Lucescu 91. dakikada yürüyordu (ağır çekim üstelik). Tüm kameralar da onu çekiyordu (o da farkındaydı). Yardımcılarından birinin paltosunu aldı, daha da ağırlaştı (hala ağır çekim). Hoooop, Tümer’in omuzuna. O (Lucescu) bunu (palto şov) hep yapıyordu (geçen sene Galatasaraylı Vedat).
Evet, o Türkiye’yi iyi tanıyordu, bizleri de. Onların stadyumu hemen klipleştirdi. Bizim Ercan Güven (o iyi niyetli) olağanüstü üslubuyla olağanüstü yorumladı. Lucescu bir babaydı. Baba gibiydi. Tümer de oğlu gibi. Hatta Tümer’in oğlu (varsa) o da Lucescu’nun oğlunun oğlu gibi. Dedeydi Lucescu belki de. Ben de (kötü niyetliyim) muhakkak öyledir dedim. Yukarıdakiler gibi. Ama ya değilse, ya öyle değil böyleyse? Hani aşağıdakiler gibi... Made in Bilgin devam edelim. Merak ediyorsanız eğer, vallahi de billahi de aşağıdakileri de okumanıza değer.
Ya öyle değil, böyleyse ?
Bir profesyonel organizasyonda (Beşiktaş gibi yüz yıllık) futbolun en başı...
1) O paltoyu kendi mi götürmeliydi?
2) Niye kendisininkini değil de, yardımcısının paltosunu götürüyordu?
3) Tümer üşümesin di de, yardımcısı üşüsün müydü? (Üvey oğul mu)
4) O palto bir göz işaretiyle bile Tümer’e gitmez miydi?
5) Maç ve sonrası yayınlanmasa o paltoyu yine Lucescu mu götürürdü?
6) Lucescu için önemli olan Tümer’in omuzuna palto konulması mıydı? Yoksa Tümer’in omuzuna paltonun kendisi tarafından konulması mıydı?
7) Mesela Fabio Capello, mesela Hector Cuper bu durumda ne yapardı?
8) Mesela Terim, belki Müfit’e söyler, o da birine, o da başka birine, aynı palto yine hedefe gitmez miydi?
9) Mesela Fransız oğlunun da odasına girip pencereleri kapatıyor muydu? Ya da battaniyesi açılmış mı diye kontrol ediyor muydu (yayında değilken)?
Öyle ya, Romen babanın bir de Fransız oğlu vardı. Üstelik o Fransız oğlu gol atınca elini bile öpmüştü. Bir milyonun çok üstünde dolarlarla babacılık, bir milyonun az altında dolarlarla oğulculuk oynuyorlardı. Üstelik 2002 Türkiye’sinin baba fotoğrafında yemeyip yediren, içmeyip içiren, giymeyip giydiren, ayıptır söylemesi, belki de değildir, popolarında don bulunmayan babalar varken (popülizm tabii).
Peki bir baba yok mu Beşiktaş’ta? Var tabii. O da Serdar Bilgili. Serdar baba kapasın musluğu, bakalım o paltoyu Tümer mi alacak, yoksa aynı palto kapanın elinde mi kalacak? Öpülecek el de var tabii Beşiktaş’ta. O da Serdar Baba’nın eli. İkisi de öpmeli. Biri altmışından sonra, öbürü en problemli döneminde hem parayı, hem huzuru buldukları için (ikisine de başka yerde bu paraya no iş). Romanya’dan gelirken hediye bile getiriyormuş Luce baba oğullarına gazete haberine göre. O Bilgili o hediyeleri onun cebinden alıp kendi verse, aynı Lucescu’nun yardımcısından aldığı palto gibi o zaman anlayacaksınız ne demek istediğimi... Dedim ya, mutlaka öyledir. Onların dediği gibi. Böyledir demiyorum zaten. Ama ya öyle değilse de böyleyse...
Bu hafta da sizi pas geçtim. Ama aklımdasınız. Hoş, zaten hiç aklımdan çıkmıyorsunuzki.
Saygılarımla Köyün Delisi
2002’den son kez. Yine ben gibi. Veya yine benim gibi. Buna bayılıyorum. Yani şuna. Diyorum ya ne cep’i, ne mep’i, ne de oraların map’i (harita), ne de o map’teki onun yeri. Hepsi fasa fiso. İşte önce sms, sonra mesaj, sonra yeni mesaj aç, sonra mesajı gir ve sonra da yaz.
Heeeeey... Seni seviyorum.
Sonra da gönder cepten değil ama köşeden...
Bana 2002’de de tahammül ettiğin için bir grazie (teşekkür) daha... Cep’in açık olsun...
TEŞEKKÜRLER sevgili dost Feryal Pere, bana bir telefonluk yakınlıkta olduğun için ve Mine’yi bana bir telefonluk mesafeye yakınlaştırdığın için. Ve teşekkürler Mine Kırıkkanat. O çokça duyduğum yalnızlığımın ismini bir röportajında istemeden koyduğun için. Yansızlığın yalnızlığı dediğin için.
O Jülide Sonat - Basketbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi ve Kadınlar (Bayan demeyi sevmiyorum) Basketbolu Sorumlusu (Belki de sorumsuzu).
1) Fenerbahçeli Gergena Branzova (Harun Erdenay’ın nişanlısı) ve Fenerbahçeli Şükran Albayrak (milli basketbolcu) için CNN Türk’teki Pivot’tan sonra söyledikleriyle en hafifinden seviyesiz.
2) Forty için (Fenerbahçe menajeri ve kadın basketbolu misyoneri Murat Yosmaoğlu) söyledikleriyle muhteris, ama o kifayetsiz muhteris midir nedir, o muhteristen işte.
3) Bana dedikleri ve deyiş tarzıyla da haddini bilmez ya da hadsiz.
Basketbolun en başını takip ederken diğer başlar dikkatimden kaçmış demekki. Sağa sola sordum, bu hanımefendi nedir, ne iş yapar diye. Yok pota, yok skorbord satışları, basketbol işleri, içiçe ticari işleri, yok ekipman pazarlamaları, hani ekip ya onlar, bir de başlarında o man (her kimse), o da ekip - woman herhalde.
Hani Temel’le İdris hapishaneden kaçıyorlarlmış. Gardiyanlardan biri bağırmış. Kaçma ulan o..... çocuğu. Beni tanıdılar demiş Temel, Sen kaç bari İdris...
SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010