba?" şeklindeki söylemler bize yabancı gelmese de günümüz anneleri olarak bilinçli ve iradeli tüketicileriz.
Ne? Tüketici mi dedim?
Neyi tüketiyoruz acaba, ne tüketicisi kendinize geliniz efenim.
Aslında ben gayet kendimdeyim. Tüketim toplumu olarak ebeveyn dönemine atanmış olan bizler bilinçsizce ilerlediğimizde "evlat tüketimi" ne sebebiyet veriyoruz, farkında değiliz.
Şimdi cancağzım burada sana taze anne bilgeliği yapmicam. İşte bir ben bilirim havası, bir kendini bilmezlik, dünyada tek anne benmişim ve hep ben bilirmişim gibi şeyler taslamicam.