Bilgin Gökberk

Bilgin Gökberk

bilgingokberk@mail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türkiş seviyeli
Kuyruklu bir yıldızın fena halde etkisi altındayız herhalde. Yoksa o BBG evindeki 24 hours (24 saat) siyah simsiyah takımlı ev tipi kabadayı bu kadar in olur muydu? (Şimdi out galiba). Ona posta buna tavır, bol tehdit, bol bol şantaj hatta taciz... Sonra bölgelerden gelen oylarda en çok oyu o alır mıydı? Ya da Doktor Ahmet Çakar, o günden sadece üç gün sonra hem de NTV’de "Bu haftanın en çok konuşulan kişisi sizsiniz" denip primlendirilir miydi?
İzleyici olduğumu iliklerime kadar hissettiğim bir geceydi, o gece. Ne olacağını bilememek, kestirememek, heyecanlanıp terlemek evet ne geceydi o gece. O şimdi vurur mu? Veya öbürü hala o stüdyoda durur mu? Ya da bunlar da yutulur mu? Oğuz Çetin bağlanmaz demiştim, bağlanmıştı. Mahmut Uslu uzatmaz demiştim, uzatmıştı. Başka bir yönetici takılmaz demiştim, Kutlualp takılmıştı. Ziya Şengül çekip gider demiştim, çekip gitmemişti. İlyas gelmez demiştim, gelmişti. Tehditten söz etmez demiştim, söz etmişti. Ne desem tersi çıkmıştı.
G8 ülkelerinin televizyonlarının spor programlarında, bir programcının ömrüne sığmayacak olaylar, bir geceye sığıyordu. Hatta sığmıyordu. Birgün sonra aynı kanalda, "Sırrı’nın devamı haftaya" denilebiliyordu.
Bir köyün delisi klasiğiyle köşeyi rahatlatalım. Deli meli ama ne hoş yazıyormuş diyorsanız eğer, devamını da okumanıza vallahi billahi değer.

Silvio Berlusconi, Danimarka Başbakanı Rasmussen’e "Siz bizim Venedik Belediye Başkanı’ndan bile yakışıklısınız" dediğinde paparazziler, "Bay Berlusconi, bayan Berlusconi’yi taşlıyor. Venedikli ile aralarında çıkan dedikoduları ima ederek demişlerdi"... Venedikli başkana da ne diyorsunuz diye sormuşlardı. Cevap anlamlıydı: "Tüm İtalya, bir kuyruklu yıldızın etkisi altında herhalde. Bunların konuşulabildiğine inanamıyorum".
Şiddet, taciz, tecavüz, tehdit, hakaret hatta filme ilave renkli mikiler. Kesilecek diller, açılacak davalar bile vardı, o gece. Biri toplumsal bir simge, küçük bir ev tipi kabadayıcık. Diğeri, hadi boşverin. Siz onları esasında seviyorsunuz. Düşünün usta ve tecrübeli bir gazeteci (üstelik haklı) o programı eleştirirken şöyle diyordu: "O Sırrı’nın sırrı ne len? O hödüğün orada ne işi var len?". Seviyesiz diyorsunuz ya haksızsınız. Seviyesiz demeye hakkınız yok çünkü. Ortalama seviye belli. Yani bence tam seviyeli. Türkiş seviyeli.

O hep yalnızdı. Kalabalıklarda daha yalnız, en kalabalıklarda en yalnızdı. En mutluyken, en mutsuz. En mutsuzken en mutlu gibi. Daha doğrusu gibi idi. Dedim ya ne cep’i, ne oraların map’i (harita), ne de o map’teki onun yeri. Hepsi fasa fiso. O çok özeldi, çok özellikliydi de. Şimdi gülüyormuş, o gülünce ben de gülüyorum. Yani sorun yok, çünkü onu seviyorum.

Bu hafta sizi pas geçtim, ama aklımdasınız.
Saygılarımla - Köyün Delisi

Özhan Canaydın’ın, Galatasaray için "Ben de varım" dediği dünlerdi. TV turlarının da başlamadığı günler. İlk (?) CNN Türk’e, Pivot’a gelmişti. Biraz basketbol, bir tutam futbol, bir çay kaşığı Terim, işte Başkan’dan ben üç yıldız derim vesaire... Sonra onların stadyumuna çıktı. Faik Çetiner, Canaydın ilk kez canlı yayında demişti. Ben de takılmıştım, ikincinin ilk sayıldığı bir ilk diye.
Cevap, o tarzın o üslubuyla gecikmedi. Köyün Delisi miydim neydim, ya da ne oldum delisi miydim... Şimdi de Kemal Dinçer. Taaa seçim günü söz verdiği için Pivot’a gelmişti. Hem de ona sen gelme dedikleri Diyarbakırlı günlerde. Pivot’un ilk üç - beş dakikasında merak edilen o üç soru vardı. 1. Oğuz Çetin’li soru. 2. Werner Lorant’lı soru. 3. İstifalı soru. Cevaplar da made in Kemal’liydi. Yani o pazartesinin geleceği daha o pazardan belliydi. Sonra o da onların stadyumuna çıktı. Faik yine "ilk kez" dedi, "Kemal Dinçer ilk kez bir canlı yayında"... Nedense ilk olması çok önemliydi onun için. Ama yine ilk değildi ki. Yine ikincinin ilk sayıldığı ikinci bir ilkti. Üstelik CNN Türk spor servisi Dinçer’li, Çetin’li, Lorant’lı bölümleri sporun ana haberlerine almış, Pivot’u sahiplenmişti.
Konu tabii ne Faik, ne stadyumu, ne şu, ne bu. Konu izleyicinin yanıltılması. İlk kez canlı yayındaymış. Herhalde biz ya canlı değildik, ya da Canaydın ve Dinçer’le yayında değildik. Ve bunun farkında da değildik. Fatih Altaylı’nın kulaklarını çınlatarak bağlayalım; Ne zaman adam oluruz? Yazarlar sırf kendi yazılarını okumadığı, programcılar da sırf kendi programlarını seyretmediği zaman.

Hepsi bir şakaydı. Kamera şakası. Test edildiniz. Ne tel, ne örgü, ne tel örgü, ne kafes, ne de başka birşey. Herkes merak ediyordu, inecek misiniz, inmeyecek misiniz. İnmediniz. Kısaca testten geçtiniz.

Bizi Denizli’de rahatlattınız. Pozisyonu göremedik. Göremeyince çözemedik. çözemeyince tartışamadık da. Olmayan görüntülerin yorumu da olmadı, yorumcuları da. Yan’dakine inandık. Hoş inanmayıp da ne yapacaktık. Bence çeyrek finallere o kamerayı da getirmeyin, tek kamera gelin. Hatta kamerasız gelip, maçı öyle verin! Özlemişiz o günleri, oh be...

SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi