Vay vay vay... Nasıl da indiler valla, havadan o alana. Valla yine bi accaip indiler o havaalanına... Kasteddiklerim Süreyya ve Yücel tabii ki değiller. O ikisinin önündekiler, yanındakiler, hatta arkasındakiler. Tamam önceden görme değildik, tamam gümüşümüz de olmuştu ve ilk defa da olmuştu. Ama herkes birdenbire o gümüşün etrafına doluşmuştu.
Tabii önce Gençlik ve Spor'un başı Atalay konuştu... Ve tabii uzun uzun konuştu... Ve tabii niye uzun uzun konuştu? Ve de tabii Allah aşkına niye ilk o konuştu. Koşan Süreyya idi, koşturan Yücel, coşan da Atalay, Bayatlı ve Yurdadön... Coşturan da mikrofonu - kamerası, karşılarındaki Türk medyası... Görmemişin gümüşüydü ya işte... Hesapta söz de gümüştü, sükut da altındı ya işte. Paris'te kaçan altın, Ankara'da yine kaçmıştı. Dünya Şampiyonası'nı Türkiye'ye laıvermişlerdi, olimpiyatları da İstanbul'a... Süreyya koştukça koşuyordu... Onlar da coştukça coşuyordu...
Ve sonra Süreyya... Yayın canlıydı. Biliyorsunuz kaçan altın da "kanlı"ydı... üstelik antrenörü de konuşacaktı... Yok "o günü" yanlış hesaplanmaştı veya hesaplanamamıştı... Yok "o gün" 10 gün sonra sanılmıştı.
Atletizmin 46 yıldır içinde yaşayan (kendi ifadesi) Hıncal Uluç'un bile ilk defa duyduğu o "Kan"lı sebebi, atletizmin içinde 46 yıldır yaşamayan ben mi ikinci kez duyacaktım sanki...
Sonradan Kop da kopup geldi... O da Süreyya gibi tabii bir "eleştirilmez"di... Mesala Amerika'daki Hido'dan ne farkı vardı ki... Ya da mesala Kore - Japonya'daki Hakan'dan... Dokunulmazlardı onlar... "Soru sorulmazlar"dı da... "Eleştirilmezler"di de... İşte üç farklı "Turka"... Önlerinde, arkalarında, yanlarında da takım elbiseli bol "Turka"... Ve yine işte bol alaturka... Bitti ya da bitti gibi gelse de size bitmedi... Size öyle geldi... Dahası da var. Ama önce kısa bir ara. Gerisi sonra, biraz sonra...
Ankara'da da gümüş
Süreyya'nın basın toplantısı uzuyordu. Üstelik yanındaki takım elbiselilere doğru uzuyordu... İşte dedik ya; yayın canlı, işte gümüş "Kan"lı, İşte tüm ülke heyecanlı... Bir sportif başarı daha, o başarıyı yaratanlardan önce yararlananlarca sahipleniliyordu. Sonra sıkıldım, sonra da zapladım zaten... Çok şey mi istiyordum acaba? İlk defa kazanılan o gümüşü, o gümüşü kazandıranı bile çok görüyorlardı bize yine... "Onlar" yine "onların" önünde... Onlar herkesin yine önünde... Ve ekrarın yine en önündeydi. Ve onlar niye ekranın en önündeydi, yine en önündeydi.
Alman Cumhurbaşkanı'ndan
Kop da Hidayet gibi, ya da Hakan gibi... Tabii Süreyya gibi... Ya da işte Güneş gibi, Örs gibi... Kısaca hepsi birbiri gibi idi, o da eleştiri kabul etmeyen cinstendi...
2003 senesinde bu teknoloji ile "bir gün"ü bile ayarlayamacaksın, üstelik ona herkesten daha yakınken ve de en yakınken, hatta bu kadar yakınken ve sonra eleştirilmeyeceksin.
O Alman Cumhurbaşkanı ile bağlayalım. Hani Almanya Dünya Şampiyonu olduğunda futbolcuları kabul etmişti. Sonra hal ve hareketlerinden rahatsız olup, yanındakilerden birini çağırıp, "Söyle şunlara" demişti; "Burada olmalarının sebebi iyi futbol oynamaları. Hepsi o kadar."
Süreyya iyi bir bin 500'cü... Yücel Kop da belki iyi bir bin 500'cü antrenörü (?) Hido iyi bir basketbolcu. Hakan da iyi bir futbolcu. İşte hepsi o kadar... İşlerine baksınlar... İşte bu kadar.
Biraz karışıktı tabii... Biraz karıştırmış da sizi tabii... "Onlar"ı (arayanları) merak etmeyin. "O"nu da... ("O" işte)... Bunları yaşayan da benim yaşatan da... Zaten önemli olan "O" da değil, "onlar" da... Önemli olan enim... Beni merak edin... "Bi da, bi da" diyorsunuz ya bence de bi daha, işte bi da...
"Saçma sapan bir sürü kadın (Güzel değiller demek değil) tarafından aramaktansa (ki çok aranıyorum), "O"nun tarafından aranmamak, bile vallahi daha iyi geliyor bana desem sanki inanacak mısınız ki? Ayrıca sanki niçin inanacaksınız ki... "O"nun aramaması, "Onlar"ın (çok hoşlarda çoğunu tanınırsınız da) aramasından bile çok daha iyi geliyor desem zaten inanmazsınız ki... "Bi ararsa"sını bile seviyorum "O"nun... "Yine aramadı"sını da... "Ya ararsa"sını da... Sıkmış, sıkışmış her anı belli bir "ikilik"tense, her anı belirsiz her heyecana açık... Tabii ona da açık o "sap"lık yok mu? Onun 'Dün arama'dı, 'bugün aramadı'larını da bayılıyorum işte bunun için... 'Ya yarın ararsa'sını da beraberinde getirdikleri için".
Onlara keşke bir dev takım diyebilseydik... Ama diyemedik. Ve de hiç iyi etmedik. Takım gibi değiller tabi, takım gibi olmalarını da istemedik tabii... 12 Dev Adam onlar. Tipik bir "Türkiş Topluluk"lar. İsveç'teki her coachun "Keşke ben bu takımın coachu" olsaydım dediği de onlar... Ne tuhaf, hâlâ takım olamadan uçağa binen de onlar...
Yine İsveç'teki her takımın ilk beşinde, aynı anda oynayacak dört oyuncusu bulunan da onlar, Topluluk olarak bindikleri uçaktan belki takım olarak inecek olanlar da onlar... Karışık gibi gelse de şimdi size, pek de karışık değil.
İşte son kez benden ve tabii Made In Benden... Hani bana "Düzelirler mi?" diyenlere, düzelmişlerdir belki diyorum ya... Onların günlere, saatlere ihtiyaçları yok çünkü... Hatta dakikalara da... Bir dakika bile yeterli onlara. Sorun basketbollarında değil, tabii sahada da... Sorun kafalarında... Onun için işte, nagalip gruptan bile çıkamayabilirler... Namağlup İsviç'te finale bile çıkabilerler. Hidayet bey lütfederse, diğer beyler de "He" derse... Hani hep beraber isterlerse... Hani sanki işimiz yine Allah'a kaldı gibi... Hani biliyorsunuz işte bol inşallahlı gibi
SERİ İLANLAR
Cuma'ları ise Milliyet'teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
SPOR
Sociedad yüksekte uçuyor
At yarışları
Avrupa ligleri
Türkiye sizinle
İKİNCİ LİG PUAN DURUMU
ABD tam gaz
Bayanlardan tarihi çağrı
Asla geri dönmem
Zago'nun kurbanı!
Fener affedildi
Kral'ın itirafı
Çekişme isim değiştirtti
Brüksel'de hesap günü
Rodrick tam yol
Haber turu...
Söz gümüş, sükut da gümüş
F.Bahçe durumları ve...
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010